ESKİ MEDYA DÜZENİNİ REKLAM BÜTÇELERİ KORUYOR! KARAALİOĞLU İTTİFAKI DEŞİFRE ETTİ!
Mustafa Karaalioğlu, Türkiye'nin en çok reklam veren 30 şirketi ile eski Türkiye medyasının ittifakını masaya yatırdı...
Reklam bütçeleriyle korunan eski medya düzeni
Türkiye’nin yakın dönemdeki değişim öyküsünün kalbinde medya ve yeni düşünce akımı vardır. Demokrat, çok sesli ve yaratıcı medya ekolü sistem üzerinde ağırlık koymaya başlamıştır. Bu ağırlık da ülkeyi ve değişimi doğru okumakla mümkün olmuştur, başka hiçbir şeyle değil.
“Yandaş” yaftalaması ise, sadece bu muazzam ağırlık karşısında çaresizliğin ifadesidir. Tıpkı, daha önce “dinci”, “yobaz” veya “irticacı”medya yaftalaması gibi... Geleneksel medya; değişimi okumakta yetersiz kaldığı gibi, toplumsal gerçekliğe karşı dirence devam etmektedir.
Peki bu nasıl mümkün olabilmektedir?
Esasen, direnç hattı bir avuç meslek insanından ve onların bir avuç patronundan ibarettir. Bir avuç da güçlü ve imanlı reklamveren var! Bırakın Türkiye’deki sosyal ve ekonomik değişime itibar etmeyi, dünya yıkılsa bile kendi medyalarına para aktarmaktan asla geri durmayan; reklam bütçelerini aynı zamanda ideolojik aidiyetlerinin emrine hasreden iş dünyası bu ittifakın ortağıdır. Böylesi ittifakların ne denli etkili olduklarını hatırlatmak için, sadece hatıraları henüz çok taze olan 28 Şubat’ı hatırlamak yeterlidir.
Güçlü ve takdir edilmesi gereken bir sınıf bilinciyle medya-iş dünyası el ele tutuşmaya devam etmektedir. Reklam dağıtım sistemleri de doğal olarak bu ittifakın sevk ve idaresindedir. Sağdan ve soldan sayıldıklarında iki elin parmaklarını geçmeyecek adamlar ve bir o kadar da reklamveren “Eski Türkiye”nin medya düzenini ayakta tutmaya devam etmektedir.
Eski Türkiye’nin medyası...
Türkiye’nin en çok reklam veren 30 şirketi...
Bu iki grubun emrinde olan ve 30 şirketin dışındaki reklamverenleri de yönlendiren reklam pazarlama şirketleri...
İttifakın genel tanımı budur.
Tek tek isimleri üzerinde de çalışmanın zamanı geldi. En azından merakları gidermek için, değil mi? Mesela neden, Yeni Türkiye’nin en çok kazanan Koç, Sabancı, P&G gibi çok değerli şirketleri hala reklam bütçelerini bu ülkede hiçbir şey olmamış gibi dağıtmaya devam edebilmektedirler? “Muhafazakar” karakterli şirketlerin durumu da daha iyi değil ama eskiden bugüne durumu en iyi onların analiz edebileceklerini düşündüğüm için ne diyeceklerini çok merak ediyorum. Niye?
Tablolar ortada, herkes açsın baksın... Medya eski medya değildir tiraj ve reyting dağılımı pastası eşitlenmiştir.
Ama...
“Demokrat ve yenilikçi medya”nın her bir 50 bin tirajının alabildiği ilan Eski Türkiye medyasının aynı tirajına karşılık gelen ilandan çok daha az seviyededir. Ya da eski Türkiye medyasının ürettiği 1 puan reytingin aldığı reklam, demokrat-muhafazakar sermayeye ait bir televizyon kanalının ürettiği aynı reytingin aldığı reklamdan hep daha az olmaktadır.
Rakamlara bakınca ülkenin en çok reklam alan gazete ve televizyonlarının bu adaletsiz avantajlarının sürmesi için bir sebep yoktur.
Şu halde merak ediyoruz, ne sebep olabilir?
Karşıdan görünen manzarayı ve o manzaranın yine karşıdan görünen açıklamasını aktarayım:
“Tiraj ve reyting paylaşımı değişmiş ve eşitlenmiştir ama ülkenin güçlü reklamverenleri bilerek ve isteyerek eski medya düzenini korumak için bu değişimi ıskalamaktadırlar. Her şartta birbirine kenetlenen grupların sarsılmaz bir sınıf bilinci vardır. Varlıklarını kendi medyalarının varlığına bağlayan geleneksel ittifak düzenine sadakat politikası sergilenmektedir.”
Özet bu...
Görüldüğü gibi Türkiye’de reklam demek iktidar savaşının bir parçası olmak demektir ve medyayı değil sokaktaki insanı da yakından ilgilendirmektedir.
Artık bu adaletsiz düzeni açık ve ikna edici bir şekilde sorgulamanın zamanıdır...
Şu soruyla başlamak da uygun görünmektedir:
İş dünyası, değişimi kabullenerek adil olmayı mı deneyecek, yoksa birşey olmamış gibi eski düzeni finanse etmeye devam mı edecek?
Mustafa Karaalioğlu/Star Gazetesi
Türkiye’nin yakın dönemdeki değişim öyküsünün kalbinde medya ve yeni düşünce akımı vardır. Demokrat, çok sesli ve yaratıcı medya ekolü sistem üzerinde ağırlık koymaya başlamıştır. Bu ağırlık da ülkeyi ve değişimi doğru okumakla mümkün olmuştur, başka hiçbir şeyle değil.
“Yandaş” yaftalaması ise, sadece bu muazzam ağırlık karşısında çaresizliğin ifadesidir. Tıpkı, daha önce “dinci”, “yobaz” veya “irticacı”medya yaftalaması gibi... Geleneksel medya; değişimi okumakta yetersiz kaldığı gibi, toplumsal gerçekliğe karşı dirence devam etmektedir.
Peki bu nasıl mümkün olabilmektedir?
Esasen, direnç hattı bir avuç meslek insanından ve onların bir avuç patronundan ibarettir. Bir avuç da güçlü ve imanlı reklamveren var! Bırakın Türkiye’deki sosyal ve ekonomik değişime itibar etmeyi, dünya yıkılsa bile kendi medyalarına para aktarmaktan asla geri durmayan; reklam bütçelerini aynı zamanda ideolojik aidiyetlerinin emrine hasreden iş dünyası bu ittifakın ortağıdır. Böylesi ittifakların ne denli etkili olduklarını hatırlatmak için, sadece hatıraları henüz çok taze olan 28 Şubat’ı hatırlamak yeterlidir.
Güçlü ve takdir edilmesi gereken bir sınıf bilinciyle medya-iş dünyası el ele tutuşmaya devam etmektedir. Reklam dağıtım sistemleri de doğal olarak bu ittifakın sevk ve idaresindedir. Sağdan ve soldan sayıldıklarında iki elin parmaklarını geçmeyecek adamlar ve bir o kadar da reklamveren “Eski Türkiye”nin medya düzenini ayakta tutmaya devam etmektedir.
Eski Türkiye’nin medyası...
Türkiye’nin en çok reklam veren 30 şirketi...
Bu iki grubun emrinde olan ve 30 şirketin dışındaki reklamverenleri de yönlendiren reklam pazarlama şirketleri...
İttifakın genel tanımı budur.
Tek tek isimleri üzerinde de çalışmanın zamanı geldi. En azından merakları gidermek için, değil mi? Mesela neden, Yeni Türkiye’nin en çok kazanan Koç, Sabancı, P&G gibi çok değerli şirketleri hala reklam bütçelerini bu ülkede hiçbir şey olmamış gibi dağıtmaya devam edebilmektedirler? “Muhafazakar” karakterli şirketlerin durumu da daha iyi değil ama eskiden bugüne durumu en iyi onların analiz edebileceklerini düşündüğüm için ne diyeceklerini çok merak ediyorum. Niye?
Tablolar ortada, herkes açsın baksın... Medya eski medya değildir tiraj ve reyting dağılımı pastası eşitlenmiştir.
Ama...
“Demokrat ve yenilikçi medya”nın her bir 50 bin tirajının alabildiği ilan Eski Türkiye medyasının aynı tirajına karşılık gelen ilandan çok daha az seviyededir. Ya da eski Türkiye medyasının ürettiği 1 puan reytingin aldığı reklam, demokrat-muhafazakar sermayeye ait bir televizyon kanalının ürettiği aynı reytingin aldığı reklamdan hep daha az olmaktadır.
Rakamlara bakınca ülkenin en çok reklam alan gazete ve televizyonlarının bu adaletsiz avantajlarının sürmesi için bir sebep yoktur.
Şu halde merak ediyoruz, ne sebep olabilir?
Karşıdan görünen manzarayı ve o manzaranın yine karşıdan görünen açıklamasını aktarayım:
“Tiraj ve reyting paylaşımı değişmiş ve eşitlenmiştir ama ülkenin güçlü reklamverenleri bilerek ve isteyerek eski medya düzenini korumak için bu değişimi ıskalamaktadırlar. Her şartta birbirine kenetlenen grupların sarsılmaz bir sınıf bilinci vardır. Varlıklarını kendi medyalarının varlığına bağlayan geleneksel ittifak düzenine sadakat politikası sergilenmektedir.”
Özet bu...
Görüldüğü gibi Türkiye’de reklam demek iktidar savaşının bir parçası olmak demektir ve medyayı değil sokaktaki insanı da yakından ilgilendirmektedir.
Artık bu adaletsiz düzeni açık ve ikna edici bir şekilde sorgulamanın zamanıdır...
Şu soruyla başlamak da uygun görünmektedir:
İş dünyası, değişimi kabullenerek adil olmayı mı deneyecek, yoksa birşey olmamış gibi eski düzeni finanse etmeye devam mı edecek?
Mustafa Karaalioğlu/Star Gazetesi