ESKİ BİR YAZARINDAN MİLLİYET'İN YENİ SAHİBİNE BÜYÜK ÖVGÜ!
Refik Erduran, bugün Sabah'taki köşesinde "Göreceksiniz Milliyet eski günlerine dönecek" diye yazdı...
Milliyet ve ötesi
Hiç başınıza gelmiş midir? İçinde uzun süre yaşamış olduğunuz bir evden yıllar önce ayrılmışsınızdır. Orası adresiniz değildir ama anılardan oluşan gönül bağınız vardır binayla. Önünden geçerken bakımlı olduğunu görürseniz hoşunuza gider. Tersine, pencere doğramaları çürümüş, sıvaları dökülmüşse, yüreğiniz sızlar.
Milliyet gazetesi ile benim öyle sürüp giden bir platonik nostalji ilişkim var. Vaktiyle yarı ömrüm onun sahibi, okuldan ağabeyim, av arkadaşım Ercüment Karacan'la geçerdi. Bir başka ağabeyim, tanıdığım belki en cana yakın insan Gündüz Garan da av hastasıydı. Dağda bayırda hayvanata pusu kurmuşken Ercüment'le sağ-sol tartışmasına girişip de fısıltıyla konuşmayı unuttuğumda seslenirdi uzaktan:
"Susun be! Domuzu kaçırttınız! Başlayacağım şimdi sosyalizmden!"
Karacan'ların evlerinde iki oğlan, Ali ile Ömer, ara sıra gelip konuklarla otururken cin gibiydiler ama düzeni bozacak hiçbir şey yapmazlardı. Gündüz'ün kız kardeşi olan anneleri iyi bir ev sahibesiydi. Onunla geçirdiği yıllar boyunca Ercüment'in özel hayatı düzenli, başı dinçti.
İş ortamında aynı huzuru ortak dostumuz Abdi İpekçi sağlamıştı. Kendi özel yaşantısında herkesi şaşırtacak derecede neşeli, şakacı, çocuksu olan Abdi, gazetede en küçük laçkalığa izin vermezdi. İkna yeteneği müthişti. Hiç niyetim olmadığı halde beni de o sokmuştu günlük gazete yazarlığı çarklarının arasına.
Öylece ülkemizin genel düzensizliğine karşın devlet- patron- gazete ilişkilerinin etikten ödün verilmeden nasıl yürütülebildiğini yıllarca yakından ve en üst düzeyde izleme fırsatını buldum.
***
Kenan Evren depreminin öncü baykuşu Ağca bir kişiyi öldürdüğünü düşünerek Türkiye'nin göğsüne kurşun sıkana kadar Milliyet itibar ve tiraj doruklarına yükseldi. Sonra ülkenin de, Babıali'nin de tadı fena kaçtı.
Bir gün odasına girdiğimde Ercüment Karacan karşısında gülümseyerek oturan ziyaretçiyi göstererek "Bak," dedi, "Aydın Bey gazeteyi almayı düşünüyor. Ne dersin?"
Alıcı diye öyle kişilerin adı duyulmuştu ki, sevindim. İyi oldu başlangıçta. Gazete Aydın Doğan'ın patronluğunda daha da gelişti. Sonra üstüne kuma geldi. Hürriyet girdi araya.
O gazete hem kendinin, hem Türk medyası genelinin düzeyini düşürmeye başlamıştı. Yozlaşma ve ucuzlamadan Milliyet de bir ölçüde payını aldı. İtibarı azaldı, tirajı düştü. Zamanla Doğan imparatorluğunun üvey evladı ve beşinci tekeri oldu.
Ben zamanında ayrılmıştım; kulisinde yaşananları ayrıntılarıyla bilmiyorum. Ama birçok değerli ve verimli emektarının saygısızca kapı önüne koyuluvermesi gibi hoyratlıkları üzüntüyle izledim. Son zamanlarda yine yanlış birilerine haraç mezat satılacağını duymak içimi burkuyordu.
Gerçekleşen mülkiyet değişikliği ise yerinde ve şık oldu. Ali Karacan'ın babasının koltuğunda oturacağını bilmek keyiflendiriyor insanı.
***
Ancak, Emre Kongar "Karacan'lar ve Demirören'ler ateşten gömlek giydi" diyor. Çünkü ya hükümete karşı çıkıp başlarını derde sokacak ya da yandaşlık edip okurlardan olacaklarmış.
Dostumun sözünü ettiği ikilemi kaçınılmaz saymak bugünkü medyamızın hastalığı. "Tayyip Erdoğan'ın yalakalığı" ile "Aydın Doğan'ın köpekliği" arasında seçim yapmak zorunda olduğunuz inancı berbat bir çıkmaz.
Biliyorum, SABAH'a "yandaş" demek de kimi çevrelerde pek puan getirici bir moda. Ama herhangi bir kişinin dümen suyuna sokulmak istesem ya da bir başka yazarına o tür telkinde bulunulduğunu görsem bir gün durmam bu gazetede. İsteyene dilediğini eleştirmek, isteyene dilediğini desteklemek özgürlüğü sınırsızca tanındığı için buradayım.
Mehmet Ali Birand teşhislerinde yanıldığını görmediğim bir meslektaş, Karacan'ların evlilik yoluyla hısmı, Demirören'lerin ailece yakınıdır. Onların işlerini sağlamca kurmuş, "siyaset oynamaktan daima kaçmış" insanlar olduklarını yazdı. Körü körüne yandaş ya da körü körüne hasım gibi davranmamayı vaktiyle Ercüment Karacan başarmışsa, kendileri de şimdiye dek o çizgiyi tutturabilmişlerse, bundan sonra niçin yapamasınlar?
Görürsünüz, eski günlerine dönecek Milliyet.
Refik ERDURAN / SABAH