ERTUĞRUL ÖZKÖK'ÜN KİTABINI NEDEN YERE ATTI?

Vatan yazarı İclal Aydın, Ertuğrul Özkök'ün kitabını neden yere attığını açıkladı.

Ben hep böyleydim

Bir kitabı rastgele seçtiğiniz bir sayfadan bir bölüm aktararak anlatabilir miyiz acaba? Bu öneri bir roman için zor olabilir ama Ertuğrul Özkök’ün öykü kitabı “Tuhaf” için denenebilir belki diye düşündüm...

Hatta şöyle yaptım...

Özkök öykülerinde birkaç kez, elinden düşürdüğü kitapların o anda açılan sayfalarında rastladığı gizemli olayları nasıl takip ettiğini anlatıyor...

Bu tesadüflerin belki de tesadüf olmadığını düşünüyor...

Ben de onun yolunu izledim. Bir farkla; o ya uyurken düşürüyordu kitaplarını ya da kazara... Ben de ortasından açtım, kitabı ters çevirerek ayağa kalktım. Kitap yere düştü. Birkaç kez kapandı. Hiçbir sayfa açılmadı. Acaba seçtiğim yöntem bana bir şey mi söylemek istiyordu. “Bir Ertuğrul Özkök yazısı daha yazarsan yine aynı tepkilerle karşılaşacaksın, yazma boş ver mi” diyordu? (Bu arada Ertuğrul Bey’in adının geçtiği bir yazımdan sonra aldığım yorumlara inanamadım. Aman Allahım! Onca sene böyle çok tepkiye, eleştiriye, kötü söze karşı nasıl dayanmış bilemedim...)

Sonra vazgeçtim bu yöntemden. Rastgele bir sayfa açayım dedim...

***

Şu sayfa çıktı:

(...) “Yaradan’la tek başıma kalıyorum; Kendim, sevdiklerim, yakınlarım, ülkem, dünya için dua ediyorum. Bol bol şükrediyorum. Yaşadıklarım, gezdiğim diyarlar, tavaf ettiğim şehirler, ezan dinlediğim pencereler, seyrettiğim güzellikler, bu hayat ve her şey için borcumu ödüyorum.

Müzisyenler için dua ediyorum. Onların hepsini cennete alması için Allah’a yalavrıyorum. Bu güzel ekmekleri yapanlara, bu üzümleri yetiştirenlere, bu tatları verenlere, hayatımı yaşanır kılan herkese şükranlarımı sunuyorum.

Her yıl Ege’de ilk papatyalar açtığında, benim şükür mevsimim de açılıyor. Her baharda yeniden anlıyorum.

İnanmak tek kişilik bir eylemdir. Kendi kendinin cemaati olmaktır.” (...)

***

Ben Hürriyet’in o en tepesindeki adamı arada bir davetlerde uzaktan görürdüm. Bir iki merhaba, ayaküstü bir selam... Hatta bir sergi açılışında “nasılsınız” diye sorduğumda o kadar asık suratlı bir “iyiyim” demişti ki “daha da gelmem yanına” diye içimden içimden söylenerek uzaklaşmıştım... (Detaycıyımdır evet. Selama, kelama takılırım. O sebeple anlıyorum ki ben gibilerden yayın yönetmeni olmaz. Birinci günün akşamı biter iş!)

Kimi yazılarını çok sever, kimilerinin provokasyon gücünden, uç bakışından ürkerdim. Benim için Hürriyet’in başındaki adamdı. Hepsi o...

Şimdi Hürriyet’in eski yayın yönetmeni olan Ertuğrul Özkök var... Kitabını okurken de bunu düşündüm. Bazı bölümler bana sevdiğim köşe yazılarını anımsatırken bazıları bir kısa film senaryosu gibi geldi... Çocukluktan cinselliğe, dinden bilime pek çok konuda sorgulayan, anlatan, aktaran, meraklı, naif ve sakin bir yazarla tanıştım...

Sanki az sonra tüm yanıtları verecekmiş gibi ipuçlarını önümüze dizerken aniden çekip giden dedektiflere benzettim hatta... İlk danstan sonra kızı kafasında bir dolu soru işaretiyle bırakıp sırra kadem basan bir delikanlı gibi ya da... Okuyanı yeni sorularla baş başa bırakan bu öykü kitabı belli ki yakın tarihli bir romanın habercisi...

“Ben hep böyleydim” diyor Ertuğrul Özkök ama.. Bence çok şey değişti...

İclal Aydın/Vatan