Ertuğrul Özkök'ün itirafları sürüyor: Fabrika ayarlarına dönmek güzelmiş!
Ertuğrul Özkök, bugün köşesine Barcelona sokaklarında gezdiği kitapçıları, aldığı felsefe kitaplarının konularını ve dinlediği müzikleri taşıdı.
1 Kasım seçim sonuçları ilan edilice fabrika ayarlarına döneceğini ilan eden Özkök, hafta içi yazdığı köşesinde "İktidar iyi bir şey yaptığı zaman, bütün kalbimle destekleyeceğim, daha önce yapamamıştım" itirafını yapmıştı.
AK Parti'yi seçim öncesi zehir zemberek ifadelerle eleştiren Özkök, seçim akşamı CNN Türk canlı yayında, “Birlikte yeni bir çizgi çekelim. Geride kalanlara bakmayalım” çağrısı yapmıştı.
Bugün ise fabrika ayarlarına dönmenin ne kadar güzel olduğunu ilan ettiği yazısında köşesine Barcelona sokaklarında gezdiği kitapçıları, aldığı felsefe kitaplarının konularını ve dinlediği müzikleri taşıdı.
İşte o yazıdan dikkat çeken bölümler:
ABEL Korzeniowski'nin Romeo ve Juliet filmindeki harika parçası "Come, Gentle Night" çalıyordu...
* * *
Tuhaf...
Şarkı geceyi davet ediyordu, bense havasını gökyüzü gibi içime çektiğim Barcelona’da harika bir güne hazırlıyordum kendimi.
* * *
İşte orada sabah kahvemi içerken, şunu fark ettim...
Fabrika ayarlarına dönmek hiç de fena bir şey değilmiş.
* * *
İzmir’in sonbaharlarını hatırladım.
Sonra, bir gece önce okuduğum kitaptan aklımda kalan o soru geldi önüme:
“Ölümden sonra hayat var mı?”
Onu şu soru takip etti:
“Cennet nerede? Orada mı, burada mı?”
* * *
Önceki hafta Paris’te küçücük bir kitap aldım.
“Impliquons Nous”
Türkçeye “Burnumuzu sokalım” diye çevrilebilir.
Alt başlığı ise şöyle:
“Bu Yüzyıl İçin Diyalog.”
* * *
Yazarları, Fransız filozof Edgar Morin ve “Arte Povera” hareketi üyelerinden sanatçı Michelangelo Pistoletto...
Kitap, ikisinin yaptığı bir sohbet.
Girişte son zamanlarda kafamı çok kurcalayan bir konuyu tartışıyorlardı.
Paradise... Yani cennet...
* * *
Hayatımın büyük bölümü, cehennem kavramı üzerine düşünerek geçti.
Bunda, çok erken okuduğum, sonra hayatımın ileri dönemlerinde üç-dört kere daha bambaşka kafayla okuduğum Dante’nin “İlahi Komedya” kitabının en sevdiğim bölümünün bu olması da etkiliydi.
Şimdiyse cennet kavramı da kafamı kurcalamaya başladı.
Neden acaba?
Yaş mı?
Yaşadıklarım mı?
Öteki dünyanın yaklaşması mı?
Oysa öteki dünya bana yaklaştıkça, ben ondan uzaklaşıyorum.
Üstelik bu bir kaçış veya zorlama değil.
Kendiliğinden olan bir şey.
Eskiden, “Yaratıcılık, cehennem tasavvurunda saklıdır” diye düşünüyordum...
Anlıyorum ki, cennet fikrinde de çok yaratıcı ve yaşatıcı bir şey saklı...
* * *
Tıpkı o kelimenin manasını çizen “saklı” kelimesi gibi...
ERTUĞRUL ÖZKÖK'ÜN YAZISININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN
AK Parti'yi seçim öncesi zehir zemberek ifadelerle eleştiren Özkök, seçim akşamı CNN Türk canlı yayında, “Birlikte yeni bir çizgi çekelim. Geride kalanlara bakmayalım” çağrısı yapmıştı.
Bugün ise fabrika ayarlarına dönmenin ne kadar güzel olduğunu ilan ettiği yazısında köşesine Barcelona sokaklarında gezdiği kitapçıları, aldığı felsefe kitaplarının konularını ve dinlediği müzikleri taşıdı.
İşte o yazıdan dikkat çeken bölümler:
ABEL Korzeniowski'nin Romeo ve Juliet filmindeki harika parçası "Come, Gentle Night" çalıyordu...
* * *
Tuhaf...
Şarkı geceyi davet ediyordu, bense havasını gökyüzü gibi içime çektiğim Barcelona’da harika bir güne hazırlıyordum kendimi.
* * *
İşte orada sabah kahvemi içerken, şunu fark ettim...
Fabrika ayarlarına dönmek hiç de fena bir şey değilmiş.
* * *
İzmir’in sonbaharlarını hatırladım.
Sonra, bir gece önce okuduğum kitaptan aklımda kalan o soru geldi önüme:
“Ölümden sonra hayat var mı?”
Onu şu soru takip etti:
“Cennet nerede? Orada mı, burada mı?”
* * *
Önceki hafta Paris’te küçücük bir kitap aldım.
“Impliquons Nous”
Türkçeye “Burnumuzu sokalım” diye çevrilebilir.
Alt başlığı ise şöyle:
“Bu Yüzyıl İçin Diyalog.”
* * *
Yazarları, Fransız filozof Edgar Morin ve “Arte Povera” hareketi üyelerinden sanatçı Michelangelo Pistoletto...
Kitap, ikisinin yaptığı bir sohbet.
Girişte son zamanlarda kafamı çok kurcalayan bir konuyu tartışıyorlardı.
Paradise... Yani cennet...
* * *
Hayatımın büyük bölümü, cehennem kavramı üzerine düşünerek geçti.
Bunda, çok erken okuduğum, sonra hayatımın ileri dönemlerinde üç-dört kere daha bambaşka kafayla okuduğum Dante’nin “İlahi Komedya” kitabının en sevdiğim bölümünün bu olması da etkiliydi.
Şimdiyse cennet kavramı da kafamı kurcalamaya başladı.
Neden acaba?
Yaş mı?
Yaşadıklarım mı?
Öteki dünyanın yaklaşması mı?
Oysa öteki dünya bana yaklaştıkça, ben ondan uzaklaşıyorum.
Üstelik bu bir kaçış veya zorlama değil.
Kendiliğinden olan bir şey.
Eskiden, “Yaratıcılık, cehennem tasavvurunda saklıdır” diye düşünüyordum...
Anlıyorum ki, cennet fikrinde de çok yaratıcı ve yaşatıcı bir şey saklı...
* * *
Tıpkı o kelimenin manasını çizen “saklı” kelimesi gibi...
ERTUĞRUL ÖZKÖK'ÜN YAZISININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN