ERTUĞRUL ÖZKÖK'ÜN AYRILIĞINI DUYDUĞUNDA HINCAL ULUÇ'UN AKLINA GELEN "ZAMPOK EYİN Pİ" ŞİİRİ NEYİ ANLATIYOR?
Arkadaşım, "Ertuğrul Bey bıraktı" dediği anda içimde duyduğum sızıyı hafifleten ifade hemen ardından geldi.."Ama yazılarına devam edecek.."
Bir Ertuğrul daha...Zor!
"Ertuğrul Bey az önce veda etti" der demez Hürriyet'teki arkadaşım, telefonda aklıma birden Orhon Murat Arıburnu'nun ünlü şiiri geldi..
"Zampok eyin pi!.."
İki cambaz bir ipte oynamaz
Bir ipte bir sürü cambaz
Hilebaz, madrabaz, kumarbaz
İki cambaz bir ipte oynamaz
Bir ipte bir sürü cambaz
Ateşbaz, işvebaz, hokkabaz
İp niye kopmaz
Zampok eyin pi
"İp niye kopmuyor" sorusunun yanıtıydı işte Ertuğrul Özkök..
Hürriyet'teki can dostlarım, çok sevdiğim kardeşlerim, meslektaşlarım sakın alınmasın.. Arıburnu'nun dizelerinde tarif ettikleri türden değiller.. Ama çok farklı yerlerde, çok farklı düşüncelerde, çok farklı kutuplarda yaşayan cambazlar oldukları kesin.
Genel Yayın Müdürlüğü, bir sürü cambazı bir arada tutabilme, ipi koparmadan dengeleyebilme sanatıdır..
Bir tahterevalli düşünün.. İki ucunda iki kişi oturuyor.. Tam göbekte ayakta duran biri daha var. Bir ayağı bir yanda, öbürü, öbür tarafta.. Ağırlığını iki ayağından birine kaydırarak tahterevalliyi dengede tutmakla görevli o.. Şimdi, tahterevallinin iki kanadı varsa, mesele kolay.. Ama üç, dört, on dört kanadı varsa.. Hele hele tahterevallinin desteği de sabit değilse, kaygan bir zemin üzerinde, eğri büğrü, kendisi sallanan bir dayanaksa.. O zaman düşünün ortada duranın dengeyi sağlamasının güçlüğünü.. İşte Ertuğrul Özkök bunu başaran adamdı.. Ama sadece o değildi.. Sedat Simavi'nin kurduğu halk tipi gazete Hürriyet'i en iyi özümlemiş yöneticilerden biriydi, Necati Zincirkıran'dan bu yana.. Çok ama çok iyi bir yönetici olmanın yanında, çok iyi gazeteciydi yani.. Çok iyi bir Hürriyet yapıyordu.. O kadar da değil..
Bu ülkenin yaşayan ve yazan en harika köşe yazarlarından biri, benim için birincisiydi. Bir gazete yönetsem, kadromda olmasını ilk isteyeceğim yazar oydu..
Çok geniş bir vizyon içinde okuyan, yaşayan ve yazan biriydi.. Harika bir Türkçe, harika bir üslupla şurup gibi yazıyordu.
Arkadaşım, "Ertuğrul Bey bıraktı" dediği anda içimde duyduğum sızıyı hafifleten ifade hemen ardından geldi..
"Ama yazılarına devam edecek.."
Şimdi yazmak için çok daha rahat, çok daha içten olacak. Artık yönetmen sorumluluğu yok. Şimdi yazmak için çok daha vakti olacak. Daha çok yaşamak, daha çok okumak, daha renkli yazmak için bol vakit.. "Hürriyet bir Ertuğrul daha bulamaz" çok hafif bir kehanet olur.. Türk medyasının bir Ertuğrul daha bulması zor.. Çok zor.. Asıl sorun o..
..Ve de içimde kalan ukde.. Ertuğrul ile birlikte çalışamadık, bir türlü.. Bu fırsat geçmişte doğmuştu. Bir sabah Zafer Mutlu, odama girmiş, "Ertuğrul'la anlaştım. Pazartesiden itibaren yeni Genel Yayın Müdürümüz o" demişti.. Nasıl keyifle fırlayıp kutlamıştım Zafer'i.. Sonra ne olduysa, ikna etmişler, kaldı Ertuğrul, Hürriyet'te..
Bu defa o bana teklifler yaptı.. Sayısız.. Her defasında geri çevirdim.. Olmadı..
Birlikte bir türlü çalışamadık ama birlikte yemek yemek için aylardır verilmiş sözümüz var.. Ertuğrul davet etti. Ben kabul ettim, ama benim değil, onun vakti olmadı bir türlü.. "Hıncal şu gün" diyemedi.. Artık sanırım der..
Ne zaman yemek yiyoruz, Ertuğrul?..
Hıncal Uluç/SABAH