ERTUĞRUL ÖZKÖK'TEN YENİ ŞAFAK'A FIRÇA; "BÖYLE YAZAR GAZETEDEN ATILIR MI?"

Gezi yazıları sonrası Yeni Şafak'tan istifa etmek zorunda kalan Murat Menteş'e Ertuğrul Özkök'ten destek geldi

Sonra kalkıp ‘devşirme’ diyorsun

MUHAFAZÂKAR kesimden bir arkadaşım geçen gün bana şunu söyledi:

“Bizim cenahta hâlâ en büyük kompleks, kültürel alanda iktidar olamamak sıkıntısıdır...”
Çok doğru...
Olamadıkları, Gezi’de patlayan yeni kültüre, yeni mizaha, yeni dile verdikleri cevabın vasatlığından ve aleladeliğinden de çok belli değil mi...
Bir kere daha anladık ki, “biat”tan...
Oy çıkıyor...
Koltuk çıkıyor...
Koltuğun nimetleri daha da fazla çıkıyor...
Otoriter yönetim çıkıyor...
Yani oturaklı, sağlam bir iktidar çıkıyor...
Ama sanatta ve kültürde iktidar çıkmıyor...

Nasıl çıksın ki...
Alın Murat Menteş olayını...
Yeni Şafak gibi muhafazakâr sağın entelektüel birikimini yansıtma iddiasında bir gazetesin.
Hükümet yanlısısın.
Demokrasilerde, ananın ak sütü kadar hakkın...
Ali Bayramoğlu gibi her sabah solun da, merkezin de, oranın da buranın da saygıyla okuduğu yazarların var.
Kürşat Bumin gibi, entelektüel namusunu bir gün dahi emanete bırakmamış bir yazarın var.
Sonra Murat Menteş gibi bir yazarı keşfediyorsun...

Eski bir genel yayın yönetmeni olarak söylüyorum...
“Başarılı bir yazarı keşfetmek” bir genel yayın yönetmeninin başarı ve psikolojik tatmin hanesine yazılan en güzel duygulardan biridir.
“Keşfetmek” diyorsan, işte tam o...
Olağanüstü bir zekâ, olağanüstü bir mizah...
Beni kıskançlıktan çıldırtacak kadar modern bir dil...
Woody Allen zekâsını al...
Türkleştir, İslamlaştır...
Frederic Beigbeder’in modernitesini, iğneleyiciliğini, keskin sirke gözlemciliğini al...
Onu da Türkleştir, yerelleştir, muhafazakâr renkler ver...
Yetmez, bir de modernleştir...

Yazma tekniği dersen...
Dan Brown’ın sayfa çevirtme sanatını yaya bırakacak kadar başarılı... İnsanı sayfadan sayfaya uçurtan bir teknik.
Her şey yerel, her şey buraya, bize ait...
Ama sapına kadar modernite...
Yani kendi mahallenden çıkarabileceğin en olağanüstü terkip...
Bir genel yayın yönetmeninin göğsünü gere gere, “O kendini yazar yaptı, ben de onu köşe yazarı olarak keşfettim” diyebileceğin bir karakter...
Öteki mahallenin kültür kompleksini atıp, bu mahallenin burnundan kıl aldırmayan ukalasına bile “Helal olsun” dedirtecek çapta, karakterde, lezzette bir yazar.
Gezi, hem o mahallenin hem bu mahallenin köşebentlerini bir gecede eskitirken, yıldız gibi parlayan yeni bir dil...

Şimdi böyle bir yazarı...
Sırf Gezi için olumlu bir yazı yazdı diye...
Sırf Ayşe Arman’a mülakat verdi diye...
Gazetenden at...
O yetmedi, bir de mahalleden sürgün et...
Öteki mahalle sahip çıkınca da “Devşirme” de, “Dönek” de...
Yerden yere vur, selamı sabahı bile kes...
Nedir bu şiddet, bu kin, bu öfke...
Nedir bu kendi evladını bile dar’a çekme ihtirası, devrim yaptığını, iktidarı zaptettiğini sanıp da ilk iş olarak kendi evlatlarını hal’etme telaşı...
Yani en iyilerinizi muhafazakâr zindanlarda boğdurup, meydanı en berbatlara, en aleladelere, en vasatlara, en silahşorlara mı bırakmak istiyorsunuz?
Eğer buysa, söyleyeyim: Bu korkunun o ecele çaresi yok...
Murat Menteş şimdiki zaman kipinde de kalır, gelecek zaman kipinde de...
Ötekiler dersen, daha bugünden “Di’li” geçmiş zaman olurlar.

Ertuğrul Özkök'ün yazısının tamamı için tıklayın