ERTUĞRUL ÖZKÖK'TEN KORKUNÇ SORU!
Hapiste olan gazetecilerin akıbeti hakkında Özkök çok çarpıcı ve bir o kadar da korkunç bir soruyu gündeme getirdi. İşte o soru...
MEDYARADAR - Ahmet Şık, Nedim Şener, Mustafa Balbay ve Tuncay Özkan gibi gazetecilerin içeride olması ve henüz iddianamenin hazırlanmamış olması uzun zamandır tartışılıyordu.
Ve nihayet iddianame hazırlandı ve mahkeme bu iddianameyi kabul etti. Şimdi tartışmalar iddianame üzerinden yapılıyor.
Ertuğrul Özkök ilginç hikayelerle bu tartışmayı yürütüyor. En son IMF Başkanı'nın tecavüz skandalı üzerinden spermli, iç çamaşırlı bir hikaye anlatan Özkök Mehmet Barlas'ın tepkisini çekmişti. Özkök - Barlas polemiği de burada başlamıştı.
Özkök hapiste olan gazetecilerle ilgili yeni bir hikaye anlattı bugün köşesinden. 18 yıl hapiste hükümsüz yatıp sonra beraat eden bir ABD'linin hikayesini... Ve can alıcı soruyu sordu: "Bu gazetecileri bunca zaman içeride tutup masum oldukları anlaşılan isimleri nasıl beraat ettirecek yargımız?"
Bu sorunun ardından Barlas'a da selam çakmadan edemedi Özkök. Barlas'a "spermafobik" yakıştırması yaptı ve böyle ilginç hikayeler anlatmasındaki haklı noktaya vurgu yaptı.
İşte Ertuğrul Özkök'ün o yazısı...
“AHMET Hakan” haklı...
“Yalçın Küçük’ün” 1 numaralı sanık olduğu bir davaya inanmak güç...
Çoğumuz hakkında epey şey yazdı; kurmadık komplo teorisi, takmadık lakap bırakmadı.
Ama aradan geçen yıllar ve bu yaşta karşılaştığı şu muamele bende artık onunla ilgili şu kesin duyguyu bıraktı:
“Yalçın Küçük, gittikçe küçülen şu dünyamızın renklerinden biridir...”
Ama mesele, sadece bizim küçük dünyamızdan, şahsi duygularımızdan ibaret değil.
Geride koskoca bir “adalet” var...
İşte o her gün öyle yaralar almaya başladı ki; “Şu Yalçın Küçük” meselesine başka açılardan da bakmalıyız.
“Yalçın Küçük”, “Soner Yalçın”, “Ahmet Şık” ve “Nedim Şener”in sanık olarak yargılandığı davanın iddianamesine bakınca, son zamanlarda kafama takılan soru giderek büyüyor.
Bu insanların bir bölümü, sadece “üçüncü” kişilerin evlerinde bulunan birtakım “belgelerle”, “itirafçı” niteliğindeki gizli tanık ifadeleriyle sağlamlığı çok şüphe götürür birtakım “delillerle” yargılanıyorlar.
Lehte delillerin dosyaya konmadığı birçok durumla karşılaştık.
Yargılanabilirler...
Hiçbirimizin itirazı olamaz.
Ama bu insanların bir bölümü 3 yıla yakın bir süredir içerde ve hâlâ neyle suçlandıklarını tam olarak bilmiyorlar.
Eminim benim kafama takılan şu soru, savcıların olmasa bile, hâkimlerin de kafasını kurcalamaya başlamıştır:
“Bu insanlar içinde suçsuz olanlar varsa onları nasıl beraat ettireceğiz...”
Sormazlar mı?
“Boşu boşuna niye bu kadar yatırdınız?”
Bizim adalet sistemimiz, hâkimlere bu soruyu artık soramayacak.
Ama hiç olmazsa vicdanlarına sorulmayacak mı bu sorular?
Aradan yıllar geçse bile o sorular sorulmaya devam etmeyecek mi?
Belki de sırf bu sorulara muhatap olmamak için, suçsuz insanlara en az 6-7 yıl hapis cezaları vermek zorunda hissedebilirler.
O nedenle şunu düşünüyorum:
Adalet sistemimizde, hem “Adalet duygusu”nu zedeletmeyecek hem toplumsal vicdanı rahatlatacak hem de hâkim ve savcıların bu sorulara muhatap kalmasını önleyecek, yaratıcı uygulamalar bulmalıyız.
Yani adalet için biraz fanteziye ihtiyacımız var.
Şimdi ne demek istediğimi anlatacak bir örnek olay sunuyorum.
BEN SUÇSUZLUĞUNU KABUL EDEYİM; SEN DE SUÇLULUĞUNU
HİKÂYEMİZ, “Irene Kasırgası”nın Amerika’nın doğu sahilini vurduğu gün başlıyor.
O gün herkes evini terk etmiş, sahili boşaltmışken 36 yaşında genç bir adam, evinin önündeki merdivenlere üstü çıplak oturmuş, kasırgayı seyrediyordu.
Kaçmıyordu, “Çünkü yağmuru derimde hissetmek istiyorum” diyordu.
Adı “Damien Echols’du”.
18 yıl, her gün idam cezası alacağı korkusuyla hapiste yatmış, yağmuru sadece hayallerinde hissedebilmişti.
Kasırgadan bir süre önce, çıktığı duruşmada hâkim kendisine, “Artık serbestsin” demişti.
İki arkadaşıyla birlikte 3 çocuğu öldürmekten yargılanıyordu. Toplumun bir bölümü onun suçsuzluğuna inanıyordu. Arkasında giderek büyüyen bir kamuoyu oluşuyordu.
Destekleyenler arasında “Johnny Depp”, ünlü şarkıcı “Patti Smith” ve “Yüzüklerin Efendisi” filminin yönetmeni “Peter Jackson” da vardı.
Yakalandıklarında henüz 18 yaşındaydı. Savcının elinde somut delil yoktu. Onun uzun saçlarına, siyah elbiseler giymesine, heavy metal müzik tutkusuna ve birtakım tarikatlara takıntısına dayalı bir iddianame sunmuştu.
TUHAF MI, TUHAF AMA İLGİNÇ Mİ, İLGİNÇ ANLAŞMA
Genç adam ve arkadaşları böyle bir iddianame ile 18 yıl içerde kaldı.
Sonra beraat etti.
Ama nasıl beraat etti biliyor musunuz?
Savcılarla şöyle bir anlaşma yaptı:
“Savcılar onların suçsuz olduklarını kabul edecek; buna karşılık onlar da savcıların kendilerini suçlamak için ellerinde yeterli delil bulunduğunu kabul edeceklerdi”.
Böylece savcılara dava açamayacaklardı.
Bu anlaşmaya “Tuhaf mı” yoksa “İlginç mi” demeliyim karar veremedim.
Ama en azından “Durumu kurtaran” yaratıcı bir çözüm diyebilirim...
İnsanın hayatından alınmış 18 yılı geri verebilir mi? Tabii ki veremez...
SPERMAFOBİK ARKADAŞLARA KÖTÜ BİR HABERİM VAR
Bir de savcıların iddianamelerinde ısrar ettiğini düşünelim. O zaman hayatın geri kalan kısmının, hatta tamamının gitmesi ihtimali de vardı.
Savcının vicdanını kurtarır mı? O, kendine bağlı bir şey.
Ama en azından suçsuz yere içerde yatan insanların hayatını kurtarır.
Bizde mümkün müdür bilemem. Ama şunu iyi biliyorum: Önümüzdeki dönemde adalet kavramında daha esnek çözümlere ihtiyacımız olacak.
Son zamanlarda, savcıların sanık lehine durumları da dikkate aldığı örnekleri anlatıyorum.Her ne kadar bazıları bunu, “Spermafobi’lerinin” hedef tahtası haline getirdiyse de ben suçsuz insanlar için fanteziler kurmaya; örnek olaylar sunmaya, yani “Zihni sperm testleri” yapmaya devam edeceğim.
Tıpkı “Johnny Depp’in” yaptığı gibi...
(*) NOT: Hikâyeyi, Amerika’nın ünlü magazin dergisi “People” ile ünlü müzik dergisi “Rolling Stones”un son sayılarında okudum.
Ertuğrul Özkök/Hürriyet