Ertuğrul Özkök’e manidar soru: “Bankamatik Yazarı” mısın birader?..
Medyaradar medya analisti Atilla Akar, Fehmi Koru’nun HABERTÜRK beyanı üzerine başlayan, sonra Salih Tuna ve Ertuğrul Özkök arasında süren tartışmayı sert bir üslupla değerlendirdi…
Efendim; bizim “Medya Mahallesi”nde her zaman cins tavırlar olur. Bu tip polemikleri adeta huy edinmişler de vardır. Nitekim benzeri tarz atışma veya sataşmalardan biri de yeni yaşandı. Mesleğin temel ahlak ilkelerine aykırı olmasa belki hiç görülmeyecek ya da ancak gülünüp geçilecek türden sözler ister istemez görüş alanımıza girdi.
Tartışmaya neden olan ise Fehmi Koru’nun HABERTÜRK’ten ayrılma sürecine ilişkindi. Malum Fehmi Koru Cumhuriyet’ten Selin Ongun’la yaptığı söyleşide HABERTÜRK Yayın Yönetmeni’nin “Buradaki odanız kalsın, maaşınızı almaya devam edin ama yazmayın” teklifine, Fehmi Koru da, “Yazmayacaksam bu dediklerinize sahip olma durumunda olamam…” cevabını vermiş. Fehmi Bey’i tebrik ediyorum. Doğrusunu ve onurlusunu yapmış…
BU ALENİ “RÜŞVET”TİR!..
Bu nasıl bir “teklif”tir, hangi yüzle yapılır, ne amaçlanır bilemem. O teklifi yaptığı iddia edilen kişi ya da kişiler bu konuda bir “Açıklama” yapsa iyi olur. Yoksa HABERTÜRK’ün de imajı fena halde sarsılır. Eksiler hanesine bir çentik daha atılır. Niye mi?..
Çok basit!.. Çünkü bu şu anlama gelir: “Sen sus, bir köşede otur. Paranı almaya devam et. Bizi de birileriyle karşı karşıya getirme. Paşa paşa maaşını al…” Peki daha da fenası bu ne demektir? Hiç şüphesiz bu bir tür “rüşvet”tir. Yazara “Kalemini satın alıyorum” demektir. Dahası yazara hakarettir. Kalem bazen istenileni yazdırmak için satın alınır bazen de istenmeyeni yazdırmamak için demek ki. İnsana “yaz” diye para verilir “yazma” diye değil. Denebiliyorsa başka bir niyet vardır. “Ayıp” diye bir şey var!..
Neyse; bunun üzerine YENİ ŞAFAK yazarı Salih Tuna da 21 Haziran 2016 tarihli “Kankan yalan söylüyor Fehmi Bey” başlıklı bir yazı yazdı. Tuna, buradan Ertuğrul Özkök’e bir “gönderme” de bulundu ve şunları söyledi: “Aynı teklifi Aydın Doğan Ertuğrul Özkök'e yapsa hiç sanmam ki, ‘bu dediklerinize sahip olma durumunda olamam’ desin. Anında tatillere akardı.”
Bunun üzerine Özkök de 22 Haziran 2016 tarihli HÜRRİYET’teki "Bir kindar nesilden kalan son kare" başlıklı yazısında “Fehmi Koru'ya yapılan teklif bana yapılsaydı” ara başlığıyla şunları belirtmiş: “Karşı mahalledeki arkadaş beni iyi tanıyormuş, doğru söylemiş... Çünkü şu an için benim ne ‘dindar ve kindar nesil yetiştirmek’ gibi ceberut bir ihtirasım var... Ne de onun gibi sırtımı dayayacağım kapı gibi bir iktidar... Peki senin istediğin hiç mi bir şey yok be adam diye sorarsanız.. Var tabii... Kapı gibi bir yaşama tutkum... 69 yıldır harika bir zevk aldığım hayat tarzım... Dostluklarım... Gezip görme, yaşama ihtirasım... Eh biri çıkıp onu finanse ederse... Ne deseydim yani...”
“YAZAR ARPALIĞI” MI ÖNERİLİYOR?
Hayretler ettim… Aklı sıra sözüm ona “muhalif” bir jargonun da arkasına sığınarak dalga geçmiş. “Dalga” da ne kelime. Durumu kınayacağı yerde “Ben yapardım” demeye getirmiş. Üstelik bunu “Gezip görme ihtirasının finanse edilmesi” olarak tanımlamış. Pes yani!
Bir insan bunu diyebildikten sonra söyleyecek fazla söz hakikaten kalmıyor. Hani devlette “bankamatik memurlar” olduğu söylenir. Bunlar işe gitmezler hatta o daireye bile uğramazlar. Ancak her ay maaşlarını gidip bankamatikten çekerler. Bu da o hesap. Hadi onların konumu belli. “Arpalık” stoğundan bordroya girmişler. Kendilerini “uyanık” zanneden tipik “avami yüzsüzler”dir…
Lakin sorarım: bir “yazar” bunu kendisine nasıl yakıştırır? Hangi yüzle kabul eder? İnsan yapmadığı işin parasını nasıl alır? Bu hangi kuşağın, hangi “kimliğin” ahlakıdır? Dahası belli ki birilerinin arzusu üzerine yapılan teklifi kabul edip, içine nasıl sindirir? Kendi kendini aşağılamış olmaz mı? Koskoca Özkök’ün genç gazeteci kuşaklara “tavsiyesi” bu mudur? Bu ne acayip kafa yapısı böyle?..
Allah daha da arttırsın, gözümüz yok ama Özkök’ün zaten böyle bir şeye ihtiyacı olduğunu sanmıyorum. O çoktan “dünyalığını” fazlasıyla yapmıştır herhalde. İstediği tüm seyahatleri kendi finansesinde keyfince yapabilir sanırım. Para eksiği yoktur tahminimce …
Para eksiği yok ama daha önemli bir şeyler eksik olmalı bu durumda. Sizce o “eksik” ne olabilir?...
22.06.2016.
atillaakar@mail.com
Tartışmaya neden olan ise Fehmi Koru’nun HABERTÜRK’ten ayrılma sürecine ilişkindi. Malum Fehmi Koru Cumhuriyet’ten Selin Ongun’la yaptığı söyleşide HABERTÜRK Yayın Yönetmeni’nin “Buradaki odanız kalsın, maaşınızı almaya devam edin ama yazmayın” teklifine, Fehmi Koru da, “Yazmayacaksam bu dediklerinize sahip olma durumunda olamam…” cevabını vermiş. Fehmi Bey’i tebrik ediyorum. Doğrusunu ve onurlusunu yapmış…
BU ALENİ “RÜŞVET”TİR!..
Bu nasıl bir “teklif”tir, hangi yüzle yapılır, ne amaçlanır bilemem. O teklifi yaptığı iddia edilen kişi ya da kişiler bu konuda bir “Açıklama” yapsa iyi olur. Yoksa HABERTÜRK’ün de imajı fena halde sarsılır. Eksiler hanesine bir çentik daha atılır. Niye mi?..
Çok basit!.. Çünkü bu şu anlama gelir: “Sen sus, bir köşede otur. Paranı almaya devam et. Bizi de birileriyle karşı karşıya getirme. Paşa paşa maaşını al…” Peki daha da fenası bu ne demektir? Hiç şüphesiz bu bir tür “rüşvet”tir. Yazara “Kalemini satın alıyorum” demektir. Dahası yazara hakarettir. Kalem bazen istenileni yazdırmak için satın alınır bazen de istenmeyeni yazdırmamak için demek ki. İnsana “yaz” diye para verilir “yazma” diye değil. Denebiliyorsa başka bir niyet vardır. “Ayıp” diye bir şey var!..
Neyse; bunun üzerine YENİ ŞAFAK yazarı Salih Tuna da 21 Haziran 2016 tarihli “Kankan yalan söylüyor Fehmi Bey” başlıklı bir yazı yazdı. Tuna, buradan Ertuğrul Özkök’e bir “gönderme” de bulundu ve şunları söyledi: “Aynı teklifi Aydın Doğan Ertuğrul Özkök'e yapsa hiç sanmam ki, ‘bu dediklerinize sahip olma durumunda olamam’ desin. Anında tatillere akardı.”
Bunun üzerine Özkök de 22 Haziran 2016 tarihli HÜRRİYET’teki "Bir kindar nesilden kalan son kare" başlıklı yazısında “Fehmi Koru'ya yapılan teklif bana yapılsaydı” ara başlığıyla şunları belirtmiş: “Karşı mahalledeki arkadaş beni iyi tanıyormuş, doğru söylemiş... Çünkü şu an için benim ne ‘dindar ve kindar nesil yetiştirmek’ gibi ceberut bir ihtirasım var... Ne de onun gibi sırtımı dayayacağım kapı gibi bir iktidar... Peki senin istediğin hiç mi bir şey yok be adam diye sorarsanız.. Var tabii... Kapı gibi bir yaşama tutkum... 69 yıldır harika bir zevk aldığım hayat tarzım... Dostluklarım... Gezip görme, yaşama ihtirasım... Eh biri çıkıp onu finanse ederse... Ne deseydim yani...”
“YAZAR ARPALIĞI” MI ÖNERİLİYOR?
Hayretler ettim… Aklı sıra sözüm ona “muhalif” bir jargonun da arkasına sığınarak dalga geçmiş. “Dalga” da ne kelime. Durumu kınayacağı yerde “Ben yapardım” demeye getirmiş. Üstelik bunu “Gezip görme ihtirasının finanse edilmesi” olarak tanımlamış. Pes yani!
Bir insan bunu diyebildikten sonra söyleyecek fazla söz hakikaten kalmıyor. Hani devlette “bankamatik memurlar” olduğu söylenir. Bunlar işe gitmezler hatta o daireye bile uğramazlar. Ancak her ay maaşlarını gidip bankamatikten çekerler. Bu da o hesap. Hadi onların konumu belli. “Arpalık” stoğundan bordroya girmişler. Kendilerini “uyanık” zanneden tipik “avami yüzsüzler”dir…
Lakin sorarım: bir “yazar” bunu kendisine nasıl yakıştırır? Hangi yüzle kabul eder? İnsan yapmadığı işin parasını nasıl alır? Bu hangi kuşağın, hangi “kimliğin” ahlakıdır? Dahası belli ki birilerinin arzusu üzerine yapılan teklifi kabul edip, içine nasıl sindirir? Kendi kendini aşağılamış olmaz mı? Koskoca Özkök’ün genç gazeteci kuşaklara “tavsiyesi” bu mudur? Bu ne acayip kafa yapısı böyle?..
Allah daha da arttırsın, gözümüz yok ama Özkök’ün zaten böyle bir şeye ihtiyacı olduğunu sanmıyorum. O çoktan “dünyalığını” fazlasıyla yapmıştır herhalde. İstediği tüm seyahatleri kendi finansesinde keyfince yapabilir sanırım. Para eksiği yoktur tahminimce …
Para eksiği yok ama daha önemli bir şeyler eksik olmalı bu durumda. Sizce o “eksik” ne olabilir?...
22.06.2016.
atillaakar@mail.com