ERTUĞRUL ÖZKÖK YILIN GAZETECİSİNİ TAKDİM ETTİ!
Hürriyet gazetesi yazarı Ertuğrul Özkok, isim vermedi ama Ahmet Hakan'a destek çıktı ve Rasim Ozan Kütahyalı için ise fena konuştu...
İşte Hürriyet gazetesi yazarı Ertuğrul Özkök’ün o yazısı
Yılın gazetecisini takdim ediyorum
YILIN gazetecisi kimdir? Bugün size onu takdim ediyorum.
Kusura bakmayın, başarılara imza atmış, şerefli bir gazeteciyi anlatmayacağım.
Yılın gazetecisi övgüleri hak eden biri değil.
Ama Türk basın tarihi böyle bir fenomeni ilk defa tanıyor.
* * *
- Adam muhbir...
Biliyorum adını merak ediyorsunuz.
Adı yok. Karanlıklarda, kuytularda yaşadığı için yüzünü göremiyorum.
- O bir silûet...
Beceriksiz bir el sanatçısının elinden çıkmış feci bir patchwork...
- Düpedüz “muhbir”...
Öyle bir edası var ki; sanırsın ki ülkenin bütün savcıları onun emrine amade.
- Üslubuna bakarsanız, savcılar adına konuşuyor...
Ama savcılardan, onun bağlı olduğu makamlardan tık yok.
* * *
- Adam çeteleci...
O kara çeteleyi eline meşum bir el mi tutuşturmuş, Yoksa o kara el, bizzat kendine ait de;
Kızdığı, kıskandığı, ifrit olduğu, hasetlikten çatladığı ne kadar insan varsa torbanın içine mi atmış.
Adam kuytularda, karanlıklarda; göremiyorsunuz, bilemiyorsunuz...
Bildiğiniz, gördüğünüz tek şey şu:
Gazetecilerin eli kolu bağlanıp, ağızları kapatılınca, bütün meydanlar ona kalmış.
Gammazlıyor, ihbar ediyor, hakaret ediyor, iftira atıyor...
- Acımasız bir terminatör. Vuruyor, taşlıyor, korkutuyor, sürgüne gönderiyor.
Kızdığı ne kadar gazeteci varsa recmediyor.
Oysa, asıl recmettiği, elinde terazisi, gözleri bağlı o kadın tasviri.
Adalet...
* * *
Dönem öyle bir dönem; at iziyle it izinin karıştığı öyle tuhaf bir hazan mevsimi ki;
Savcılar mı bu muhbirleri kullanıyor, yoksa bu muhbirler mi savcıları...
Onu da bilemiyorsunuz.
Bildiğiniz tek şey;
Biri adalet sistemine hakaret, öteki medyaya...
* * *
- Adam “düzen” adına konuşuyor.
Adeta, yeni “rejimin” Yakup Cemil’i...
Afrasına tafrasına baksanız, diyeceksiniz ki, yeni müesses nizamın resmi sözcüsü o.
Siz ona baktıkça, yaşadığınız tarih de size bakıyor.
Türk basını, 27 Mayıs sabahlarına uyanmış.
11 Eylül’lerin alacakaranlığında kalmış.
12 Eylül’lerin zindanlarını görmüş, yaşamış.
Birbiriyle kanlı bıçaklı yazarları, böyle sabahlarda, bazen muzaffer, bazen mağlup tarafta uyanmış.
Bazen ikisi birden nakavt olmuş.
Türk basını bunların hepsini görmüş, ama böylesini hiç görmemiş.
O en karanlık günlerin en muzafferi dahi, meslektaşını gammazlayacak, ihbar edecek, içeri attıracak kadar alçalmamış.
Türk basını her tür yanlışlığı, hatayı yapmış; ama sicilinde böylesine karanlık bir sayfa açmamış.
* * *
İşte o zaman daha da derin düşünüyorsunuz.
Kim kimi kullanıyor?
Yeni rejim mi bu adamları, yoksa bu adamlar mı yeni rejimi.
Biri siyasete, yeni rejime, ileri demokrasiye hakaret...
Öteki yine medyaya.
* * *
Tanıdınız mı şimdi yılın gazetecisini...
Türk basını 2011 yılını da, o yılın gazetecisini de hatırlayacak.
Bu, “muhbir gazeteciler yılını” hiç unutmayacak...
Yılın gazetecisini takdim ediyorum
YILIN gazetecisi kimdir? Bugün size onu takdim ediyorum.
Kusura bakmayın, başarılara imza atmış, şerefli bir gazeteciyi anlatmayacağım.
Yılın gazetecisi övgüleri hak eden biri değil.
Ama Türk basın tarihi böyle bir fenomeni ilk defa tanıyor.
* * *
- Adam muhbir...
Biliyorum adını merak ediyorsunuz.
Adı yok. Karanlıklarda, kuytularda yaşadığı için yüzünü göremiyorum.
- O bir silûet...
Beceriksiz bir el sanatçısının elinden çıkmış feci bir patchwork...
- Düpedüz “muhbir”...
Öyle bir edası var ki; sanırsın ki ülkenin bütün savcıları onun emrine amade.
- Üslubuna bakarsanız, savcılar adına konuşuyor...
Ama savcılardan, onun bağlı olduğu makamlardan tık yok.
* * *
- Adam çeteleci...
O kara çeteleyi eline meşum bir el mi tutuşturmuş, Yoksa o kara el, bizzat kendine ait de;
Kızdığı, kıskandığı, ifrit olduğu, hasetlikten çatladığı ne kadar insan varsa torbanın içine mi atmış.
Adam kuytularda, karanlıklarda; göremiyorsunuz, bilemiyorsunuz...
Bildiğiniz, gördüğünüz tek şey şu:
Gazetecilerin eli kolu bağlanıp, ağızları kapatılınca, bütün meydanlar ona kalmış.
Gammazlıyor, ihbar ediyor, hakaret ediyor, iftira atıyor...
- Acımasız bir terminatör. Vuruyor, taşlıyor, korkutuyor, sürgüne gönderiyor.
Kızdığı ne kadar gazeteci varsa recmediyor.
Oysa, asıl recmettiği, elinde terazisi, gözleri bağlı o kadın tasviri.
Adalet...
* * *
Dönem öyle bir dönem; at iziyle it izinin karıştığı öyle tuhaf bir hazan mevsimi ki;
Savcılar mı bu muhbirleri kullanıyor, yoksa bu muhbirler mi savcıları...
Onu da bilemiyorsunuz.
Bildiğiniz tek şey;
Biri adalet sistemine hakaret, öteki medyaya...
* * *
- Adam “düzen” adına konuşuyor.
Adeta, yeni “rejimin” Yakup Cemil’i...
Afrasına tafrasına baksanız, diyeceksiniz ki, yeni müesses nizamın resmi sözcüsü o.
Siz ona baktıkça, yaşadığınız tarih de size bakıyor.
Türk basını, 27 Mayıs sabahlarına uyanmış.
11 Eylül’lerin alacakaranlığında kalmış.
12 Eylül’lerin zindanlarını görmüş, yaşamış.
Birbiriyle kanlı bıçaklı yazarları, böyle sabahlarda, bazen muzaffer, bazen mağlup tarafta uyanmış.
Bazen ikisi birden nakavt olmuş.
Türk basını bunların hepsini görmüş, ama böylesini hiç görmemiş.
O en karanlık günlerin en muzafferi dahi, meslektaşını gammazlayacak, ihbar edecek, içeri attıracak kadar alçalmamış.
Türk basını her tür yanlışlığı, hatayı yapmış; ama sicilinde böylesine karanlık bir sayfa açmamış.
* * *
İşte o zaman daha da derin düşünüyorsunuz.
Kim kimi kullanıyor?
Yeni rejim mi bu adamları, yoksa bu adamlar mı yeni rejimi.
Biri siyasete, yeni rejime, ileri demokrasiye hakaret...
Öteki yine medyaya.
* * *
Tanıdınız mı şimdi yılın gazetecisini...
Türk basını 2011 yılını da, o yılın gazetecisini de hatırlayacak.
Bu, “muhbir gazeteciler yılını” hiç unutmayacak...