ERTUĞRUL ÖZKÖK SEÇİM GECESİ NEDEN TELEVİZYONLARA ÇIKMADI?... ÖZKÖK'ÜN GÖNLÜNDEN GEÇEN ANCAK ATAMADIĞI MANŞET NEYDİ?..
Önceki akşam, bütün ısrarlara rağmen hiçbir televizyon kanalına çıkmadım. Arkadaşların ısrarlarına rağmen yazı da yazmadım.
En zekice manşet
BİRAZ uzun bir yazı olacak ama "dertleşme" olarak kabul edin.Gerekli bir dertleşme.
Önceki akşam, bütün ısrarlara rağmen hiçbir televizyon kanalına çıkmadım.
Arkadaşların ısrarlarına rağmen yazı da yazmadım.
Açıkçası "zaman kazanmak" istedim.
"İlk an duygularımın" diktatörce etkisinden kendimi kurtarmayı düşündüm.
Sadece gazetenin birinci sayfasına konsantre oldum.
Bütün zekámı, kıvraklığımı manşete konacak söze teksif ettim.
* * *
Hürriyet´in yazı işleri kadrosu, hayat tarzına çok hassas, laik, demokratik sisteme gönülden bağlı insanlardan oluşur.
Şurası da bir gerçek.
Çoğu, gençliklerinde sol düşünce dünyalarından gelmiş insanlardır.
Ama ben de dahil olmak üzere, yine çoğu, zaman içerisinde fikri değişime uğramış, liberal ekonomi ve düşünce tarzına yaklaşmış gazetecilerdir.
İlk akla gelen manşetler, o anki duygumuzu yansıtan, daha çok hınzırlık içeren çizgilere sahipti.
Herkesin aklına gelen "One minute" esprisi bizim de aklımıza geldi.
"Beyaz eşya out, beyaz Türkler in", "Beyaz Türklerin dönüşü", "Başını kaşıyan adam" gibi espriler yapıldı.
İtiraf edeyim, benim içimden geçen manşet şuydu:
"Bu devirde kimse padişah değil."
Yanlış anlamayın, bu manşetin tek adresi, seçim kampanyasını aşırı biçimde şahsileştirerek ve bizleri de hedef göstererek sürdüren Erdoğan değildi.
Biz, yani medya da bu manşetin içinde.
CHP de, DTP de, MHP de...
Evet, ben bu sandığı böyle okuyorum.
"Bu devirde kimse padişah değil."
* * *
Bu manşeti atmadık.
Çünkü, atılacak manşetin duygularımıza değil, aklımıza seslenmesi gerektiğini düşündüm.
Arkadaşlara dedim ki:
"Hepimiz zekámızı kullanalım. Öyle bir manşet bulalım ki, okurumuzun büyük bölümünün beklediği rahatlama duygusuna seslenebilecek, ama aynı zamanda Erdoğan ve AKP´ye de, her şeye rağmen seçimden açık ara birinci parti olarak çıkmasının hakkını verecek bir manşet."
Genç arkadaşlarımızdan biri, "Yani herkesi idare edecek oportünist bir manşet mi" dedi.
"Hayır, gerçeği ifade edecek bir manşet" cevabını verdim.
Geç saatlere kadar aradık, kafamızı çok çalıştırdık ve en zeki manşeti bulduk:
"Sandıktan uyarı."
Bizim mesleğimiz böyledir.
Bazı olaylar vardır ki, "En zeki manşet, en sıradan, en aptal olanıdır".
Fazlasını zorlamamak gerekir.
Çünkü gerçeğin en iyi ifadesi odur.
* * *
Ben, bu seçimin ilk somut sonucu dün sabah evimde aldım.
Eşimin telefonları susmuyordu.
Konuştuğu bütün arkadaşlarının havası aynıydı.
Rahatlamışlardı.
"Demek bu ülkede, küçük bir azınlık değilmişiz" duygusunu taşıyorlardı.
Bana göre bu seçimin Türkiye açısından en önemli sonucu budur.
Sandık, vatandaşının bir bölümüne, bu ülkenin paryası olmadığını, azınlıkta kalmadığını ispat etmiştir.
Yani onların ülkelerine bağlılıklarını yeniden yükseltmiştir.
Aşağı yukarı 5 yıldır, "hayat tarzının ne kadar güçlü bir insani motif olduğunu" anlatmaya çalışıyorum.
Başbakan Erdoğan´ın bu duyguyu iyi okuyacağına eminim.
Çünkü artık karşısında azınlık duygusundan kurtulmuş bir toplum kesimi vardır.
Ve bu duygu, belki de ilk defa, askersiz, süngüsüz, muhtırasız, 367´siz, 27 Nisan´sız gerçekleşmiştir.
Erdoğan bu duyguyu, oylarını yeniden yükseltebilecek bir platforma çevirebilir.
* * *
Şu gerçeği de gözden kaçırmamalıyız.
Erdoğan´ın AKP´si, oy kaybetti ama yine de yüzde 39 gibi açık bir arayla liderliğini korudu.
Ayrıca Türkiye´nin her yerinden oy alabilen tek parti olduğunu bir kere daha hepimize ispat etti.
Yani, yarının Türkiye´sinde AKP olacak ve kuvvetli bir şekilde olmaya devam edecek.
Erdoğan´ın bu başarısını kimse görmezden gelemez.
Şimdi CHP ve MHP de yeni açılımlarla, Türkiye´nin her yerinden oy alabilen parti olmanın yolunu aramaya başlamalıdır.
Bir de şu gerçeği öğrendik.
Kutuplaştırıcı, gerginleştirici belagat ve tarzlar, siyasetin tek sonuç getirici üslubu değilmiş.
Buyurun, sessiz sakin, kimseyi itmeyen, bağırıp çağırmayan "Gandi Kemal" örneğini.
Birleştirici siyasetlere ihtiyaç duyacağımız bir dönem açılıyor.
Önümüzde, coğrafyası belirgin çizgilerle çizilmiş çok zor bir "Kürt sorunu" var.
Ekonomik kriz maalesef teğet geçmeyecek, daha da derinleşecek.
Bu iki sorun, ancak ve ancak "bir arada yaşayabilen", ortak tarihi kararlar alabilen bir Türkiye yaratabilirsek çözülebilir.
* * *
Başbakan, "Bundan gerekli sonuçları çıkaracağını" söyledi.
Çok doğru.
Bunu eldivensiz, komplekssiz, gerçekçi biçimde yapmak gerekir.
Sadece o mu?
Elbette bizler de yapmalıyız.
Gazeteciliğin bölücü değil, birleştirici tarzlarını bulmalıyız.
Öteki partiler, sivil toplum kuruluşları da yapmalıdır.
Ve tabii, liderin siyasi işaretini talimat telakki eden bürokrasi de.
Birlikte yaşama adabında her şey bizim dünkü manşetimiz gibi.
Dedim ya, bazen en aptal görüneni, en zekidir ve herkes için en yararlısı odur.
ERTUĞRUL ÖZKÖK / HÜRRİYET