ERTUĞRUL ÖZKÖK ÖLÜMÜNÜN 10. YILINDA O YAZIYI NASIL SAVUNDU?

Ben o manşeti atma hakkını kendimde gördüğüme göre, başka insanların da beni eleştirmek hakkıdır.

Eski bir sohbeti tekrar okurken


İKİ hafta önce Almanya’nın Essen kentinde konuşma yapıyordum.

Salonun arkasından 6-7 kişilik bir grup ellerinde pankartlarla ayağa kalkıp beni protesto etmeye başladı.

Pankartlarda “Way Şerefsiz” yazıyordu.
Türk Kitapları Haftası’nı düzenleyenler, göstericilere müdahale etmek istedi.
“Bırakın, haklarıdır, istediklerini söylesinler” dedim.
Nitekim iki-üç dakika slogan attılar ve sonra salondan çıktılar.
Toplantı sonunda yöneticiler arabayı arka kapıya getirttiler.
Aynı göstericiler çıkışta beni bekliyormuş.
Herhalde nahoş bir olay olmasından çekindiler.
* * *
Tahmin etmişsinizdir.
Konu Hürriyet’in Ahmet Kaya hakkında attığı manşetle ilgiliydi.
Ben o manşeti atma hakkını kendimde gördüğüme göre, başka insanların da beni eleştirmek hakkıdır.
Hepsini saygıyla karşılarım.
Dün Radikal Gazetesi’nde Eyüp Can’ın Ahmet Kaya ile yaptığı son mülakatı okudum.
O mülakatı unutmuşum. Ama çok beğendim.
Ahmet Kaya’nın söylediklerini de çok sıcak, çok samimi buldum.
Eyüp Can, o mülakatı “Zaman” Gazetesi’nde yayınladıklarında çok tepki aldığını söylüyor. Kendisine “O hainle nasıl mülakat yaparsın” diyen okurları çıkmış.
Demek ki o günlerde “Zamanın ruhu” farklıymış
* * *
Mülakatta Ahmet Kaya’nın söylediği birkaç cümle dikkatimi çekti.
Hürriyet’te yayınlanan fotoğraflar için hep “Sahte” denmişti.
Oysa Ahmet Kaya, “İki tane konser fotoğrafı çekip aslı çarpıtılan iki cümleden yola çıkarak bir insanın hayatına kıyılabilir mi” diye soruyor.
Demek ki fotoğrafların konserde çekildiğini kendisi de kabul ediyor.
Gelelim “Şerefsiz” tartışmasına.
“Hain, şerefsiz, dönek, liboş” gibi sıfatlar benim lügatimde yoktur.
Hürriyet’te yayınlanan habere göre Kaya, “Yeni aldığım arabamı Türkiye’de, şerefsizlerin memleketinde bıraktım” demişti.
Ahmet Kaya ise “Üç tane şerefsiz yüzünden ülkemde arabama binemedim” dediğini söylüyor.
Tabii ki ikisi arasında fark var. Haber önüme o şekliyle gelmişti. Hâlâ da aksini ispat eden bir bilgiye sahip değilim.
Neticede Ahmet Kaya da başka bazı insanlar hakkında “Şerefsiz” sıfatını kullanma hakkını kendinde görüyormuş.
Ama bakın Eyüp Can’ın o mülakatının yayınlandığı sayfadan üç sayfa sonra bir yazar, Magazin Gazetecileri Derneği’nin gecesinde Ahmet Kaya’ya tepki gösterenler için ne diyor:
“Çatal bıçak fırlatırken köpüklü ağızlarıyla hamasi marşlar söyleyen herkes, Hazreti İsa’yı öldürmeye gelen askerlere öperek işaret eden Yehuda’dır.”
Peki o manşeti atan Hürriyet’in yöneticileri için ne diyor:
“Kinlerini kusan kalleşler...”
Söyler misin Süreyya kardeş; senin eline biraz daha medya gücü verselerdi, bizler için acaba daha ne manşetler atardın?
Dönüyorum Eyüp Can’ın mülakatına.
Ahmet Kaya, onu savunduğunu iddia eden kişilerden çok daha insaflıymış. Bakın ne diyor:
“Ben bir suç işlemedim ama her insan gibi hatalarım var. Üslupta bir yanlışlık yapmış olabilirim. Ne yapayım yani mizacım sert. Yanlış anlaşılıyorum.”
* * *
“Zamanın ruhu” diye bir şey var.
O günler Abdullah Öcalan’ın “Bebek katili” diye anıldığı yıllardı.
Her gün bir yerlerden köy baskınları, katledilen çoluk çocuk, kadın fotoğrafları geliyordu.
Hançereler gerilmişti.
Aynı topraklardanız. Demek ki bizim de mizacımız sertmiş; bizim de üslupta hatalarımız olmuş.
Elbette bugünkü gibi olsa, o manşetler atılmazdı.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Paris’te Yılmaz Güney ve Ahmet Kaya’nın mezarlarını ziyaret edecekmiş.
Bütün kalbimle söylüyorum, çok güzel bir şey yapıyor.
Kendisini samimi olarak kutluyorum.
Acı günlerdi, belalı günlerdi.
İnşallah yavaş yavaş aşıyoruz.
Hepimiz dersler çıkarıyor, bohçamızı temizlemeye çalışıyoruz.
Ama iki gözüm nedense, şu günlerde yapılanlara da takılıyor.
Merak ediyorum.
Dün arifeydi.
Acaba kaç kişi Kuddusi Okkır’ın mezarına iki çiçek koyup, Fatiha okudu.
Manşetlerden infaz edilip de onuru yüzünden kafasına kurşunu sıkıp giden Yarbay’ın mezarına, ailesi dışında giden oldu mu?
Daha kanı kurumadan yalan olduğu ortaya çıkan o manşetler hakkında bugüne kadar tek satır okumadım.
Ne yapalım bir 10 yıl da onlar için bekleriz.
Sonunda hayat her şeyi, herkesi yerli yerine oturtuyor.
Hepinizin bayramını kutluyorum.

Ertuğrul Özkök/Hürriyet