ERTUĞRUL ÖZKÖK NAZLI ILICAK'A NEDEN SAYGI DUYUYOR?
'Solculuk yıllarında bile Nazlı Ilıcak'a hayranlığım vardı' diye yazan Ertuğrul Özkök, Ilıcak'ın hangi özelliğini keşfetti?
Nazlı Ilıcak’a neden saygı duyuyorum
EN solcu yıllarımda bile ona saygı duydum.
Solcular için cepte Cumhuriyet gazetesi taşımanın racon olduğu yıllarda, Tercüman gazetesine ifrit olduğum günlerde bile ona karşı gizli bir hayranlığım vardı.
Çünkü o kadındı...
Cesurdu..
Mücadeleciydi.
Yıldırılamıyordu.
Başına buyruktu.
* * *
Aradan yıllar geçti...
Şimdi onun bir başka özelliğini daha keşfediyorum.
Vicdanı var... Kendi çektikleri onda adalet duygusunu da yaratmış.
Dün Milliyet gazetesinde onunla yapılan mülakatı okurken, bir kere daha anlıyorum.
Nazlı Ilıcak farklı bir insan...
* * *
“Artık helalleşilsin, tahliye edilsinler” diyor.
Silivri’de yatanlarla kendini aynı durumda görmediğini söylüyor ama şöyle devam ediyor:
“Ben hapisteki herkesle empati kuruyorum. Orada ne kadar büyük çile çekildiğini kendi gözlerimle gördüm. Kenan Evren’e de acıyorum, 90 yaşında yargı önüne çıktı.”
Devam ediyor:
“Çekilen çekildi, artık bu defterin kapatılması lazım. Tahliyeler olsun, Türkiye bu gerginlikten kurtulsun. İçerdekilerin çoğu ileri yaşta. Ne kadar sıcak bir yaz geçti. Bir klima yok içerde. İnanın ben bu yaz püfür püfür deniz kenarında oturdukça düşündüm. Kendimi onların yerine koydum.”
* * *
Ben Silivri davaları konusunda Nazlı Hanım’la aynı fikirde değilim.
Oralarda, çok daha iyi anlaşılacak muazzam hukuk ihlalleri var.
Balyoz davasında çürütülen deliller artık bütün dünyaca biliniyor.
Odatv davası, dünyanın hiçbir hukuk devletinde kabul edilemeyecek bir iddianameye dayanıyor.
Bunlar da önemli değil.
Önemli olan, 21’inci yüzyılda bu vicdani ve insani empatiyi yapabilmektir.
Yüzlerce insan 3 yıldan bu yana ancak fanatiklerin inanabileceği uydurma delillerle yatıyor.
Bakın o kadar yerden yere vurulan 28 Şubat sürecinde bir tek gazeteci içeride yatmadı.
İçeride hayatını kaybeden, kanserinin son günlerinde bile en küçük insani muameleyi göremeyen bir insan yoktu.
Dolayısıyla içerideyken annesini, babasını, çocuğunu kaybeden ve cenazesine dahi gidemeyen de yoktu.
* * *
Tarihimizin en kritik dönemlerinden birine giriyoruz.
Kürt sorunu çok kritik bir noktada. Libya olayının bölgemizi nasıl etkileyeceği konusunda ben çok karamsarım.
Ve inanıyorum ki, biz bu dönemi, böylesine bölünmüş, böylesine vicdan sızıları taşıyan bir ruh haliyle geçemeyiz.
Onun için Nazlı Hanım’ın o sözlerine bütün kalbimle katılıyorum.
“Artık helalleşme zamanı...”
Başbakan da seçimi kazandığı gece Türk milletine bu sözü vermemiş miydi...
Hadi öyleyse helalleşelim ve önümüzdeki sorunları hep birlikte göğüsleyelim.
EN solcu yıllarımda bile ona saygı duydum.
Solcular için cepte Cumhuriyet gazetesi taşımanın racon olduğu yıllarda, Tercüman gazetesine ifrit olduğum günlerde bile ona karşı gizli bir hayranlığım vardı.
Çünkü o kadındı...
Cesurdu..
Mücadeleciydi.
Yıldırılamıyordu.
Başına buyruktu.
* * *
Aradan yıllar geçti...
Şimdi onun bir başka özelliğini daha keşfediyorum.
Vicdanı var... Kendi çektikleri onda adalet duygusunu da yaratmış.
Dün Milliyet gazetesinde onunla yapılan mülakatı okurken, bir kere daha anlıyorum.
Nazlı Ilıcak farklı bir insan...
* * *
“Artık helalleşilsin, tahliye edilsinler” diyor.
Silivri’de yatanlarla kendini aynı durumda görmediğini söylüyor ama şöyle devam ediyor:
“Ben hapisteki herkesle empati kuruyorum. Orada ne kadar büyük çile çekildiğini kendi gözlerimle gördüm. Kenan Evren’e de acıyorum, 90 yaşında yargı önüne çıktı.”
Devam ediyor:
“Çekilen çekildi, artık bu defterin kapatılması lazım. Tahliyeler olsun, Türkiye bu gerginlikten kurtulsun. İçerdekilerin çoğu ileri yaşta. Ne kadar sıcak bir yaz geçti. Bir klima yok içerde. İnanın ben bu yaz püfür püfür deniz kenarında oturdukça düşündüm. Kendimi onların yerine koydum.”
* * *
Ben Silivri davaları konusunda Nazlı Hanım’la aynı fikirde değilim.
Oralarda, çok daha iyi anlaşılacak muazzam hukuk ihlalleri var.
Balyoz davasında çürütülen deliller artık bütün dünyaca biliniyor.
Odatv davası, dünyanın hiçbir hukuk devletinde kabul edilemeyecek bir iddianameye dayanıyor.
Bunlar da önemli değil.
Önemli olan, 21’inci yüzyılda bu vicdani ve insani empatiyi yapabilmektir.
Yüzlerce insan 3 yıldan bu yana ancak fanatiklerin inanabileceği uydurma delillerle yatıyor.
Bakın o kadar yerden yere vurulan 28 Şubat sürecinde bir tek gazeteci içeride yatmadı.
İçeride hayatını kaybeden, kanserinin son günlerinde bile en küçük insani muameleyi göremeyen bir insan yoktu.
Dolayısıyla içerideyken annesini, babasını, çocuğunu kaybeden ve cenazesine dahi gidemeyen de yoktu.
* * *
Tarihimizin en kritik dönemlerinden birine giriyoruz.
Kürt sorunu çok kritik bir noktada. Libya olayının bölgemizi nasıl etkileyeceği konusunda ben çok karamsarım.
Ve inanıyorum ki, biz bu dönemi, böylesine bölünmüş, böylesine vicdan sızıları taşıyan bir ruh haliyle geçemeyiz.
Onun için Nazlı Hanım’ın o sözlerine bütün kalbimle katılıyorum.
“Artık helalleşme zamanı...”
Başbakan da seçimi kazandığı gece Türk milletine bu sözü vermemiş miydi...
Hadi öyleyse helalleşelim ve önümüzdeki sorunları hep birlikte göğüsleyelim.