ERTUĞRUL ÖZKÖK "12 YAYIN YÖNETMENİ" FOTOĞRAFINI NEREDEN ARAKLADI?... SİVRİ DİLLİ YAZAR ORAY EĞİN 12 YAYIN YÖNETMENİ İÇİN NE DEDİ?...

12 Yayın Yönetmeni birbirinden çok uzak duruyor, yarım sayfalık fotoğrafta üzerine otudukları gazetelerin arasında ezilmiş gibiler. Gazetecilerin gazetelerin adlarının altında ezildiğinin işareti mi acaba?

Amaçsızca Şubat ayında Londra´da dolaşırken National Portrait Gallery´nin kapısında bir afişe dikkat ettim: Vanity Fair dergisinin tarihinden 150 kare fotoğraf sergileniyordu. 14 Şubat´ta başlayan bu sergi Vanity Fair´in asıl ülkesi ABD´ye gelmeden burada açılmıştı. Bunun onuruna da ünlü fotoğraf sanatçısı Snowdon´ın çektiği bir kare fotoğraf ilk kez burada gün yüzüne çıkacaktı.

Vanity Fair´in Mart sayısında iki sayfayı kaplayan fotoğrafın başlığı "The Demon Editors of Fleet Street." İngiltere´nin Babıali´si Fleet Street´in 12 Genel Yayın Yönetmeni bir fotoğraf karesine sığmıştı.

Dikkat ettim, bir tek Independent´ı temsilen hiç kimse yer almamış fotoğrafta. Adı gibi bağımsız kalmayı tercih etmiş belki de gazete.

Heyecanla, Türkiye´den bir gazeteci arkadaşımı aradım ve böylesi bir fotoğrafı Türk Basını için canlandırmayı önerdim. `Acaba hangi vesileyle olur´ diye düşündük, o sırada gündemde anchorman´ler vardı, belki onlarla bir uyarlama yapılabilir diye aklımızdan geçti.

Birkaç gün içinde iyi bir Vanity Fair okuru olan Ertuğrul Özkök´ün bu fotoğrafı gördükten sonra aynı kareyi Hürriyet´in 60. yıl sayısı için Türkiye´ye uyarlayacağı haberi geldi. Özkök, tesadüf bu ya, aynı hafta Vanity Fair´deki The Graduate´la ilgili bir yazıdan köşesinden bahsetmişti.

Dün, bu fotoğraf Hürriyet´in eklerinin birinde yarım sayfa yayımlandı. Ertuğrul Özkök, gazetesinin 60. yaşı vesilesiyle yazdığı yazıda Hürriyet´in gücüne tapındığından bahsediyordu. Bir gazetenin en önemli damarı kuşkusuz güç zaten.

Gazeteyi güçlü kılan da güçlü gazeteciler değil midir?

Vanity Fair sergisini gezerken uzun uzun bu kareye baktım ve her bir yöneticinin surat ifadelerini, kıyafetlerini uzun uzun inceledim. Kimileri modern kesim, dar takımlar giymişti. Aralarında bir tane kadın vardı. Bazılarının kostümü geleneksel İngiliz çizgisine uygundu; atkıları en büyük aksesuarlarıydı. 11 erkek yayın yönetmeni arasında sadece iki kişi kravat takmıyordu. Hepsi ama hepsi koyu renk kıyafet tercih etmişti. Gömleklerde ağırlık beyazdı, bir kişi çizgili gömlek tercih etmiş, beş tane desenli kravat kullanılmıştı.

Hepsi çok güzel insanlar değildi fiziksel olarak ama hepsi çok iyi görünüyorlardı. Bakışlarından, vücut dillerinden; ellerini, ayaklarını koymalarından koltuklarına ne kadar hakim oldukları, Vanity Fair´in meşhur müzikale gönderme yapan başlığında kullandığı ifadeyle nasıl birer gazetecilik `demon´ları olduğu ortada.

Gazeteci gibi gazeteci ya da kısaca. Yönettikleri gazetelerin etkinliğiyle kendi duruşları da aynı ölçüde orantılı.

Dün, Hürriyet´te çıkan fotoğrafta ise ilk olarak şunlar dikkatimi çekti:

12 Yayın Yönetmeni birbirinden çok uzak duruyor, yarım sayfalık fotoğrafta üzerine otudukları gazetelerin arasında ezilmiş gibiler. Gazetecilerin gazetelerin adlarının altında ezildiğinin işareti mi acaba?

Yayın Yönetmenleri´nin birbirinden kopukluğu Türk Basını´ndaki genel kopuklukla da doğru orantılı adeta. O karedeki pek çok isim birbirinden nefret ediyor, bir kere bu çok bariz. Kimin güçlü yayın yönetmeni olduğu kimin güçsüz olduğu, kimin yerinin sağlam, kimin eğreti durduğu da ortada.

Cumhuriyet ve Yeni Şafak´ın yönetmenleri kravat takmamış. Hürriyet, Milliyet, Ref