"ERTUĞRUL BEY'CİĞİME ÇOK ÇAKTIM O BİLE DAVA AÇMAMIŞTI!.." SALİH TUNA'YA DAVA AÇAN YAZAR KİM?

Hem adımı vererek hakaret ediyor, hem "gel kaçma" deyince kaçıyor,hem de dava açıyor! İşte Salih Tuna'ya dava açan o isim...

Ertuğrul Bey'ciğim adammış!

Başlığa bakıp da, "Memleket kan revan içinde, şu seçtiğin konuya bak!.." diyeceğinizi biliyorum.

Deyin, canınız sağ olsun, da, hele bir sorun; bu konuyu niye seçtim? (Şener Şen'in o ünlü repliğini çağrıştırıyor ama, alakası yok.)

Her şeyden evvel gündem "kurşun gibi ağır"; bir "pozisyon" belirlemek gayet netameli...

İki ateşin arsında mı kaldık, karşısında mı belli değil.

Yani, şehitlerimiz "açılımı başımıza bela edenlere ahrette hesap soracak" diyen Emin Çölaşan'ın "Sözcü"sü ile "Açılım bitti!.." diyen Emine Ayna'nın karşısında mıyız, arasında mı?

Tamam, her iki zihniyetin yaklaşımı sonuç itibariyle aynı kapıya çıktığı için ikisinin de karşısındayız.

Ama...

Şu sıralar Emine Ayna çark etmiş vaziyette.

Haydi "çark etmiş" demeyeyim de, vaziyeti görmüş diyeyim.

Ayrıca, DTP'den yapılan açıklamaya göre, Tokat katliamı provokasyon!

Olabilir, neden olmasın?

Müzeyi ziyaret eden çocukları havaya uçurmayı planlayacak kadar gözü dönmüş çetelerin varlığı insanın aklına ister istemez her şeyi getiriyor.

Ne ki, "Açılım bitti..." demekle her türlü "provokasyona" davetiye çıkarılmış olduğunu da görmezden gelemeyiz.

"Demokratik açılım" bittiğinde neyin başlayacağını çeyrek asırlık tecrübe göstermiş olmalıydı.

Emine Ayna, bu saatten sonra, Sayın Osman Baydemir gibi "Askere sıkılan kurşun bana sıkılsın..." dese, ne fayda!

"Demokratik açılım bitti" restini çekerek provokasyona ortam hazırladığı için vebalden kurtulamaz.

Oysa zulüm telakki ettiği gelişmeler karşısında, "daha fazla demokratik açılım" talep etmesi gerekmez miydi?

Bu kafa yüzünden iki ateş arasında kaldık işte:

Müze ziyaretindeki çocukları bombayla havaya uçurmayı planlayabilecek kadar gözü dönmüşlerle, şiddeti "yöntem" seçenlerin arasında...

Şükür ki şükür, DTP'den sağduyulu açıklamalar gelmeye başladı. (Zararın neresinden dönülse kardır.)

Bu arada, Anayasa Mahkemesi, DTP'yi asla ve kat'a kapatmamalıdır.

Hatta gerekli yasal değişiklikler yapılarak "parti kapatma muhabbeti" ilelebet kapatılmalıdır.

Laf o kadar uzadı ki; Ertuğrul Bey'ciğim, "Kırk yılın başında beni öveceksin, ona da yer bırakmadın..." dese, yerden göğe kadar haklıdır.

İyisi mi, daha fazla uzatmadan mevzua paraşütle dalalım.

Evet, Ertuğrul Bey'ciğim gerçekten de adammış.

Çünkü...

Mehmet Yakup Yılmaz bana dava açmış.

Alakası şu:

Ertuğrul Bey'ciğime şimdiye değin çok takıldım, zıpçıktı ifadeyle söylersek, "çok çaktım" ama hiçbir zaman dava açmadı.

Ya "şövalye ruhu" engel oldu buna ya da elinde bir kalem olduğunun farkında. (Her ikisi de olabilir, bilemiyorum.)

Çok öfkelendiği zaman "Beni yazıyorlar, üzerimden geçiniyorlar, asalaklar..." yollu hakaret ettiği de oluyor tabii.

Gelgelelim mahkemeye başvurmuyor.

Mehmet Yakup Yılmaz öyle mi ya!

Hem adımı vererek hakaret ediyor, hem "gel kaçma" deyince kaçıyor, hem de dava açıyor!

Fakire hakaret edebilmek için, Bedii Faik'ten intihal edebileceği başka bir "espri" bulsaydı dava açmazdı herhalde.

Bilseydim Sakallı Celal, Peyami Safa hatta Hüseyin Cahit'ten birçok "nükteli cevap" gönderirdim ona.

Neyse, olan olmuş bir kere.

"Mehmet Yakup Yılmaz, 'Danıştay'ı bir sivil toplum kuruluşu yahut muhalefet partisi mi sanıyor ki, 'ideoloji' temellük etmesini ve bu ideolojiye göre karar vermesini doğal karşılıyor? / Bu nasıl bir kafadır? / Daha doğrusu bu 'kafa' mıdır?.." sorularıma sanırım kafayı takmış.

Sağlık olsun.

Mehmet Yakup Bey'in "kafa"sına hakaret etmek, doğrusu bir hobi olarak bile ilgimi çekmez.

Ne ki, (mahkeme kararıyla da olsa) "kafa"sına sahip çıkıyor olması, "koyvermiş kafa" olmadığını göstermesi bakımından sevindirici bir gelişme.


Salih Tuna/Yeni Şafak