Erol Büyükburç pantolonuna patlıcan koyar mıydı
Sözcü yazarı Oray Eğin, hayatını kaybeden sanatçı Erol Büyükburç'un son dönemde yaptığı "Ben saksı değilim" çıkışına ilişkin bir yazı kaleme aldı.
Sözcü yazarı Oray Eğin, hayatını kaybeden sanatçı Erol Büyükburç'un son dönemde yaptığı "Ben saksı değilim" çıkışına ilişkin bir yazı kaleme aldı. Büyükburç o çıkışı yaptığında yanında olduğunu belirten Eğin, Sözcü gazetesindeki "Tanıdığım kadarıyla Erol Büyükburç" başlıklı yazısında olayın ayrıntılarını aktardı.
Erol Büyükburç, 2012 yılında jüri koltuğunda oturduğu programda kendisine söz verilmemesine kızıp "Ben saksı değilim" şeklinde bir ifade kullanmıştı. Büyükburç'un bu çıkışı Türkiye'nin gündemine oturmuştu.
İşte Oray Eğin'in kaleminden Erol Büyükburç'un "Ben saksı değilim" çıkışının ayrıntıları:
Hiç tartışmaya gerek yok, Erol Büyükburç Türkiye’nin ilk ve hâlâ da eşi benzeri gelmemiş tek büyük star’ıydı. Bana Taksim meydanında toplanan kalabalığın nasıl içinde bulunduğu arabayı havaya kaldırdığını anlatmıştı. Kostümleriyle, şarkılarıyla, son yıllarda kendi kendini karikatürleştirdiği bütün hallerinde de fena halde camp’ti: Abartılı, akıl almaz, gösterişli, kitsch ve bu yüzden de çok eğlenceli bir figür.
Erol Büyükburç efsanesinden bihaber kuşaklar onu YouTube video’larından, canlı yayında “Ben saksı değilim” diye delirmesinden hatırlıyorlar. Öldüğü gün Twitter’da hakkında açılan hashtag de #bensaksıdeğilim’di.
Hayat ne tuhaf değil mi?
O saksı değilim diye bağırdığında ben yanı başındaydım.
***
Birbirimizi ilk kez birlikte canlı yayına çıkmadan hemen önce tanıdık.
Daha ilk program başlamadan kendisine bu görüşlerimi ilettim. “Eğer yayında o çıkışlarınızdan birisini yaparsanız acayip rating alırsınız” dedim. İlk yayındaki bir reklam arasında “Rating’ler nasılmış, öğrendiniz mi” bile demişti…
Ancak ilk hafta meşhur patlamasını yapmadı. Bir-iki hafta sakin gideceğini, sonra patlayacağını söyledi. Kendi kendine bir zamanlaması vardı.
Hakikaten de beklenen patlama sezon ortasında geldi.
“Ben Erol Büyükburç’um, Türkiye’nin en büyük sanatçısıyım” diye ayağa fırladı: “Bana soracaksınız, ben saksı değilim.” Parmağını sallayarak “Çoluk çocuk konuşuyor” diye beni kastetti! Sinirden damarları çıkmış, önündeki bardağı fırlatmış, hatta bu yüzden parmağını bile kesmişti.
Herkes en başta benim Büyükburç’u çileden çıkardığımı, adamın gerçekten delirdiğini düşünüyordu. “Kalpten gidecekti” diyenler bile çıktı. Kendinden geçtiğini, kontrolü kaybettiğini, hiçbir şeyin farkında olmadığını sanıyordu izleyiciler. İnandırıcıydı.
Ben kahkaha krizine girmiştim.
Elbette Erol Büyükburç delirmemişti…
Kalpten gitmeyecekti…
Hatta hiç sinirlenmemişti…
Canlı yayındaki “o an”dan hemen sonra yerine oturduğunda ona döndüm ve sessizce “Harika oldu” dedim. “İyiydi, değil mi?” dedi.
O gün eve çok mutlu döndü. Bir sonraki hafta da ona saksı hediye ettim yayında.
***
Bu hikayeyi daha önce anlattığımda bu kontrollü ve son derece planlı ama spontane gibi görünen sahneyi Tayyip Erdoğan’ın Davos çıkışına benzetmiştim. Hâlâ da Davos’un, tıpkı Erdoğan’ın ‘çıldırmış’ gibi göründüğü bütün anlar gibi kontrollü olduğuna inanıyorum.
Erol Büyükburç’un bir farkı vardı tabii. O aynı zamanda Türkiye’nin rengiydi.
Kompleksiz, zeki, şakacı, gerçekten çılgın bir figürdü. Hayatın gitgide tekdüzeleştiği bir ülkede yokluğu daha da belirgin hissedilecek bir renkti. Ve gerçek bir Rock ‘N’ Roll figürüydü
Gençlik yıllarında banyosunda ecza dolabında her türlü uyuşturucu bulunduğunu, hepsini karıştırarak kullandığını anlatmıştı… Pantolonuna patlıcan soktuğu efsanesini şiddetle reddetmiş, erkek anatomisi üzerine detaylı bir söylev çekmişti.
Hiç kimseye nasip olmayacak bir şöhret tatmıştı Türkiye standartlarında. Türkiye’nin en ünlü kadınlarıyla birlikte olmuştu; orji onun için çok sıradan, gündelik bir kelimeydi…
Ölümü de Rock N Roll oldu. Onu yaşlanmış, bir hastane yatağında hayata veda ederken hayal edemezdim. Tabii ki evde kapısı kırılıp ölü bedeni yerde yatarken bulunacaktı.
Yerine yenisi konmayacak. Bu kadar deli ve bu kadar dâhisi bir daha zor gelir.
Erol Büyükburç, 2012 yılında jüri koltuğunda oturduğu programda kendisine söz verilmemesine kızıp "Ben saksı değilim" şeklinde bir ifade kullanmıştı. Büyükburç'un bu çıkışı Türkiye'nin gündemine oturmuştu.
İşte Oray Eğin'in kaleminden Erol Büyükburç'un "Ben saksı değilim" çıkışının ayrıntıları:
Hiç tartışmaya gerek yok, Erol Büyükburç Türkiye’nin ilk ve hâlâ da eşi benzeri gelmemiş tek büyük star’ıydı. Bana Taksim meydanında toplanan kalabalığın nasıl içinde bulunduğu arabayı havaya kaldırdığını anlatmıştı. Kostümleriyle, şarkılarıyla, son yıllarda kendi kendini karikatürleştirdiği bütün hallerinde de fena halde camp’ti: Abartılı, akıl almaz, gösterişli, kitsch ve bu yüzden de çok eğlenceli bir figür.
Erol Büyükburç efsanesinden bihaber kuşaklar onu YouTube video’larından, canlı yayında “Ben saksı değilim” diye delirmesinden hatırlıyorlar. Öldüğü gün Twitter’da hakkında açılan hashtag de #bensaksıdeğilim’di.
Hayat ne tuhaf değil mi?
O saksı değilim diye bağırdığında ben yanı başındaydım.
***
Birbirimizi ilk kez birlikte canlı yayına çıkmadan hemen önce tanıdık.
Daha ilk program başlamadan kendisine bu görüşlerimi ilettim. “Eğer yayında o çıkışlarınızdan birisini yaparsanız acayip rating alırsınız” dedim. İlk yayındaki bir reklam arasında “Rating’ler nasılmış, öğrendiniz mi” bile demişti…
Ancak ilk hafta meşhur patlamasını yapmadı. Bir-iki hafta sakin gideceğini, sonra patlayacağını söyledi. Kendi kendine bir zamanlaması vardı.
Hakikaten de beklenen patlama sezon ortasında geldi.
“Ben Erol Büyükburç’um, Türkiye’nin en büyük sanatçısıyım” diye ayağa fırladı: “Bana soracaksınız, ben saksı değilim.” Parmağını sallayarak “Çoluk çocuk konuşuyor” diye beni kastetti! Sinirden damarları çıkmış, önündeki bardağı fırlatmış, hatta bu yüzden parmağını bile kesmişti.
Herkes en başta benim Büyükburç’u çileden çıkardığımı, adamın gerçekten delirdiğini düşünüyordu. “Kalpten gidecekti” diyenler bile çıktı. Kendinden geçtiğini, kontrolü kaybettiğini, hiçbir şeyin farkında olmadığını sanıyordu izleyiciler. İnandırıcıydı.
Ben kahkaha krizine girmiştim.
Elbette Erol Büyükburç delirmemişti…
Kalpten gitmeyecekti…
Hatta hiç sinirlenmemişti…
Canlı yayındaki “o an”dan hemen sonra yerine oturduğunda ona döndüm ve sessizce “Harika oldu” dedim. “İyiydi, değil mi?” dedi.
O gün eve çok mutlu döndü. Bir sonraki hafta da ona saksı hediye ettim yayında.
***
Bu hikayeyi daha önce anlattığımda bu kontrollü ve son derece planlı ama spontane gibi görünen sahneyi Tayyip Erdoğan’ın Davos çıkışına benzetmiştim. Hâlâ da Davos’un, tıpkı Erdoğan’ın ‘çıldırmış’ gibi göründüğü bütün anlar gibi kontrollü olduğuna inanıyorum.
Erol Büyükburç’un bir farkı vardı tabii. O aynı zamanda Türkiye’nin rengiydi.
Kompleksiz, zeki, şakacı, gerçekten çılgın bir figürdü. Hayatın gitgide tekdüzeleştiği bir ülkede yokluğu daha da belirgin hissedilecek bir renkti. Ve gerçek bir Rock ‘N’ Roll figürüydü
Gençlik yıllarında banyosunda ecza dolabında her türlü uyuşturucu bulunduğunu, hepsini karıştırarak kullandığını anlatmıştı… Pantolonuna patlıcan soktuğu efsanesini şiddetle reddetmiş, erkek anatomisi üzerine detaylı bir söylev çekmişti.
Hiç kimseye nasip olmayacak bir şöhret tatmıştı Türkiye standartlarında. Türkiye’nin en ünlü kadınlarıyla birlikte olmuştu; orji onun için çok sıradan, gündelik bir kelimeydi…
Ölümü de Rock N Roll oldu. Onu yaşlanmış, bir hastane yatağında hayata veda ederken hayal edemezdim. Tabii ki evde kapısı kırılıp ölü bedeni yerde yatarken bulunacaktı.
Yerine yenisi konmayacak. Bu kadar deli ve bu kadar dâhisi bir daha zor gelir.