ERMAN TOROĞLU'NU DİGİTÜRK'TEN GÖNDEREN AZİZ YILDIRIM MI? REHA MUHTAR'A GÖRE İŞTE OLAYIN PERDE ARKASI!..

Bugün bu kararı yılda neredeyse 400 milyon dolardan fazla ödemeyi garanti ederken niye veriyor Digiturk?..Aziz Yıldırım baskı koydu diye mi?..

Erman Toroğlu'nu Digiturk'ten gönderen Aziz Yıldırım mı?..

Günlerdir fısıltı halinde kulaktan kulağa söyleniyor ama kimse açıkça çıkıp "Erman Toroğlu´nu Aziz Yıldırım göndermiş" demiyordu...

Nihayet dün konuyu ilk kez gündeme getirdiği Hürriyet´teki köşesinde Erman Toroğlu dokunduruyor:

"Aziz Yıldırım bir kulüp başkanına ihaleden sonra şöyle demiş:

`Henüz işimiz bitmedi... Elbirliğiyle bu Erman Toroğlu´nu yollamamız gerekiyor... İhaleye iki gün kala Ertan Özerdem´in odasına Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım, Ali Yıldırım, İstanbul Büyükşehir Belediyespor Başkanı Göksel Gümüşdağ girdiler... Burada Ali Yıldırım´ın yıllardır söz verdiğiniz halde Erman Toroğlu´nun işine niye son vermediniz?..´ ifadesi var..."


***


Erman Toroğlu haklı mı?..

Aziz Yıldırım gerçekten Erman Toroğlu´nun gönderilmesi için Digiturk yönetimine baskı yaptı mı?..

Daha açık soralım...

Fenerbahçe Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım eğer Toroğlu´nun söylediği gibi diğer kulüplerle elbirliğiyle Erman Toroğlu´nu göndermek için uğraştıysa, bu davranışı etik midir?..

Önce Erman Hoca´ya söylediği sözlerden, Aziz Yıldırım olayıyla ilgili farkına varmadığı bir gerçeği aktarayım...

Hocam kendi ağzınla ne diyorsun?..

"Görüşmede Ali Yıldırım, Ertan Özerdem´e `Yıllardır söz verdiğiniz halde Erman Toroğlu´nun işine niye son vermediniz?..´ dediğini" aktarıyorsun...

Bu lafın içinde kararın en azından sırf Aziz Yıldırım istedi diye alınmadığı belli olmuyor mu?..

Ali Yıldırım kendi ağzıyla "Bize yıllardır söz verdiğiniz halde Erman Toroğlu´nu göndermiyorsunuz" diyerek Fenerbahçe Başkanı´nın isteğini Digiturk´ün yıllardır kabul etmediğini ve geri çevirdiğini onaylamış olmuyor mu?..

Mesele şu gibi gözüküyor Hocam:

Aziz Yıldırım, Ali Yıldırım, Başbakan Tayyip Erdoğan´a çok yakın olduğu bilinen Göksel Gümüşdağ seni istemiyorlar...

İstemediklerini ya da eleştirilerini Digiturk yönetimine bildiriyorlar...


***


Bugün bu kararı yılda neredeyse 400 milyon dolardan fazla ödemeyi garanti ederken niye veriyor Digiturk?..

Aziz Yıldırım baskı koydu diye mi?..

Hayır...

Çünkü Aziz Yıldırım´ın isteğiyle hareket etse, daha az para verdiği zamanlarda Digiturk, Erman Toroğlu´yla yollarını ayırırdı...

Şimdi ayırıyor, çünkü gayet kapitalist bir iş mantığıyla "Digiturk´ün Fenerbahçe Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım´a ihtiyacı, yorumcu Erman Toroğlu´na ihtiyacından daha fazla hale geldi..."

Bu sansürden çok "ticari gücün dayatması..."

Nasıl geldiğini söyleyeyim:

Digiturk Maraton programıyla 800 bin aboneye ulaştı...

Erman Hoca´nın basurlu, kol gibi girdili, 3 büyüklere `geçirmeli´ üslubuyla, harmanlanmış futbol görüntüleri bugüne kadar 800 bin aboneye ulaşabildi...

Fenerbahçe yönetimi, yıllarca Erman Toroğlu sürekli `geçiriyor´ diye, futbolcusunu vermedi canlı yayına...

Siz Alex´i, Emre Belezoğlu´nu, Colin Kazım´ı, Guiza´yı şöyle dört başı mamur bir Lig TV röportajında izleyebildiniz mi?..


***


Yöneticiliğini de yaptım, masanın öteki tarafında spor yorumculuğunda da bulundum...

Çok iyi biliyorum ki, "ağır eleştiriler yapan kanallara, gazetelere futbolcu röportajları vermez" kulüp yönetimleri...

Gündemdeki futbolcuyla röportaj yapmak isteyan kanala veya gazeteye, "Siz önce yayınlarınızdaki eleştiri dozajını indirin" diye cevap yollanır...

Aziz Yıldırım´ın elindeki güç nedir biliyor musunuz?..

Yıllarca LİG TV´ye görünmeden uyguladığı ambargodur...

"Fenerbahçeli futbolcular Fenerbahçe TV´de konuşurlar... Size konuşmazlar..."

Bu ne demek?..

Bu yayıncı kuruluşun ya da herhangi bir kanaldaki televizyon programının, yayını dört başı mamur yapamaması, patinaj yapması demek...

Kulüp yönetimleri, bu silahı spor medyasının üzerinde "Demokles´in Kılıcı" gibi sallandırırlar...


***


Şimdi Aziz Yıldırım´ın söylediği şudur Hocam:

"Erman´la devam etmek hakkınız... Bizim de size decoder satışı için gerekli futbol yıldızlarımızı, zırt pırt vermemek hakkımız... 90 dakika maçı verirsiniz... Tıpış tıpış evinize gidersiniz yayıncı kuruluş olarak, hakkımızda bu sallamalar oldukça... Ya bizim istediğimiz gibi yayın yapın, bütün asetlerimizden, soyunma odası önünden, starlarımızdan, renkli görüntülerden yararlanın... Ya da 90 dakika verip, tıpış tıpış evinizin yolunu tutun..."

İşte bu yol ayrımı Erman Toroğlu´yla Digiturk´ün yollarını ayırdı...

Futbol ihalesine her yıl 400 milyon doların üzerinde yatıranlar biliyor ki, "görüntüleri köpürtmeden, futbolcuların hayatını aksettirmeden, kulüplerle işbirliği yapmadan yeni ve kadın abone mümkün değildir..."

Gerçek birebir bu kadar sadedir...

Şimdi gelelim "Fenerbahçe veya başka bir kulübün başkanının elindeki gücü, bu şekilde kullanması etik midir, demokratik midir" tartışmasına...

Bu tartışma da aşağıda...



***



ERMAN TOROĞLU´NUN "KODU MU OTURTAN GENELKURMAY BAŞKANI" BENZETMESİ!..

Kapitalizm acımasızdır...

Profesyonel hayat, bizim gibi ülkelerde "çıkarların çakışması ve uzlaşmasıdır..."

"Ahlaki yani müktesebatların" çok fazla gelişmediği, profesyonel hayatın kendi etik kurallarının tam oluşmadığı ülkelerde, "güç ve kudret" hayata egemen olur...

Yıllar önce, ben Show TV´den ayrılırken "O sıralarda Türkiye´de darbe yapmak istediği söylenen birilerinin güçlü ısrar ve telkinlerinin" varolduğu söylenmişti...

Bana Ersin Pamuksüzer isimli şahıs, "Bizim bankamızı kurtaracak olanlar, Show Haber´i başka birisinin yapmasını istiyorlar" demişti...


***


O sırada bunu söylemek "etik" değildi, çünkü "Banka kurtarmakla, Show Haber´i yönetmek başka başka şeylerdi..."

Ama bankası elinden alınan patronunun da "bu ısrarlara uzun süre dayandığını" haber almıştım...

Banka elden gidince, dayanacak gücü kalmamıştı...

Bazı Atatürkçü, laik, modernist güçler "dünyaya kapalı bir ulusalcılığı" Atatürkçülük zannediyorlar...

Oysa gerçek modernlik, Atatürkçülük, hukuk kurallarının, normlarının, ahlaki etik müktesebatın oluşmasıyla başlar...

Çünkü kapitalizm sert, acımasız ve doğası gereği, parası olanın güçlü olduğu bir sistemdir...

Bunun ahlaki dengelere oturtulması, insan hakkının ve çalışanın güvenliğinin sağlanması, kapitalizmin "çıkar birliği" adı altındaki güç merkezli kararlarının altında kalanların ketempereye gelmemesi bir gelişmiş ülkelerin yıllar içinde yarattığı "normlar" bütünüyle sağlanır...

O "normlar" toplumda adil olarak oluşmamışsa, "güçlü olanın egemen olduğu" bir düzen kurulur...

Gücü elinde tutanlar, istediklerini yaptırırlar...


***


Bu olayda Aziz Yıldırım kendi ve kulübünün gücünü kullanarak, Erman Toroğlu´yla isteklerde bulunmuş olabilir...

Ama Erman Toroğlu da televizyondaki eleştiri gücünü, "küçük düşünerek veya espri anlayışını insan onuruna ve şerefine zaman zaman halel getirecek şekilde yapmış ve kötüye kullanmış" olabilir...

Güçlerin doğru kullanılması "toplumdaki oluşmuş normlar" yoluyla olur...

Eline her gücü geçirenin "kendisini Allah görmediği" sistemler, güçler ayrılığının ve demokrasinin her alanda müktesebatıyla oturtulduğu sistemlerdir...

Avrupa Birliği´nin hukuki normları, mesleki uygulamaları, televizyon yayınları, yorumcu hakları, gazeteci-futbolcu ilişkileri Türkiye´nin öğrenmesi gereken farzlardır...

Öyle sallamayla, "Biz her işimizi kendimiz hallederiz, biz bize benzeriz" diyerek olmuyor bu işler...

Erman Toroğlu başına gelen bu olaydan sonra sanıyorum şöyle demeyecektir artık:

"Ben kodu mu oturtan bir Genelkurmay Başkanı istiyorum... Genelkurmay Başkanı dediğin kodu mu oturtur..."

Sanıyorum ne kodu mu oturtan bir Genelkurmay Başkanı, ne kodu mu oturtan bir Başbakan, ne de kodu mu oturtan bir Kulüp Başkanı arzulamıyor artık Erman Toroğlu!..

Reha Muhtar/Vatan