ERDOĞAN'A SERT VURDU! YÜZÜNÜN KIZARMAMASI BU ''MARAZ'' GÜVENDEN!
Taraf'ın patronu Ahmet Altan, Başbakan Erdoğan'la ilgili yine sert eleştirilerde bulundu.
İşte Ahmet Altan’ın o yazısı...
İyi, kötü ve topal
Olağanüstü iyi haberler var Türkiye için.
Müthiş bir süratle büyüyoruz.
Dünyanın en hızlı büyüyen ülkelerinden biriyiz.
Yeryüzü işsizlikten kırılırken, insanlık için en belalı dönemlerden biri olan o “bir çağdan bir çağa geçiş” sürecinde gelişmiş ülkeler bile işsizliğe bir çare bulamazken, Türkiye’de işsizlik azalıyor.
Toplumların en büyük sorunlarından birine biz çare bulmuş gözüküyoruz.
AKP’nin yeminli düşmanlarının bile ekonomideki bu muhteşem performans karşısında selam duracaklarını düşünüyorum.
Siyasi iktidar, en azından şimdilik, ekonomik performansıyla bütün dünyanın ilgisini çeken parıltılı bir başarıyı yakalamış durumda.
Bu ekonomik başarılar böyle giderse AKP daha uzun yıllar rakipsiz bir şekilde iktidarını sürdürür.
Ayrıca, bizim yıllarca imrenerek baktığımız ülkeler krizle boğuşurken Türkiye’nin bu parlak başarılara ulaşması ülkede müthiş bir özgüven yaratıyor.
Ezik duruşumuz gerilerde kalıyor, çok sevdiğimiz gibi “yukardan bakıyoruz” dünyaya.
Bu çok başarılı gelişmelerin sadece Türkiye’ye değil AKP’ye ve Erdoğan’a da büyük bir güven verdiği açık.
Kötü haberler de ne yazık ki bu “güvenin” açtığı kapıdan geliyor.
Erdoğan’da ve AKP’de, “kimsenin yapamadığını yapıyorum ekonomide, başka da bir şey yapmama gerek yok,” duygusu var sanki.
Hatta daha da kötüsü, “muhteşem bir ekonomik başarım var, bu başarının şemsiyesi altında istediğim kadar da kötü iş yapabilirim” inancı yeşeriyor.
Kendi yaptığı yasayı yedi ay sonra değiştirirken AKP yönetiminin, birkaç kişi hariç, yüzünün hiç kızarmaması sanırım bu “maraz” güvenden.
Kürt sorununda, meseleyi sadece “PKK’yı yenmek” olarak görmeleri, ekonomik başarıya askerî başarıyı da eklemeleri, toplumsal hiçbir çözüm için kıllarını kıpırdatmamalarına yol açıyor.
“PKK’nın belini kırıyoruz, ekonomideki zenginleşmeden Kürtlere de pay verince geriye hiçbir sorun kalmaz” diye düşündükleri anlaşılıyor kımıltısız durmalarından.
Kürt sorununun, PKK’yı da, ekonomiyi de aşan bir sorun olduğunu kavrayamıyorlar.
Bu ekonomik başarı, Kürt sorunu dediğimiz derin fay hattının üstüne kurulmuş süslü bir bina gibi.
Mutlaka bir depremle karşılaşacak.
Ve, mutlaka o depremden zarar görecek.
Milyonlarca Alevi’nin hoşnutsuzluğu, kendilerini tehlikede hissetmeleri, ibadethanelerinin bile kabul edilmemesi ayrı bir sorun.
Orada da AKP kımıldamıyor.
Avrupa Birliği’ni ise çoktan silip attık, “bu kadar başarılıyken Avrupa’ya ne ihtiyacımız” var inancı dallanıp budaklanarak yayılıyor.
“Ne ihtiyacımız” olduğunun cevabı açık aslında.
Karakollarda kadınları dövmemek, polislerin kadın dövmesine “ama dövdükleri konsomatristi” diye gerekçe bulmamak için ihtiyacımız var Avrupa’ya.
Terörle Mücadele Kanunu denen o “ucube”yi değiştirmek için ihtiyacımız var.
Mitingde slogan atana “örgüt üyeliğinden” yedi buçuk seneyi çakmamak için ihtiyacımız var.
Tutukladığımız adama “niye tutukladığımızı” söylemek için ihtiyacımız var.
“On yıllık” tutukluluk sürelerini normal bulmamak için ihtiyacımız var.
Hrant Dink’i tehdit eden MİT’çileri “zamanaşımıyla” kurtarmamak, cinayet zanlısı devlet görevlilerini bir gece ansızın salıvermemek, askerî hapishaneler için “gizli” anlaşmalar yapmamak, orduyla ilgili Sayıştay denetimlerinin sonuçlarını halktan saklamamak, Seçim Yasası’nı değiştirmek, yüzde on barajını düşürmek, gazete röportajlarına “suçlu” muamelesi yapmamak için ihtiyacımız var.
Ekonomik başarı, AKP’ye bu “ihtiyaçları” unutturuyor.
Kuvvetli bir ekonomi, denetim altına alınmış bir ordu, faşist yasaklar, inkâr edilen haklarla “yeni” bir sistem kurmanın hayalleri içinde AKP görebildiğim kadarıyla.
Anlayamadıkları tehlikeli gerçek şu, ekonomi bacağı bu kadar güçlü, sosyal bacağı bu kadar zayıf “topal” bir toplum çok fazla bu halde kalamaz.
Ya zayıf bacak da güçlenir ya da “güçlü” bacak bir yerde kırılır.
AKP, zayıf yanımızı güçlendirmek için hiç hareket etmiyor.
Eksik demokrasinin, eksik insan haklarının, eksik adaletin, eksik özgürlüğün, eksik şeffaflığın eksikliklerini “ekonomik başarıyla” dolduracağını sanıyor.
Bir bacağımız sağlamken diğerini de sağlamlaştırmanın tam zamanı, o sağlam bacak bir sürçerse iki güçsüz bacak üzerinde yeniden doğrulmamız çok zor olur.
AKP, “ekonomik başarıya” neden “hiçbir şey yapmamak” için güveniyor da, “her şeyi yapmak” için güvenmiyor?
Asıl soru bu bence.
“Eksik demokraside tam iktidar” yönteminin o iğfalkâr tadına kapıldıklarından olma ihtimali yüksek sanırım.
İyi, kötü ve topal
Olağanüstü iyi haberler var Türkiye için.
Müthiş bir süratle büyüyoruz.
Dünyanın en hızlı büyüyen ülkelerinden biriyiz.
Yeryüzü işsizlikten kırılırken, insanlık için en belalı dönemlerden biri olan o “bir çağdan bir çağa geçiş” sürecinde gelişmiş ülkeler bile işsizliğe bir çare bulamazken, Türkiye’de işsizlik azalıyor.
Toplumların en büyük sorunlarından birine biz çare bulmuş gözüküyoruz.
AKP’nin yeminli düşmanlarının bile ekonomideki bu muhteşem performans karşısında selam duracaklarını düşünüyorum.
Siyasi iktidar, en azından şimdilik, ekonomik performansıyla bütün dünyanın ilgisini çeken parıltılı bir başarıyı yakalamış durumda.
Bu ekonomik başarılar böyle giderse AKP daha uzun yıllar rakipsiz bir şekilde iktidarını sürdürür.
Ayrıca, bizim yıllarca imrenerek baktığımız ülkeler krizle boğuşurken Türkiye’nin bu parlak başarılara ulaşması ülkede müthiş bir özgüven yaratıyor.
Ezik duruşumuz gerilerde kalıyor, çok sevdiğimiz gibi “yukardan bakıyoruz” dünyaya.
Bu çok başarılı gelişmelerin sadece Türkiye’ye değil AKP’ye ve Erdoğan’a da büyük bir güven verdiği açık.
Kötü haberler de ne yazık ki bu “güvenin” açtığı kapıdan geliyor.
Erdoğan’da ve AKP’de, “kimsenin yapamadığını yapıyorum ekonomide, başka da bir şey yapmama gerek yok,” duygusu var sanki.
Hatta daha da kötüsü, “muhteşem bir ekonomik başarım var, bu başarının şemsiyesi altında istediğim kadar da kötü iş yapabilirim” inancı yeşeriyor.
Kendi yaptığı yasayı yedi ay sonra değiştirirken AKP yönetiminin, birkaç kişi hariç, yüzünün hiç kızarmaması sanırım bu “maraz” güvenden.
Kürt sorununda, meseleyi sadece “PKK’yı yenmek” olarak görmeleri, ekonomik başarıya askerî başarıyı da eklemeleri, toplumsal hiçbir çözüm için kıllarını kıpırdatmamalarına yol açıyor.
“PKK’nın belini kırıyoruz, ekonomideki zenginleşmeden Kürtlere de pay verince geriye hiçbir sorun kalmaz” diye düşündükleri anlaşılıyor kımıltısız durmalarından.
Kürt sorununun, PKK’yı da, ekonomiyi de aşan bir sorun olduğunu kavrayamıyorlar.
Bu ekonomik başarı, Kürt sorunu dediğimiz derin fay hattının üstüne kurulmuş süslü bir bina gibi.
Mutlaka bir depremle karşılaşacak.
Ve, mutlaka o depremden zarar görecek.
Milyonlarca Alevi’nin hoşnutsuzluğu, kendilerini tehlikede hissetmeleri, ibadethanelerinin bile kabul edilmemesi ayrı bir sorun.
Orada da AKP kımıldamıyor.
Avrupa Birliği’ni ise çoktan silip attık, “bu kadar başarılıyken Avrupa’ya ne ihtiyacımız” var inancı dallanıp budaklanarak yayılıyor.
“Ne ihtiyacımız” olduğunun cevabı açık aslında.
Karakollarda kadınları dövmemek, polislerin kadın dövmesine “ama dövdükleri konsomatristi” diye gerekçe bulmamak için ihtiyacımız var Avrupa’ya.
Terörle Mücadele Kanunu denen o “ucube”yi değiştirmek için ihtiyacımız var.
Mitingde slogan atana “örgüt üyeliğinden” yedi buçuk seneyi çakmamak için ihtiyacımız var.
Tutukladığımız adama “niye tutukladığımızı” söylemek için ihtiyacımız var.
“On yıllık” tutukluluk sürelerini normal bulmamak için ihtiyacımız var.
Hrant Dink’i tehdit eden MİT’çileri “zamanaşımıyla” kurtarmamak, cinayet zanlısı devlet görevlilerini bir gece ansızın salıvermemek, askerî hapishaneler için “gizli” anlaşmalar yapmamak, orduyla ilgili Sayıştay denetimlerinin sonuçlarını halktan saklamamak, Seçim Yasası’nı değiştirmek, yüzde on barajını düşürmek, gazete röportajlarına “suçlu” muamelesi yapmamak için ihtiyacımız var.
Ekonomik başarı, AKP’ye bu “ihtiyaçları” unutturuyor.
Kuvvetli bir ekonomi, denetim altına alınmış bir ordu, faşist yasaklar, inkâr edilen haklarla “yeni” bir sistem kurmanın hayalleri içinde AKP görebildiğim kadarıyla.
Anlayamadıkları tehlikeli gerçek şu, ekonomi bacağı bu kadar güçlü, sosyal bacağı bu kadar zayıf “topal” bir toplum çok fazla bu halde kalamaz.
Ya zayıf bacak da güçlenir ya da “güçlü” bacak bir yerde kırılır.
AKP, zayıf yanımızı güçlendirmek için hiç hareket etmiyor.
Eksik demokrasinin, eksik insan haklarının, eksik adaletin, eksik özgürlüğün, eksik şeffaflığın eksikliklerini “ekonomik başarıyla” dolduracağını sanıyor.
Bir bacağımız sağlamken diğerini de sağlamlaştırmanın tam zamanı, o sağlam bacak bir sürçerse iki güçsüz bacak üzerinde yeniden doğrulmamız çok zor olur.
AKP, “ekonomik başarıya” neden “hiçbir şey yapmamak” için güveniyor da, “her şeyi yapmak” için güvenmiyor?
Asıl soru bu bence.
“Eksik demokraside tam iktidar” yönteminin o iğfalkâr tadına kapıldıklarından olma ihtimali yüksek sanırım.