ERDOĞAN DARBEYİ HAK EDİYOR! TARAF YAZARI ŞAŞIRTTI!

Taraf gazetesinde son dönemde sert çıkışlarıyla dikkat çeken Namık Çınar köşesinde "Erdoğan darbeyi hak ediyor" yazdı.

"Başbakan iyice azıtmışa benziyor" diye başladığı yazısında Çınar "Erdoğan darbeyi hak ediyor" yazdı yazmasına ama kasdettiği, muhalefet cephesinin, yani CHP, MHP ve BDP’nin en azından yerel seçimlerde İstanbul için ortak bir aday çıkartması ve "Başbakan’a okkalı bir “sandık darbesi” indirilmesi...

İşte Taraf yazarı Namık Çınar’ın dikkat çekici cümleler ile süslü ve çok konuşulacağından emin olduğumuz yazısından bir bölüm:

DEMOKRASİ MEKANİK BİR ŞEYMİŞ GİBİ YAPIYOR

"Başbakan iyice azıtmışa benziyor. Oylarını aldığı yüzde ellinin, toplumun diğer yüzde ellisini ezmek için kendisini görevlendirdiğini, muktedir olmaktan bunu anladığını ve son Mamçakoğlu Yiğit Bulut’u da kendisine başdanışman yapacak kadar da uçmuş olduğunu görmemiz gerekiyor.

Görmemiz gerekenler sadece bunlar değil elbet.

Demokrasiyi, sandıktan çıkmaktan ibaret mekanik bir şeymiş gibi yutturmaya da kalkıyor.

O yüzden çifte standartlıkla suçladığı Batılılar da, asıl meselenin özgürlükler olduğunu anlamakta zorlanan kendisini, hiçbir şekilde ciddiye almıyorlar.

KENDİ HALKINA SURİYE HÜKÜMETİ GİBİ DAVRANIYOR

Türkiye’de, Mısır’da ve başka yerlerde, temel hak ve özgürlüklerden nasip alamamış kitlelerin doğu despotizmleriyle sarmallanmış şeriat özlemleri, demokrasiler bakımından âdetâ “ötenazi” talep etmeye benzediğinden, Erdoğan’ı köpürtecek şekilde, destek de vermiyorlar.

Başbakan, kendi halkının yarısını düşman bellemenin yanı sıra, bir yandan da sürgündeki Suriye ve Mısırhükümetleri gibi de davranıyor.

Evlatlarının rızkının nerelere saçıldığını göremeyecek kadar efsunlanmış kendi kitlesini sadaka kültürüyle avuturken, Mısır’a, Somali’ye, Myanmar’a ve kimbilir daha nerelere, kamu kaynaklarını Sünni İslâm Birliği uğruna hovardaca savurabiliyor.

Oysa erdemli bir yönetimin payına düşenin, halkıyla savaşmak değil, onların dileklerini duymak ve yerine getirmek olacağını akıl dahi edemiyor.

Zira halkla aşık atmanın despotların işi olduğunu; demokrasilerde baştakilerin halka değil, halkın baştakilere ayar vereceğini; henüz öğrenemediği her tarafından sarkıyor.

(...)

ULUDERE’DE GEZİ’DE ÖLENLERE MISIR’DA ÖLENLER KADAR ÜZÜLMÜYOR

Uludere’de Afyon’da Gezi’de ölen bu halkın çocuklarına, Mısır’da ölen Mursi yanlılarına yanıp yakıldığı, ağladığı kadar üzülmediği de...

Yönetimini beğenmeyenleri darbecilikle eşdeğer tutup suçlayacak kadar ölçüsüzleştiği dikkate alınırsa, her türlü kötülüğü yapmaya müsait biri olduğu da...

YERYÜZÜ İFTARLARI GİBİ BİR GÜÇ BİRLİĞİ LAZIM

Sandık diye bu kadar tutturmasının sebebi de, esasında demokratlığından gelmeyip dindar bir toplumda dinî değerleri kullanarak iktidarı ele geçirmenin nasıl da çantada keklik olduğunu keşfetmek suretiyle, demokrasiye dair parametrelere pervasızca meydan okur bir vaziyette, muhaliflerine karşı sahneye koyarak oynadığı, leyleğe düz tabakta çorba sunan tilki “artiz”liğinden başka bir şey değildir.

Erdoğan’dan kurtulmanın vakti gelmiş olmakla beraber, eğer o tilkiliğinin önü alınamazsa, bu mümkün olamayacaktır.

Bu yüzden, sahibinin değil, halkın sesi olacak “gerçek âkil insanlar”a asıl şimdi ihtiyaç vardır.

Bunu üretecek olan ise, tıpkı Erdoğan’ın Taksim Meydanı’ndaki yapay iftar sofrasına karşılık, İstiklâl Caddesi boyunca sevginin içtenliğiyle kurulmuş bulunan “yeryüzü sofrası” arasındaki fark gibi, halkın güç birliği olacaktır.

ERDOĞAN’A OKKALI BİR SANDIK DARBESİ LAZIM

Eğer bu fark kendisini, önümüzdeki yerel seçimlerde, hiç değilse onun tahtının simgesi olan İstanbul’un düşmesinde de gösterebilirse, Erdoğan bir daha iflah olmaz.

Bundan dolayıdır ki, CHP, MHP ve BDP’ye, bu çerçevede bir işbirliği yapmaları için bir baskı programı geliştirilmelidir.

Onlara kalsa, seçime ayrı ayrı girerek, gene Erdoğan’ın ekmeğine yağ sürerler.

Meselâ Ahmet Vefik Alp gibi hepsinin hoşnut kalacağı bir aday bulunmalı, ilçeler de aralarında pay edilerek,İstanbul seçimlerine öyle gidilmelidir.

Erdoğan’a şöyle okkalı bir “sandık darbesi” indirilmeli; gününü göstermeli, feleğini şaşırmalı; darbe neymiş, halkı aşağılamak neymiş, ayaklar nasıl baş olurmuş, Zincirlikuyu Mezarlığı’nın kapısında yazdığı gibi ölünce değil, yaşarken tattırılmalıdır.

Namık Çınar’ın Taraf gazetesindeki yazısının tamamını okumak için tıklayınız