ERDOĞAN ATEŞLİ BİR HASTALIĞA TUTULDU; BAŞKANLIK İHTİRASI!
Ahmet Altan, Başbakanın dindar nesiller yetiştirme arzusuna tepki gösterdi... Bakın Erdoğan'ı bu yoldan çevirecek güç olarak kimleri gösterdi?
Müslümanlığın şansı ve şanssızlığı
Önce, son zamanlarda “çoğunluğun desteğine sahip olmakla” gereğinden fazla böbürlenen siyasetçilere ve onların medyadaki koşulsuz alkışçılarına dindar bir dostumun Kuran-ı Kerim’den bana tane tane okuduğu bir sureyi, bu anlayışın dinî açıdan da fevkalade yanlış olduğunu anlatması için izninizle yazayım:
“Çokluk kuruntusu sizi o kadar oyaladı ki mezar taşlarını saymaya kalktınız. Cehennemdeki yerleriniz size gözlerinizle gösterilecektir.”
Bana dindar dostumun özellikle okuduğu Tekasür Suresi’nin bu sözleri, bu davranışların yalnızca Müslümanlığa aykırı olduğunu değil, siyasi iktidarın destekçisi olan birçok dindarın da son zamanlardaki bu çarpılmalardan rahatsız olduğunu gösteriyor.
Çünkü “benim çoğunluğum var, öldürürüm özür dilemem, dindar nesil yetiştirim” türünden manasızlıkların bela getireceğinin dindarlar da farkındalar.
Siyasi iktidarın her türlü nezaketten, anlayıştan, hukuktan, demokrasiden azade çıldırmaları, Bülent Arınç gibi vicdanıyla yaşayan iktidar mensuplarının bile “Kürtçe medeniyet dili değildir” diyecek bir kıvama gelmesi, AKP’nin frenlerinin boşaldığını düşündürüyor.
Böyle giderse AKP iktidarı, Türkiye’nin büyük bir şansını, büyük bir şanssızlığa çevirecek.
Nedir Türkiye’nin büyük şansı?
Müslüman olmasıdır.
Niye?
Çünkü özellikle 11 Eylül’den sonra yaşananların ardından kanlı bir terörizmle özdeşleştirilmeye çalışılan Müslümanlığın bir başka yüzünü, adalete ve demokrasiyle bütünleşmiş halini dünyaya gösterecek ve İslam âlemine model olabilecek bir ülke konumunda Türkiye.
Küreselleşen dünyada İslam âlemiyle barışçı bir köprü kurmak isteyen Batı’nın, Müslümanlıkla demokrasinin biraraya gelmesinin yaratacağı olumlu sonuçları bütün İslam âlemine gösterecek bir ülkeye ihtiyacı var.
Türkiye bu role aday.
AKP’nin, Avrupa Birliği üyeliğine doğru adım atarak demokratikleşme yolunda önemli reformlar yapması, ülkeyi ekonomik bir başarıyla kalkındırması, özgürlükleri geliştirmesi, Kürt meselesi gibi büyük meseleleri çözebilmek için PKK’yla müzakerelere oturması, Kıbrıs’ta çözümden yana bir tavır alması, askerî vesayeti geriletmesi hem ülke içinde, hem ülke dışında büyük bir umut yaratmıştı.
Türkiye, Kemalist anlayışın yarattığı din fobisinden kurtulacak, diniyle barışacak, dindarlarına baskı yapmayacak, Kürtlerin hakkını tanıyacak, Alevilerin ibadet hürriyetine saygı gösterecek, düşünce özgürlüğünü sonuna kadar benimseyecek, demokrat bir ülke olacaktı.
Üretecekti, ihraç edecekti, zenginleşecekti, dünyayla kültürel ve ticari ilişkiler kuracaktı.
Barışa ve huzura erişecekti.
Bu umut, sadece Hıristiyan Batılıları değil Müslüman Arapları da heyecanlandırmıştı, Arap Baharı’nda Türkiye örnek kabul edilmişti.
Küreselleşmenin ve dünya barışının en önemli menteşelerinden biri Türkiye olacaktı.
Doğrusu ya bu yolda da ilerliyorduk.
Ta ki AKP, önce referandumda yüzde elli sekiz, sonra da seçimlerde yüzde elli oy alana kadar.
Bu iki büyük başarı, Başbakan Erdoğan’ın ateşli bir hastalık gibi tutulduğu başkanlık ihtirasıyla biraraya gelince AKP yönetimi çıldırdı.
“Yıkın bu heykeli” keyfiliği, “resim yapıp yazı yazmayı” terörizmin parçası olarak gören bir içişleri bakanından geçip, “dindar bir nesil yetiştireceğim” totaliterliğine dayandı.
Demokratlıktan vazgeçerek, sadece Müslümanlığa abanan ve kendisinden başkasına hak tanımayan bir yönetim çıktı ortaya.
Bu yönetim tarzı, Batı’nın kabul edip işbirliği yapabileceği, Ortadoğu’nun “devrimci çocuklarının” da kendine model kabul edeceği bir tarz değil.
“Dindar nesiller yetiştireceğim” diyerek “Kemalizm’in Müslüman versiyonuna” dümen çevirdiğinizde, Batı’nın demokratik kanadından koparsınız, Erdoğan’ın bugün Batı’da çok hızla prestij kaybetmesi de zaten bu yüzden.
O zaman ya Batı’nın kanlı yüzü sizi “savaşlarda asker olarak” kullanır ki bu kaçınılmaz olarak burada orduyu ve askerî vesayeti yeniden güçlendirir...
Ya da siz Batı’dan tümüyle kopar, İran ve Rusya arasında kendinize yeni bir ittifak ararsınız ki bu da bütün dünya dengelerini sarsacağından buna izin vermemek için Türkiye’yi altüst ederler.
Müslümanlığın demokrasiyle kaynaşan yüzü Türkiye için büyük bir şans yaratırken, Müslümanlığın Kemalizm’le kaynaşan yüzü Türkiye’yi kanlı bir bataklığa sokar.
Eğer AKP hızlıca kendini toparlayıp girdiği bu yoldan geri dönmez, yeniden demokrasiyi keşfetmezse hep birlikte büyük ve kanlı ıstıraplar çekeceğimizi öngörmek büyük bir kâhinlik gerektirmez.
AKP yönetimini bu yoldan çevirecek asıl güç ise Türkiye’nin dindarları ve muhafazakârlarıdır.
Bu gerçeği gören dindarlar arttığı için zaten dindar dostum bana özellikle Tekasür Suresi’ni yazdırdı, AKP’yi hem Kuran’ın sözleriyle uyarmak hem de dindarların rahatsızlığını onlara iletmek için.
Siyasi iktidarın biraz aklı kaldıysa, dindar dostlarının onlara yolladığı bu dinî uyarıya bir kulak verir.
“Çokluk kuruntusu sizi o kadar oyaladı ki...”
Ahmet Altan/Taraf
Önce, son zamanlarda “çoğunluğun desteğine sahip olmakla” gereğinden fazla böbürlenen siyasetçilere ve onların medyadaki koşulsuz alkışçılarına dindar bir dostumun Kuran-ı Kerim’den bana tane tane okuduğu bir sureyi, bu anlayışın dinî açıdan da fevkalade yanlış olduğunu anlatması için izninizle yazayım:
“Çokluk kuruntusu sizi o kadar oyaladı ki mezar taşlarını saymaya kalktınız. Cehennemdeki yerleriniz size gözlerinizle gösterilecektir.”
Bana dindar dostumun özellikle okuduğu Tekasür Suresi’nin bu sözleri, bu davranışların yalnızca Müslümanlığa aykırı olduğunu değil, siyasi iktidarın destekçisi olan birçok dindarın da son zamanlardaki bu çarpılmalardan rahatsız olduğunu gösteriyor.
Çünkü “benim çoğunluğum var, öldürürüm özür dilemem, dindar nesil yetiştirim” türünden manasızlıkların bela getireceğinin dindarlar da farkındalar.
Siyasi iktidarın her türlü nezaketten, anlayıştan, hukuktan, demokrasiden azade çıldırmaları, Bülent Arınç gibi vicdanıyla yaşayan iktidar mensuplarının bile “Kürtçe medeniyet dili değildir” diyecek bir kıvama gelmesi, AKP’nin frenlerinin boşaldığını düşündürüyor.
Böyle giderse AKP iktidarı, Türkiye’nin büyük bir şansını, büyük bir şanssızlığa çevirecek.
Nedir Türkiye’nin büyük şansı?
Müslüman olmasıdır.
Niye?
Çünkü özellikle 11 Eylül’den sonra yaşananların ardından kanlı bir terörizmle özdeşleştirilmeye çalışılan Müslümanlığın bir başka yüzünü, adalete ve demokrasiyle bütünleşmiş halini dünyaya gösterecek ve İslam âlemine model olabilecek bir ülke konumunda Türkiye.
Küreselleşen dünyada İslam âlemiyle barışçı bir köprü kurmak isteyen Batı’nın, Müslümanlıkla demokrasinin biraraya gelmesinin yaratacağı olumlu sonuçları bütün İslam âlemine gösterecek bir ülkeye ihtiyacı var.
Türkiye bu role aday.
AKP’nin, Avrupa Birliği üyeliğine doğru adım atarak demokratikleşme yolunda önemli reformlar yapması, ülkeyi ekonomik bir başarıyla kalkındırması, özgürlükleri geliştirmesi, Kürt meselesi gibi büyük meseleleri çözebilmek için PKK’yla müzakerelere oturması, Kıbrıs’ta çözümden yana bir tavır alması, askerî vesayeti geriletmesi hem ülke içinde, hem ülke dışında büyük bir umut yaratmıştı.
Türkiye, Kemalist anlayışın yarattığı din fobisinden kurtulacak, diniyle barışacak, dindarlarına baskı yapmayacak, Kürtlerin hakkını tanıyacak, Alevilerin ibadet hürriyetine saygı gösterecek, düşünce özgürlüğünü sonuna kadar benimseyecek, demokrat bir ülke olacaktı.
Üretecekti, ihraç edecekti, zenginleşecekti, dünyayla kültürel ve ticari ilişkiler kuracaktı.
Barışa ve huzura erişecekti.
Bu umut, sadece Hıristiyan Batılıları değil Müslüman Arapları da heyecanlandırmıştı, Arap Baharı’nda Türkiye örnek kabul edilmişti.
Küreselleşmenin ve dünya barışının en önemli menteşelerinden biri Türkiye olacaktı.
Doğrusu ya bu yolda da ilerliyorduk.
Ta ki AKP, önce referandumda yüzde elli sekiz, sonra da seçimlerde yüzde elli oy alana kadar.
Bu iki büyük başarı, Başbakan Erdoğan’ın ateşli bir hastalık gibi tutulduğu başkanlık ihtirasıyla biraraya gelince AKP yönetimi çıldırdı.
“Yıkın bu heykeli” keyfiliği, “resim yapıp yazı yazmayı” terörizmin parçası olarak gören bir içişleri bakanından geçip, “dindar bir nesil yetiştireceğim” totaliterliğine dayandı.
Demokratlıktan vazgeçerek, sadece Müslümanlığa abanan ve kendisinden başkasına hak tanımayan bir yönetim çıktı ortaya.
Bu yönetim tarzı, Batı’nın kabul edip işbirliği yapabileceği, Ortadoğu’nun “devrimci çocuklarının” da kendine model kabul edeceği bir tarz değil.
“Dindar nesiller yetiştireceğim” diyerek “Kemalizm’in Müslüman versiyonuna” dümen çevirdiğinizde, Batı’nın demokratik kanadından koparsınız, Erdoğan’ın bugün Batı’da çok hızla prestij kaybetmesi de zaten bu yüzden.
O zaman ya Batı’nın kanlı yüzü sizi “savaşlarda asker olarak” kullanır ki bu kaçınılmaz olarak burada orduyu ve askerî vesayeti yeniden güçlendirir...
Ya da siz Batı’dan tümüyle kopar, İran ve Rusya arasında kendinize yeni bir ittifak ararsınız ki bu da bütün dünya dengelerini sarsacağından buna izin vermemek için Türkiye’yi altüst ederler.
Müslümanlığın demokrasiyle kaynaşan yüzü Türkiye için büyük bir şans yaratırken, Müslümanlığın Kemalizm’le kaynaşan yüzü Türkiye’yi kanlı bir bataklığa sokar.
Eğer AKP hızlıca kendini toparlayıp girdiği bu yoldan geri dönmez, yeniden demokrasiyi keşfetmezse hep birlikte büyük ve kanlı ıstıraplar çekeceğimizi öngörmek büyük bir kâhinlik gerektirmez.
AKP yönetimini bu yoldan çevirecek asıl güç ise Türkiye’nin dindarları ve muhafazakârlarıdır.
Bu gerçeği gören dindarlar arttığı için zaten dindar dostum bana özellikle Tekasür Suresi’ni yazdırdı, AKP’yi hem Kuran’ın sözleriyle uyarmak hem de dindarların rahatsızlığını onlara iletmek için.
Siyasi iktidarın biraz aklı kaldıysa, dindar dostlarının onlara yolladığı bu dinî uyarıya bir kulak verir.
“Çokluk kuruntusu sizi o kadar oyaladı ki...”
Ahmet Altan/Taraf