ENVER ÖREN ARABAMA NASIL HACİZ KOYDURDU? İCLAL AYDIN'DAN İBRETLİK BİR TELİF DAVASI!.

Çünkü Enver Ören´in şirketini bedava çalışarak, efendilik yaparak, ilahi ve hukuki adalete inanarak, sabrederek ben batırmışım ya...

Kızımla tatilimizin ikinci günü... Telefonuma gelen mesaja inanamıyorum... "Lütfen sakin ol, yeni ayaklandın, mesele şudur" diye başlayan bir elektronik posta geliyor ardından. Avukatım tek tek yazmış... Bir eli avcumda olan kızıma belli etmemeye çalışarak okuyorum. "Ellerin terliyor anne" diyor kanal boyu uçan kuşlara bakarak... Elimi çekiyorum ve bir daha okuyorum:

Arabama haciz ve yakalama emri konmuş. Taşınmaz kayıtlarım için haciz yazıları alınmış, şirketimdeki payıma haciz konmuş, ticaret sicil kaydıma haciz şerhi işletilmiş, kapıma haciz memurları dayanmış...

Kim yaptırmış bunu?

İhlas Film prodüksiyon A. Ş´nin unvan değişikliği ile adı önce İFPAŞ, devir ve birleşme ile REPAŞ ve yine unvan değişikliği ile şimdi de PROMAŞ olan şirket.

Neden yapmış?

Çünkü 2000´de TGRT isimli kanalda bir dizide oynamışım. Çok zor şartlar altında süren çekimler aylar sürmüş. Çekilen bölümler yıllar içinde defalarca tekrar tekrar yayınlanmış. Ve ben bütün bunlar olup biterken, olup bittikten sonra da paramı alamamışım. Sonunda neredeyse suç işlemişim.

Neymiş o suç?

Elimdeki sözleşmeye güvenip, bir hukuk devletinin vatandaşı olduğum inancıyla mahkemeye gitmek. Adalete inanmak. Alın terimin, bana verilip de tutulmayan sözlerin altına atılan imzaların hesabını sormak, bedelini istemek. Telifimi ödeyin demek.

Sonuç ne olmuş?

Alacaklıyken borçlu durumuna düşmüşüm... Üstelik 2001 krizinde parasızlıktan sokağa çıkamadığımız halde o günlerde benim Enver Ören´e yapmadığımı, yapamadığımı "Enver abi" nin adamları yapıvermiş. Her şeyime haciz kararı çıkartmışlar.

Nasıl yapmışlar bunu?

Önce bende kopyası, onlarda orijinali olan sözleşmeyi reddetmişler. Ben direnmiş ve kazanmışım. Bana parayı ödemişler. Ama beş yıl peşini bırakmamışlar. İtiraz üzerine itiraz etmişler. Sonra nasıl olduysa "Bu sözleşmenin aslı nerede" diye sorulmuş. Biz de "sözleşmenin en altında yazıyor ya; kopyası bizde, aslı onlarda" demişiz. Onlarsa "Valla aradık, aradık aslını bulamadık" demişler.

"Aslı yoksa dava düşer" demiş Hukuk... Dokuz yılın sonunda demiş bunu... Bana "parayı şu kadar faziyle iade et" demiş ek olarak. İtirazımın reddedildiği akşamın ertesi sabahında haciz kararları bir hışım çıkartılmış...

Çünkü Enver Ören´in şirketini bedava çalışarak, efendilik yaparak, ilahi ve hukuki adalete inanarak, sabrederek ben batırmışım ya...


***


Bir süre önce bir mide kanaması geçirdim. Ardından da toparlayamadım kendimi. "Stres olma, sakin ol, dert etme, al kızını kaç buralardan" tavsiyesiyle birkaç günlüğüne uzaklaştım. Anne baba olanlar bilirler; evladınızı her türlü sıkıntıdan uzak tutmak istersiniz ama onlar hemen anlarlar...

Kızımla kanal kıyısında oturmuş kuşları, tekneleri seyrederken telefonuma düşen o mesaj sesi birden o cennet halini bozuverdi... Okuduklarımı sindirmeye çalışırken, midemde yine bir ateşin yükselmeye başladığını hissettim. Ama kızımın yanında olmaz, onun yanında, hele ki tatilde olmaz diyerek "Hadi yürüyelim Laliş" dedim...

El ele tutuştuk... Sonra bir kafeye oturduk. O resim yaptı, ben şunları yazdım:

Çalışanları geçtim gitti ama Enver Ören´e sormak istiyorum.

Siz hukuksal düzende beni nasıl çalıştırdığınızın hesabını vermek zorunda değil misiniz? Benden imza almadıysanız, onay almadıysanız, rıza almadıysanız benim rol aldığım o dizi sizin kanalınızda nasıl yayınlandı? Telif diye bir hak olduğunu, bunu ödemek zorunda olduğunuzu ve ödeyip ödemediğinizin ispat yükümlülüğünün de size ait olduğunu bilmiyor musunuz? O zaman çıkın, defalarca yayınladığınız o bölümler için bana kaç kuruş ödediğinizi ispatlayın, ispatlayabiliyorsanız. Bedava insan çalıştırmak hangi hukukta var? Bu, vermeniz gereken yasal hesaptır... Ama görüyorum ki çalışanlarınız "nasıl olsa sorulmuyor, gerek yok" diye düşünüyor...

Gelelim diğerine... Benim mi size anımsatmam gerekirdi kul hakkı yemenin nice büyük bir günah olduğunu... Neden ve nasıl uzlaşamadığımız bir kenara, benim yüzümü kızartmaya, canımı yakmaya yönelik bu haciz işlemleri sonucu, üstelik hakkım olan parayı faizleriyle benden alırken, ben size hakkımı helal edecek miyim sizce?

Bu işin peşini bırakacak mıyım peki?

Sevgili okurlar...

Fevkalade kişisel bu mesele aslında ibretlik bir telif davasıdır.

Kötü koşullarda, sadece kendilerini kayıran sözleşmelerle, güvencesiz, geleceksiz insan çalıştıranlar mı kazanan hanesinde olacak daima? 10 yıl süren bu haklı mücadelemde "kaybeden" olmayı kendime yediremiyorum. Bu davanın peşini bırakmayacağım. O parayı son kuruşuna kadar ödeyeceğim. Ama emsal olsun bu ülkeye diye, ömrüm ve kazancım yettikçe mücadele edeceğim...

"Adaleti cenette bulursunuz, bizden alacağınız sadece karardır" diyen hukuk adamı Osman Can dilerim haklı değildir...


İclal Aydın/VATAN