ENTELLEKTÜELLERE KARŞI TETİKÇİLİK YAPAR!..ORAY EĞİN,HANGİ DENEYİMLİ GAZETECİYİ ENTELLEKTÜEL DÜŞMANLIĞI İLE SUÇLADI?..
Kendisi, edebiyat konularında kalem oynatan bir gazeteci olarak entelektüel düşmanlığı motto olarak benimsemiştir. Laf atmadığı, eleştirmediği, yerden yere vurmadığı biyografi kalmamıştır neredeyse...
Buna biyografi denir mi?
Bugünlerde iki biyografi kitabıyla haşır neşirim. Birincisi, müzik eleştirmenliğiyle tanıdığımız Naim Dilmener´in Ajda Pekkan hakkındaki "Hür Doğdum Hür Yaşarım"ı. Skandallarına girmeden, özel hayatından pek bahsetmeden Ajda´nın müzikal yolculuğunu dönemin gelişmeleri ve trendleriyle beraber anlatıyor. Eski dergilerden derlenmiş yazılar, haberler, fotoğraf albümleri de kitabın içinde yer alıyor.
Bildiğim kadarıyla Dilmener, son birkaç yıldır bununla uğraşıyordu. Hürriyet arşivinden başlayarak Ajda Pekkan´la ilgili yazılmış birçok haberi titizlikle okumuş, süperstarın hayatındaki insanlarla görüşüp notlar tutumuştu. Zaten sağlam bir arşivi de var. Ortada popüler kültürümüz adına ciddiye alınası bir iş çıkmış, emek harcanmış.
Bir diğer kitap da gazeteci Tuba Çandar´ın Murat Belge´yle yaptığı nehir söyleşiden oluşan "Bir Hayat..." Belge´yi tanımlamak için ne kadar güzel bir ad; dolu dolu bir hayattan birinci ağızdan tanıklıklar. Çandar ve Belge, bu kitabı oluşturmak için yıllardır çalışıyorlardı. Karşılıklı uzun görüşmeler yapıldı ve bir süre de bu söyleşilerin toplanıp kitap haline gelmesi için geçti. Bunun da üzerinde insan emeği var, çalışma var.
Şimdi bu iki kitaba "biyografi" diyorsak, bugünlerde çıkan Recep Tayyip Erdoğan, Deniz Baykal ve Mehmet Ağar kitaplarına ne diyeceğiz?
Özellikle ilk ikisi imzasını Hürriyet´ten tanıdığımız Sefa Kaplan´ın yazdığı kitaplar. Cep kitabı inceliğinde ve siyaset sahnesinde bugünlerde varolan figürlerin portresini çıkarmak amaçlanmış. Bu kadar zengin hayatlar nasıl böyle sıkıştırılmış, doğrusu anlamak güç.
Recep Tayyip Erdoğan´ı ele alalım: Türk siyaset sahnesinin belki de bugüne kadarki en önemli figürü. Kısa zamanda Cumhurbaşkanı olması söz konusu ve pek çok sebepten dolayı tarihte bir ilk. Ama bütün bunların ötesinde hayatında gizemini koruyan, merak edilen ve bir türlü aydınlatılmayan o kadar çok şey var ki...
Böylesi bir figürle ilgili biyografi yazılıyorsa, bu kitabın yeni bir şeyler söyleme zorunluluğu olmaz mı? Maalesef, Sefa Kaplan masabaşından sürdürdüğü gazeteciliğini biyografi yazarlığına da taşımış ve hiç uğraşmadan, zahmete girmeden, hiçbir sorunun cevabını bulmadan, aceleyle bir Erdoğan biyografisi attırmış. Gazetelerin pazar ekindeki portreler daha doyurucu.
Sefa Kaplan sıradan bir gazeteci değil. Yıllarca kitap eleştirmenliği yapmış, hatta bu alanda kendi tarzını yaratmış bir isim. Onun köşesindeki kitap tanıtımlarının en büyük özelliği, illa içinden olumsuz bir şeyin cımbızla seçilip öne çıkarılmasıdır. Gazeteciliğinde ise genellikle bu kitapların içinden aynı cımbızla seçilmiş, kimi zaman bağlamından koparılmış dedikodu-tartışmaları haber yapar ve bir anlamda entelektüellere karşı tetikçilik görevini üstlenir. Onun yazdığı haberden kimseye hayır gelmez, kısaca öyle söyleyeyim.
Kendisi, edebiyat konularında kalem oynatan bir gazeteci olarak entelektüel düşmanlığı motto olarak benimsemiştir. Laf atmadığı, eleştirmediği, yerden yere vurmadığı biyografi kalmamıştır neredeyse. Bu tercihi onun yaptığı işlerin çıtasının da ister istemez eleştirdiklerinden çok daha üstte olmasını şart koşar. Oysa bu son kitaplarında bırakın çıtayı, evrensel biyografi standartlarına uyacak hiçbir şeye rastlamak mümkün değil.
Google biyograficiliği yapmış Kaplan. "Dizin" ya da "bibliografya" bölümü olmayan bir kitap ortaya çıkmış. İçinde Ertuğrul Özkök
Bugünlerde iki biyografi kitabıyla haşır neşirim. Birincisi, müzik eleştirmenliğiyle tanıdığımız Naim Dilmener´in Ajda Pekkan hakkındaki "Hür Doğdum Hür Yaşarım"ı. Skandallarına girmeden, özel hayatından pek bahsetmeden Ajda´nın müzikal yolculuğunu dönemin gelişmeleri ve trendleriyle beraber anlatıyor. Eski dergilerden derlenmiş yazılar, haberler, fotoğraf albümleri de kitabın içinde yer alıyor.
Bildiğim kadarıyla Dilmener, son birkaç yıldır bununla uğraşıyordu. Hürriyet arşivinden başlayarak Ajda Pekkan´la ilgili yazılmış birçok haberi titizlikle okumuş, süperstarın hayatındaki insanlarla görüşüp notlar tutumuştu. Zaten sağlam bir arşivi de var. Ortada popüler kültürümüz adına ciddiye alınası bir iş çıkmış, emek harcanmış.
Bir diğer kitap da gazeteci Tuba Çandar´ın Murat Belge´yle yaptığı nehir söyleşiden oluşan "Bir Hayat..." Belge´yi tanımlamak için ne kadar güzel bir ad; dolu dolu bir hayattan birinci ağızdan tanıklıklar. Çandar ve Belge, bu kitabı oluşturmak için yıllardır çalışıyorlardı. Karşılıklı uzun görüşmeler yapıldı ve bir süre de bu söyleşilerin toplanıp kitap haline gelmesi için geçti. Bunun da üzerinde insan emeği var, çalışma var.
Şimdi bu iki kitaba "biyografi" diyorsak, bugünlerde çıkan Recep Tayyip Erdoğan, Deniz Baykal ve Mehmet Ağar kitaplarına ne diyeceğiz?
Özellikle ilk ikisi imzasını Hürriyet´ten tanıdığımız Sefa Kaplan´ın yazdığı kitaplar. Cep kitabı inceliğinde ve siyaset sahnesinde bugünlerde varolan figürlerin portresini çıkarmak amaçlanmış. Bu kadar zengin hayatlar nasıl böyle sıkıştırılmış, doğrusu anlamak güç.
Recep Tayyip Erdoğan´ı ele alalım: Türk siyaset sahnesinin belki de bugüne kadarki en önemli figürü. Kısa zamanda Cumhurbaşkanı olması söz konusu ve pek çok sebepten dolayı tarihte bir ilk. Ama bütün bunların ötesinde hayatında gizemini koruyan, merak edilen ve bir türlü aydınlatılmayan o kadar çok şey var ki...
Böylesi bir figürle ilgili biyografi yazılıyorsa, bu kitabın yeni bir şeyler söyleme zorunluluğu olmaz mı? Maalesef, Sefa Kaplan masabaşından sürdürdüğü gazeteciliğini biyografi yazarlığına da taşımış ve hiç uğraşmadan, zahmete girmeden, hiçbir sorunun cevabını bulmadan, aceleyle bir Erdoğan biyografisi attırmış. Gazetelerin pazar ekindeki portreler daha doyurucu.
Sefa Kaplan sıradan bir gazeteci değil. Yıllarca kitap eleştirmenliği yapmış, hatta bu alanda kendi tarzını yaratmış bir isim. Onun köşesindeki kitap tanıtımlarının en büyük özelliği, illa içinden olumsuz bir şeyin cımbızla seçilip öne çıkarılmasıdır. Gazeteciliğinde ise genellikle bu kitapların içinden aynı cımbızla seçilmiş, kimi zaman bağlamından koparılmış dedikodu-tartışmaları haber yapar ve bir anlamda entelektüellere karşı tetikçilik görevini üstlenir. Onun yazdığı haberden kimseye hayır gelmez, kısaca öyle söyleyeyim.
Kendisi, edebiyat konularında kalem oynatan bir gazeteci olarak entelektüel düşmanlığı motto olarak benimsemiştir. Laf atmadığı, eleştirmediği, yerden yere vurmadığı biyografi kalmamıştır neredeyse. Bu tercihi onun yaptığı işlerin çıtasının da ister istemez eleştirdiklerinden çok daha üstte olmasını şart koşar. Oysa bu son kitaplarında bırakın çıtayı, evrensel biyografi standartlarına uyacak hiçbir şeye rastlamak mümkün değil.
Google biyograficiliği yapmış Kaplan. "Dizin" ya da "bibliografya" bölümü olmayan bir kitap ortaya çıkmış. İçinde Ertuğrul Özkök