ENTELEKTÜEL MİLİSLER, MÜREKKEP YALAMIŞ TETİKÇİLER! İSMET ÖZEL'E NE DE ÇABUK ÇARPI ÇİZDİNİZ?
Medyaradar'ın usta medya analizcisi Atilla Akar şair-yazar İsmet Özel'in "Orduda değişimi AKP değil Pentagon yapıyor" açıklamasının ardından bazı yazarların hedef tahtasına oturtulmasını yorumladı.
İsmet Özel’e Ne de Çabuk Çarpı Çizdiniz?
Aydın bir günde ve kolay yetişmiyor. Aydın, onlarca yılın birikiminden, deneyiminden süzülüp gelen çok özel bir beyin. Bu “kimlik” herkese nasip olmuyor. Aydın, ortalamanın, sıradanın, vasatın her düzeyde hışmını çekerek gelişiyor, büyüyor. “Herkes gibi” düşünmediği, “herkes gibi” davranmadığı için “aydın” olabiliyor. Hazır kalıpların, sunulmuş “aidiyetler”in ötesine geçebildiği oranda kendini “var” kılabiliyor. İnandığını, “doğru bildiğini” söyleyerek “uyarıcı” vazifesini icra ediyor. Körleşmiş, aptallaşmış toplumun vicdanı, sesi, puslu, namert dönemlerin “sis çanı” olabildiği için “aydın” olabiliyor.
Bunu anlamayanlar her şey olabiliyor ama “aydın” olamıyor. Onlar bir fikrin eyyamcısı, propagandisti, bir partinin şakşakçısı olabiliyorlar ama “aydın” olamıyorlar. Onların çoğuna neredeyse her gün ekranlarda rastlıyoruz ama nedense içimizden onlara bir türlü “aydın” demek geçmiyor o yüzden. Varlıkları da yoklukları da konjonktüre bağlı geçici “siluetler” onlar. Bu toplumun entelektüel tarihinde anılmaya değer bir yerleri olmadıklarını kendileri de biliyorlar. “Aydın” olarak bir “gelecekleri” yok. Hacimleriyle orantılı olmayan bir yer kaplıyorlar. Değil yüz, bir on yıl sonra bile hatırlanacakları çok şüpheli!
O yüzden İsmet Özel’in Radikal Gazetesi’nden Ezgi Başaran’a verdiği röportajı bu duygular altında okudum. Söylediklerinin hemen çoğuna katılmadım. Katılmamak bir yana karşı olduğum, paylaşmadığım birçok yaklaşımı vardı. (Daha önceki bazı röportajları da benim için öyleydi. Hatta hepimizi irite eden bir çok “görüş”de öne sürdü.) Ancak konuşan İsmet Özel’di ve bana ne kadar “aykırı” gelirse gelsin “feyiz alabileceğim bir yan var mı” diye merakla okudum. Doğrusu bana çok “orijinal” gelen, “Hay Allah, ben bunu niye daha önce düşünemedim” diyebileceğim fazla bir yan yoktu. Ancak sanırım –benim için olmasa da- birileri için asıl “çarpıcı” dolayısıyla “rahatsız edici” olan Özel’in “Orduda değişimi AKP değil Pentagon yapıyor.” şeklindeki sözleriydi.
Ve bu sözler Özel’e “tavır almak” için yetmiş de artmış görünüyordu. Çünkü Özel aslında son zamanların “vesayet” tartışmaları içinde işin bir anlamda “bam teline” dokunmuştu. Bunun yüksek sesle ve açıkça söylenmesi bile şu an Liberal/İslami kesimin egemen “resmi” zihniyete aykırıydı. Bu ise “Tukaka” ilan edilmesi için yeterliydi ve öyle de olmuş görünüyordu nitekim…
O yüzden İsmet Özel’e karşı bir “saldırı” kampanyası başlatıldı. Dün onu taparcasına yüceltenler bugün değersizleştirmek için ellerinden geleni yapıyorlardı. İsmet Özel İslami saflara aslında “soldan gelen” bir aydındı. (Bence hamurunda “sol” olduğu için bu kadar “parlak” bir isme ve üne ulaşabildi o başka!) Onlarda bağırlarına bastılar ve bir anda İslami kesimin “devşirme” de olsa en önemli aydınları arasında yer aldı. Ancak İsmet Özel nerede dursa veya nereden nereye “geçse” öncelikle bir aydındı ve bu hazır kalıplara sığamazdı. Zaten Özel –dün sola olduğu gibi- bugünde İslami kesime ve onun iktidarına yönelik eleştiriler yöneltebiliyorsa bu hasleti dolayısıyladır. Nerede olursa olsun sırf bu “duruşu” dahi yeter de artar bile…
Dün bu ülkede devlet aydın kıyımının baş müsebbibi idi. Aydınlara çektirmediğini bırakmadı. Kendi gibi düşünmeyen tüm aydınları aç işsiz, sefil bıraktı. Hapislere tıktı, işkenceler etti, sürgünlere yolladı, kitaplarını yasakladı. Yetmedi kör kurşunlara hedef etti. Onları toplum gözünde “siyasal vebalı” ilan etti, damgaladı. İsimlerinin anılmasına bile tahammül etmedi. Başının üstünde tutup, pamuklarla sarıp sarmalayacağı yerde yerlerde süründürdü. Bir lafından dolayı çektirmediğini bırakmadı. Fişledi, izledi, karaladı. Düşünceyi “suç”, düşünme çabasını “tehlikeli” buldu.
Devlet şimdi bunları yapmıyor. Daha doğrusu “kabaca” yapmıyor. Artık daha inceltilmiş, “hukuki” formüllerini bulmuş vaziyette. Diğer yandan ihtiyacı da yok aslında. Onun yerine yetiştirdiği sözüm ona “entelektüel milisleri”, “mürekkep yalamış tetikçileri” bu işi görüyor. İtibar infazları, gelişigüzel suçlamalar, hakaretler, damgalamalar gırla gidiyor. Egemen eğilime bir milim bile aykırı bir laf etseniz onlar hemen harekete geçiyor ve sizi doğduğunuza pişman ediyor. Misyonları bu kısaca…
İşte şimdi İsmet Özel de aynı muameleye tabi kalıyor. Ne “faşistliği”, ne “içe kapanmacılığı”, ne “ulusalcılığı” hatta ne de “Ergenekonculuğu” kalıyor. Etiketlemeler gırla gidiyor. Ve bunu sırf –doğru veya yanlış- düşüncelerini açıkladığı ve bu düşünceler “resmi klişe”ye uymadığı için reva görülüyor. Geçmiş mesailerinin yüzü suyu hürmetine de olsa en ufak bir saygı dahi beslenmiyor.
Dahası bir aydının düşünce açıklama hakkının en tabii hakkı olduğunu bile unutmuş görünüyorlar. Tıpkı dün solda iken yapıldığı gibi bir “dönek”, bir “hain” bir “itirafçı” muamelesi çekiyorlar. Linç etmeye hazırlar. Oysa Özel sadece bu ülkenin en parlak şairlerinden, aydınlarından biri. Şimdi ne birikimiyle, ne duruşu ne de aydın özellikleriyle onun tırnağı bile olamayacaklar birer “vazifeli” gibi Özel’e saldırıp duruyorlar. Sanki onlarla aynı cümleleri papağan gibi tekrarlamaya mecburmuş gibi Özel. O yüzden başka aydınların “en aykırı” hatta “saçma” gibi gelen görüşlerine katlanamayanlar “aydın”da olamazlar zaten. Kendilerine ne derlerse desinler reel olarak “yasakçı”dırlar…
Bu entelektüel görünümlü bir “düşünce terörü”dür. Susturma vazifesinin devlet elinden “sivil” ellere kaydırılması operasyonudur. Artık “resmi çizgi”ye aykırı görüş beyan herkes bu zıpçıktı milislerin psikolojik, zihinsel yıldırma ve susturma çabasının muhatabıdır. Onlar bunun için beslenip, el üstünde tutuluyorlar. Varlık gerekçeleri tümüyle bu…
Bu gibilere İsmet Özel’in “Mataramda Tuzlu Su” şiirini okumalarını tavsiye ederim. Oradaki “…rençberlerin o rahat ve oturmuş lehçesinden tiksinirim/ boynumda
bana yargı yükleyenlerin utançlarından yapılma mücevherler/ sırtımda sağır kantarı gizli bilgilerin/ mataramdaki suya tuz ekledim, azığım yok/ uzun yola çıkmaya hüküm giydim.” dizeleri adeta onlara nazire olsun diye söylenmiş gibi duruyor…
Bu nasıl bir insan ve aydın harcama hızarıdır anlayamadım. Hayret! İsmet Özel’in üzerini bir çırpıda nasıl da çiziverdiniz böyle?..
Atilla AKAR
Aydın bir günde ve kolay yetişmiyor. Aydın, onlarca yılın birikiminden, deneyiminden süzülüp gelen çok özel bir beyin. Bu “kimlik” herkese nasip olmuyor. Aydın, ortalamanın, sıradanın, vasatın her düzeyde hışmını çekerek gelişiyor, büyüyor. “Herkes gibi” düşünmediği, “herkes gibi” davranmadığı için “aydın” olabiliyor. Hazır kalıpların, sunulmuş “aidiyetler”in ötesine geçebildiği oranda kendini “var” kılabiliyor. İnandığını, “doğru bildiğini” söyleyerek “uyarıcı” vazifesini icra ediyor. Körleşmiş, aptallaşmış toplumun vicdanı, sesi, puslu, namert dönemlerin “sis çanı” olabildiği için “aydın” olabiliyor.
Bunu anlamayanlar her şey olabiliyor ama “aydın” olamıyor. Onlar bir fikrin eyyamcısı, propagandisti, bir partinin şakşakçısı olabiliyorlar ama “aydın” olamıyorlar. Onların çoğuna neredeyse her gün ekranlarda rastlıyoruz ama nedense içimizden onlara bir türlü “aydın” demek geçmiyor o yüzden. Varlıkları da yoklukları da konjonktüre bağlı geçici “siluetler” onlar. Bu toplumun entelektüel tarihinde anılmaya değer bir yerleri olmadıklarını kendileri de biliyorlar. “Aydın” olarak bir “gelecekleri” yok. Hacimleriyle orantılı olmayan bir yer kaplıyorlar. Değil yüz, bir on yıl sonra bile hatırlanacakları çok şüpheli!
O yüzden İsmet Özel’in Radikal Gazetesi’nden Ezgi Başaran’a verdiği röportajı bu duygular altında okudum. Söylediklerinin hemen çoğuna katılmadım. Katılmamak bir yana karşı olduğum, paylaşmadığım birçok yaklaşımı vardı. (Daha önceki bazı röportajları da benim için öyleydi. Hatta hepimizi irite eden bir çok “görüş”de öne sürdü.) Ancak konuşan İsmet Özel’di ve bana ne kadar “aykırı” gelirse gelsin “feyiz alabileceğim bir yan var mı” diye merakla okudum. Doğrusu bana çok “orijinal” gelen, “Hay Allah, ben bunu niye daha önce düşünemedim” diyebileceğim fazla bir yan yoktu. Ancak sanırım –benim için olmasa da- birileri için asıl “çarpıcı” dolayısıyla “rahatsız edici” olan Özel’in “Orduda değişimi AKP değil Pentagon yapıyor.” şeklindeki sözleriydi.
Ve bu sözler Özel’e “tavır almak” için yetmiş de artmış görünüyordu. Çünkü Özel aslında son zamanların “vesayet” tartışmaları içinde işin bir anlamda “bam teline” dokunmuştu. Bunun yüksek sesle ve açıkça söylenmesi bile şu an Liberal/İslami kesimin egemen “resmi” zihniyete aykırıydı. Bu ise “Tukaka” ilan edilmesi için yeterliydi ve öyle de olmuş görünüyordu nitekim…
O yüzden İsmet Özel’e karşı bir “saldırı” kampanyası başlatıldı. Dün onu taparcasına yüceltenler bugün değersizleştirmek için ellerinden geleni yapıyorlardı. İsmet Özel İslami saflara aslında “soldan gelen” bir aydındı. (Bence hamurunda “sol” olduğu için bu kadar “parlak” bir isme ve üne ulaşabildi o başka!) Onlarda bağırlarına bastılar ve bir anda İslami kesimin “devşirme” de olsa en önemli aydınları arasında yer aldı. Ancak İsmet Özel nerede dursa veya nereden nereye “geçse” öncelikle bir aydındı ve bu hazır kalıplara sığamazdı. Zaten Özel –dün sola olduğu gibi- bugünde İslami kesime ve onun iktidarına yönelik eleştiriler yöneltebiliyorsa bu hasleti dolayısıyladır. Nerede olursa olsun sırf bu “duruşu” dahi yeter de artar bile…
Dün bu ülkede devlet aydın kıyımının baş müsebbibi idi. Aydınlara çektirmediğini bırakmadı. Kendi gibi düşünmeyen tüm aydınları aç işsiz, sefil bıraktı. Hapislere tıktı, işkenceler etti, sürgünlere yolladı, kitaplarını yasakladı. Yetmedi kör kurşunlara hedef etti. Onları toplum gözünde “siyasal vebalı” ilan etti, damgaladı. İsimlerinin anılmasına bile tahammül etmedi. Başının üstünde tutup, pamuklarla sarıp sarmalayacağı yerde yerlerde süründürdü. Bir lafından dolayı çektirmediğini bırakmadı. Fişledi, izledi, karaladı. Düşünceyi “suç”, düşünme çabasını “tehlikeli” buldu.
Devlet şimdi bunları yapmıyor. Daha doğrusu “kabaca” yapmıyor. Artık daha inceltilmiş, “hukuki” formüllerini bulmuş vaziyette. Diğer yandan ihtiyacı da yok aslında. Onun yerine yetiştirdiği sözüm ona “entelektüel milisleri”, “mürekkep yalamış tetikçileri” bu işi görüyor. İtibar infazları, gelişigüzel suçlamalar, hakaretler, damgalamalar gırla gidiyor. Egemen eğilime bir milim bile aykırı bir laf etseniz onlar hemen harekete geçiyor ve sizi doğduğunuza pişman ediyor. Misyonları bu kısaca…
İşte şimdi İsmet Özel de aynı muameleye tabi kalıyor. Ne “faşistliği”, ne “içe kapanmacılığı”, ne “ulusalcılığı” hatta ne de “Ergenekonculuğu” kalıyor. Etiketlemeler gırla gidiyor. Ve bunu sırf –doğru veya yanlış- düşüncelerini açıkladığı ve bu düşünceler “resmi klişe”ye uymadığı için reva görülüyor. Geçmiş mesailerinin yüzü suyu hürmetine de olsa en ufak bir saygı dahi beslenmiyor.
Dahası bir aydının düşünce açıklama hakkının en tabii hakkı olduğunu bile unutmuş görünüyorlar. Tıpkı dün solda iken yapıldığı gibi bir “dönek”, bir “hain” bir “itirafçı” muamelesi çekiyorlar. Linç etmeye hazırlar. Oysa Özel sadece bu ülkenin en parlak şairlerinden, aydınlarından biri. Şimdi ne birikimiyle, ne duruşu ne de aydın özellikleriyle onun tırnağı bile olamayacaklar birer “vazifeli” gibi Özel’e saldırıp duruyorlar. Sanki onlarla aynı cümleleri papağan gibi tekrarlamaya mecburmuş gibi Özel. O yüzden başka aydınların “en aykırı” hatta “saçma” gibi gelen görüşlerine katlanamayanlar “aydın”da olamazlar zaten. Kendilerine ne derlerse desinler reel olarak “yasakçı”dırlar…
Bu entelektüel görünümlü bir “düşünce terörü”dür. Susturma vazifesinin devlet elinden “sivil” ellere kaydırılması operasyonudur. Artık “resmi çizgi”ye aykırı görüş beyan herkes bu zıpçıktı milislerin psikolojik, zihinsel yıldırma ve susturma çabasının muhatabıdır. Onlar bunun için beslenip, el üstünde tutuluyorlar. Varlık gerekçeleri tümüyle bu…
Bu gibilere İsmet Özel’in “Mataramda Tuzlu Su” şiirini okumalarını tavsiye ederim. Oradaki “…rençberlerin o rahat ve oturmuş lehçesinden tiksinirim/ boynumda
bana yargı yükleyenlerin utançlarından yapılma mücevherler/ sırtımda sağır kantarı gizli bilgilerin/ mataramdaki suya tuz ekledim, azığım yok/ uzun yola çıkmaya hüküm giydim.” dizeleri adeta onlara nazire olsun diye söylenmiş gibi duruyor…
Bu nasıl bir insan ve aydın harcama hızarıdır anlayamadım. Hayret! İsmet Özel’in üzerini bir çırpıda nasıl da çiziverdiniz böyle?..
Atilla AKAR