Engin Ardıç'a okur temsilcisi de kızdı! "Ombudsman olduğum günden beri..."
Sabah Okur Temsilcisi İbrahim Altay, Engin Ardıç’ın gazileri aşağılayan yazısına gelen tepkileri köşesine taşıdı.
Sabah gazetesi okur temsilcisi İbrahim Altay, Sabah gazetesi yazarı Engin Ardıç’ın Gazileri aşağılayan yazısına gelen tepkileri köşesine taşıdı.
İbrahim Altay’ın yazısının ilgili bölümü şöyle:
“Engin Ardıç'ın Çakma Gaziler başlıklı yazısı okurlarımızı üzdü, onlarca, hatta yüzlerce çağrı, e-posta geldi.
Ombudsman olduğum günden beri herhangi bir haber ya da yazı hakkında bu kadar yoğun ve kitlesel bir tepkiye muhatap olmamıştım. Gazilerimizin barışta da savaşta olduğu gibi iyi örgütlendiklerini görmek beni sevindirdi.
Kimi gazilerimiz ve okurlarımız telefon açmakla ve e-posta göndermekle yetinmediler. Türkiye Muharip Gaziler Derneği üyeleri başta olmak üzere gazetenin önünde toplandılar. Tepkilerini toplanarak ve bildiri okuyarak da gösterdiler.
***
Geçtiğimiz ay da benzer bir olay olmuştu. Eğitimcilerin üye olduğu bir sendika Şeref Oğuz'un öğretmenler hakkındaki yazısı nedeniyle gazetenin önünde protesto etkinliği düzenlemişti.
Her iki olayda da gerek gazete güvenliği, gerekse emniyet güçleri okurlarımızın bu demokratik haklarını en iyi şekilde kullanmaları için gerekli ortamı hazırladılar. Hiçbir şekilde engel olmaya çalışmadılar.
Hatta yazılı hale getirilen taleplerini alarak, ilgililere ulaştırdılar.
Kendilerini kutluyorum.
***
Protesto için gazetenin önünde toplanan gazilerimizin yanına gittim, kendilerini dinledim. Engin Ardıç'ın yazısındaki şu cümlelerle başlayan ifadelerin kendilerini incittiğini belirttiler:
"Her milli bayramda piyasaya çıkan 'malul gazilere' getirecektim sözü... Geçen gün gene ortalıkta görüldüler. Kalpak, ay yıldız, madalya, palaska, çakaralmaz tabanca, kama, bomba, velhasıl her şey yerli yerinde..."
"Efendim işte Kore falan diyeceksiniz. Kore'nin, hatta Kıbrıs'ın kalpakla, cumhuriyetle, bayramıyla ne ilgisi var."
***
Gazilerimiz bir basın duyurusu hazırlamışlardı.
Bu duyuruda Engin Ardıç 'gazinin kim olduğunu, nasıl gazi olunduğunu bilmemekle' itham ediliyordu.
Elbette gaziliğin 'resmi' tanımı kastediliyordu. Buna göre:
"Gazi, bir muharebeye girip sağ ve muzaffer şekilde dönenlere verilen unvandır. Kolu, bacağı kopmuş; herhangi bir uzvunu kaybetmiş olan gazilere malul gazi, sağlam olanlarına da muharip gazi denir."
Protestocular arasında Kore'de savaşmış, Kıbrıs Barış Harekâtı'na katılmış, terörle mücadele ederken yaralanmış okurlarımız da vardı.
Yazının kendilerini incittiğini, haksızlığa uğramış hissettiklerini söylediler.
***
Ardıç'ın yazısının daha ziyade kıyafetle ilgili olduğunu, ortak sembollerin siyasileştirilmesine yönelik bir eleştiri olduğunu söylediğimde ise bu yorumun bilgi eksikliğinden kaynaklandığını söylediler.
Muharip Gaziler Derneği Yönetim Kurulu üyesi Oktay Yoluak 28 Kasım 1996'da Resmi Gazete'de yayımlanan bir yönetmelik değişikliğini paylaştı benimle. Buna göre:
"Milli bayram ve kurtuluş günlerinde Kuvva-i Milliye'yi, Türkiye Muharip Gaziler Derneği'nin savaşa iştirak etmiş üyeleri temsil eder. Törene katılacak bu Dernek mensupları EK-A'daki özel kıyafeti giyer."
"Madalya ve nişan sahipleri, madalya ve nişanlarını takabilirler."
Yani, Ardıç'ın yazısında kama, tabanca, bomba şeklinde latife ederek belirttiği unsurlar hariç bu kıyafet bir tören ve temsil kıyafeti.
***
Gazilerimizin tepki gösterdikleri bölümlerden biri de 15 Temmuz gazileri ile diğer gazileri 'kıyafet' bakımından karşılaştırdığı bölümdü.
Gazilerimiz, "Engin Ardıç 15 Temmuz gazilerini örnek vererek bizler ile o gaziler arasında ayrım yapmaktadır" dediler.
"Arkadaşlarımız arasında 15 Temmuz'daki darbe girişimine direnip bir kez daha gazi olanlar var" diyerek eklediler.
Buradan duyurmuş olayım.
***
Şimdi medya siteleri bu yazıyı alarak "Sabah ombudsmanı İbrahim Altay, gazetesinin yazarına şöyle çaktı, böyle çaktı" diye haber yapmak isteyecekler.
Peşinen belirteyim. Köşe yazıları, bazı istisnai durumlar dışında, ombudsmanın denetimine kapalıdır.
Benim burada yaptığım zaten okurlara ait olan bu köşeyi onların görüşlerine tahsis etmekten, kendilerini ifade etmelerine imkân sağlamaktan ibarettir.”
İbrahim Altay’ın yazısının ilgili bölümü şöyle:
“Engin Ardıç'ın Çakma Gaziler başlıklı yazısı okurlarımızı üzdü, onlarca, hatta yüzlerce çağrı, e-posta geldi.
Ombudsman olduğum günden beri herhangi bir haber ya da yazı hakkında bu kadar yoğun ve kitlesel bir tepkiye muhatap olmamıştım. Gazilerimizin barışta da savaşta olduğu gibi iyi örgütlendiklerini görmek beni sevindirdi.
Kimi gazilerimiz ve okurlarımız telefon açmakla ve e-posta göndermekle yetinmediler. Türkiye Muharip Gaziler Derneği üyeleri başta olmak üzere gazetenin önünde toplandılar. Tepkilerini toplanarak ve bildiri okuyarak da gösterdiler.
***
Geçtiğimiz ay da benzer bir olay olmuştu. Eğitimcilerin üye olduğu bir sendika Şeref Oğuz'un öğretmenler hakkındaki yazısı nedeniyle gazetenin önünde protesto etkinliği düzenlemişti.
Her iki olayda da gerek gazete güvenliği, gerekse emniyet güçleri okurlarımızın bu demokratik haklarını en iyi şekilde kullanmaları için gerekli ortamı hazırladılar. Hiçbir şekilde engel olmaya çalışmadılar.
Hatta yazılı hale getirilen taleplerini alarak, ilgililere ulaştırdılar.
Kendilerini kutluyorum.
***
Protesto için gazetenin önünde toplanan gazilerimizin yanına gittim, kendilerini dinledim. Engin Ardıç'ın yazısındaki şu cümlelerle başlayan ifadelerin kendilerini incittiğini belirttiler:
"Her milli bayramda piyasaya çıkan 'malul gazilere' getirecektim sözü... Geçen gün gene ortalıkta görüldüler. Kalpak, ay yıldız, madalya, palaska, çakaralmaz tabanca, kama, bomba, velhasıl her şey yerli yerinde..."
"Efendim işte Kore falan diyeceksiniz. Kore'nin, hatta Kıbrıs'ın kalpakla, cumhuriyetle, bayramıyla ne ilgisi var."
***
Gazilerimiz bir basın duyurusu hazırlamışlardı.
Bu duyuruda Engin Ardıç 'gazinin kim olduğunu, nasıl gazi olunduğunu bilmemekle' itham ediliyordu.
Elbette gaziliğin 'resmi' tanımı kastediliyordu. Buna göre:
"Gazi, bir muharebeye girip sağ ve muzaffer şekilde dönenlere verilen unvandır. Kolu, bacağı kopmuş; herhangi bir uzvunu kaybetmiş olan gazilere malul gazi, sağlam olanlarına da muharip gazi denir."
Protestocular arasında Kore'de savaşmış, Kıbrıs Barış Harekâtı'na katılmış, terörle mücadele ederken yaralanmış okurlarımız da vardı.
Yazının kendilerini incittiğini, haksızlığa uğramış hissettiklerini söylediler.
***
Ardıç'ın yazısının daha ziyade kıyafetle ilgili olduğunu, ortak sembollerin siyasileştirilmesine yönelik bir eleştiri olduğunu söylediğimde ise bu yorumun bilgi eksikliğinden kaynaklandığını söylediler.
Muharip Gaziler Derneği Yönetim Kurulu üyesi Oktay Yoluak 28 Kasım 1996'da Resmi Gazete'de yayımlanan bir yönetmelik değişikliğini paylaştı benimle. Buna göre:
"Milli bayram ve kurtuluş günlerinde Kuvva-i Milliye'yi, Türkiye Muharip Gaziler Derneği'nin savaşa iştirak etmiş üyeleri temsil eder. Törene katılacak bu Dernek mensupları EK-A'daki özel kıyafeti giyer."
"Madalya ve nişan sahipleri, madalya ve nişanlarını takabilirler."
Yani, Ardıç'ın yazısında kama, tabanca, bomba şeklinde latife ederek belirttiği unsurlar hariç bu kıyafet bir tören ve temsil kıyafeti.
***
Gazilerimizin tepki gösterdikleri bölümlerden biri de 15 Temmuz gazileri ile diğer gazileri 'kıyafet' bakımından karşılaştırdığı bölümdü.
Gazilerimiz, "Engin Ardıç 15 Temmuz gazilerini örnek vererek bizler ile o gaziler arasında ayrım yapmaktadır" dediler.
"Arkadaşlarımız arasında 15 Temmuz'daki darbe girişimine direnip bir kez daha gazi olanlar var" diyerek eklediler.
Buradan duyurmuş olayım.
***
Şimdi medya siteleri bu yazıyı alarak "Sabah ombudsmanı İbrahim Altay, gazetesinin yazarına şöyle çaktı, böyle çaktı" diye haber yapmak isteyecekler.
Peşinen belirteyim. Köşe yazıları, bazı istisnai durumlar dışında, ombudsmanın denetimine kapalıdır.
Benim burada yaptığım zaten okurlara ait olan bu köşeyi onların görüşlerine tahsis etmekten, kendilerini ifade etmelerine imkân sağlamaktan ibarettir.”