ENGİN ARDIÇ´A GÖRE MAGAZİNCİLER HEM "SALAK", HEM DE "BİLGİSİZ"
Akşam yazarı Engin Ardıç magazin gazetecilerini hedef alan yazısında "Magazinin bir özelliği, büyük ölçüde yalana dayanmasıdır.Yazılanların yüzde doksanı ya abartma ya da düpedüz yalandır" dedi.Ardıç´a göre magazinciler hem salak, hem de bilgisiz.
"Yakalandı" muhabbeti
Magazin, hayatın ve gündelik olayların "hafif" yanını ele alır. Orada, İsrail ordusunun saldırısı değil, "tanka yaslanmış sereserpe güneşlenen güzel asker Rebeka" önem taşır.
Hele o Rebeka ile tankın komutanı başçavuş Avram arasında ilişki de varsa, haber tadından yenmez. Yoksa da hemen uydurulur o ilişki, en azından haberi okuyacak çemişin o yönde bir hisse kapılması, öyle düşünmesi sağlanır. Ayaktakımına "o taretin altında kimbilir ne filmler dönüyordur abi" dedirtilecektir. Bu takım elbette "taret" terimini de bilmez ama "tankın içi" kavramı yeterlidir.
İnsanların büyük çoğunluğu "ağır olsa ne yazar" kategorisine girdiğinden, onlar için yalnızca hayatın hafif yanı gerçektir. Dolayısıyla, magazin onlar için bir "yan konu" değil, ilk ve tek ve asıl gerçekliktir.
Magazin, kaliteli de yapılabilir, müptezel de. Dozunu, gerek okuyucunun, gerek gazetecinin düzeyi belirler.
Türkiye´de her ikisi de epeyce düşüktür.
Aslına bakarsanız, magazinle ilgilenmek için önşart, entellektüel olmamaktır.
Çünkü hangi mankenin hangi işadamıyla yatıp kalktığı, kendi yakın çevrelerinden başka hiçkimseye birşey söylememek gerektir. Bunun çetelesi, ya çok abazanların, ya da çok salakların meşgalesi olabilir.
Bu şekliyle magazin, düşük eğitim ve zekâ düzeyi gerektirir ki, her ikisi de aziz okur kitlesi ve necip matbuatta yaygındır.
Bir zamanlar ülkemizde Yalçın Pekşen dostumuz eliyle "sol magazin" de yapıldı ama bu, "Küçük Emrah´ın ne kadar Mozart bilmediği" gibi küçümseyici bir perspektif üzerine kuruldu. Yani, aydınlara, aydın olmayanlarla dalga geçme olanağı sağlandı. Gene de faydası olmadı değil sol magazinin, solcu geçinenler, kendi "gettoları" dışında "böyle bir hayat da olduğunu" gördüler.
Fakat yürümedi. Kitle, pespayelik seviyordu. Magazinin düzeylisi bile ağır kaçıyordu. Mozart bilmeyen Emrah´a gülmek, kızmak, ya da acımak için önce o Mozart´ın okuyucu tarafından tanınması şarttı.
Magazinin diğer bir özelliği, büyük ölçüde yalana dayanmasıdır. Yazılanların yüzde doksanı ya abartma ya da düpedüz yalandır. Tıpkı, spor servislerinin de futbolcu transferi haberlerinde yaptıkları gibi.
Fakat okuyucuda da "okuduğuna inanma eğilimi" vardır ve yarın biri çıkıp benim eşcinsel, hırsız ya da CIA ajanı olduğumu yazsa, buna inanmaya gönüllü birçok budala bulunur.
Türkiye´de uygulanan şekliyle magazin, seks dürtüleri ve bu inanma ihtiyacı üzerine geliştirilir.
Burada seks, daha ziyade, kenar mahallelerin eğitimsiz ve sorunlu kızlarını kışkırtmaya yöneliktir. Erkeklere de çıplak kadın gösterilir.
Örneğin genç, bekâr, sağlıklı ve özgür bir kadın, genç, bekâr, sağlıklı ve özgür bir adamla yemek yerken görüntülenirse, bu "yakalandı" olarak verilir, çünkü haberi tüketecek olan zavallının babası ona bu tür gezmeleri yasaklamıştır, dolayısıyla bu olsa olsa bir yakalanma, yani suçüstü durumu olarak algılanabilir onun kafacığında... Aynı yakalanma durumu, "kumsalda ya da teknede meme gösterenler" için de geçerlidir, çünkü varoş kızının, bırakın memeyi, saçını göstermesi bile yasaktır. Bodrum´a gitmek ya da tekneye binmek de, düşler ötesi...
Magazin, hayatın ve gündelik olayların "hafif" yanını ele alır. Orada, İsrail ordusunun saldırısı değil, "tanka yaslanmış sereserpe güneşlenen güzel asker Rebeka" önem taşır.
Hele o Rebeka ile tankın komutanı başçavuş Avram arasında ilişki de varsa, haber tadından yenmez. Yoksa da hemen uydurulur o ilişki, en azından haberi okuyacak çemişin o yönde bir hisse kapılması, öyle düşünmesi sağlanır. Ayaktakımına "o taretin altında kimbilir ne filmler dönüyordur abi" dedirtilecektir. Bu takım elbette "taret" terimini de bilmez ama "tankın içi" kavramı yeterlidir.
İnsanların büyük çoğunluğu "ağır olsa ne yazar" kategorisine girdiğinden, onlar için yalnızca hayatın hafif yanı gerçektir. Dolayısıyla, magazin onlar için bir "yan konu" değil, ilk ve tek ve asıl gerçekliktir.
Magazin, kaliteli de yapılabilir, müptezel de. Dozunu, gerek okuyucunun, gerek gazetecinin düzeyi belirler.
Türkiye´de her ikisi de epeyce düşüktür.
Aslına bakarsanız, magazinle ilgilenmek için önşart, entellektüel olmamaktır.
Çünkü hangi mankenin hangi işadamıyla yatıp kalktığı, kendi yakın çevrelerinden başka hiçkimseye birşey söylememek gerektir. Bunun çetelesi, ya çok abazanların, ya da çok salakların meşgalesi olabilir.
Bu şekliyle magazin, düşük eğitim ve zekâ düzeyi gerektirir ki, her ikisi de aziz okur kitlesi ve necip matbuatta yaygındır.
Bir zamanlar ülkemizde Yalçın Pekşen dostumuz eliyle "sol magazin" de yapıldı ama bu, "Küçük Emrah´ın ne kadar Mozart bilmediği" gibi küçümseyici bir perspektif üzerine kuruldu. Yani, aydınlara, aydın olmayanlarla dalga geçme olanağı sağlandı. Gene de faydası olmadı değil sol magazinin, solcu geçinenler, kendi "gettoları" dışında "böyle bir hayat da olduğunu" gördüler.
Fakat yürümedi. Kitle, pespayelik seviyordu. Magazinin düzeylisi bile ağır kaçıyordu. Mozart bilmeyen Emrah´a gülmek, kızmak, ya da acımak için önce o Mozart´ın okuyucu tarafından tanınması şarttı.
Magazinin diğer bir özelliği, büyük ölçüde yalana dayanmasıdır. Yazılanların yüzde doksanı ya abartma ya da düpedüz yalandır. Tıpkı, spor servislerinin de futbolcu transferi haberlerinde yaptıkları gibi.
Fakat okuyucuda da "okuduğuna inanma eğilimi" vardır ve yarın biri çıkıp benim eşcinsel, hırsız ya da CIA ajanı olduğumu yazsa, buna inanmaya gönüllü birçok budala bulunur.
Türkiye´de uygulanan şekliyle magazin, seks dürtüleri ve bu inanma ihtiyacı üzerine geliştirilir.
Burada seks, daha ziyade, kenar mahallelerin eğitimsiz ve sorunlu kızlarını kışkırtmaya yöneliktir. Erkeklere de çıplak kadın gösterilir.
Örneğin genç, bekâr, sağlıklı ve özgür bir kadın, genç, bekâr, sağlıklı ve özgür bir adamla yemek yerken görüntülenirse, bu "yakalandı" olarak verilir, çünkü haberi tüketecek olan zavallının babası ona bu tür gezmeleri yasaklamıştır, dolayısıyla bu olsa olsa bir yakalanma, yani suçüstü durumu olarak algılanabilir onun kafacığında... Aynı yakalanma durumu, "kumsalda ya da teknede meme gösterenler" için de geçerlidir, çünkü varoş kızının, bırakın memeyi, saçını göstermesi bile yasaktır. Bodrum´a gitmek ya da tekneye binmek de, düşler ötesi...