EMRİN OLUR SAYIN BAŞBAKAN! BAŞBAKAN'IN O SÖZLERİNE HASAN CEMAL'DEN SERT TEPKİ!

Milliyet gazetesi yazarı Hasan Cemal, Başbakan Erdoğan'la ilgili zehir zemberek bir yazı yazdı.

İşte Hasan Cemal’İn o yazısı...

Emrin olur Sayın Başbakan!


Venedik’te, Harry’s Bar’da yazıyorum bu yazıyı...
Yine o benim malum klişe:
Yıllar ne çabuk geçiyor!
Hemingway’in barına ilk kez 1984’te uğramıştım. O tarihlerde Cumhuriyet’in genel yayın yönetmeniydim.
Edebi yanı ağır basan bir konferansa her nasılsa davet edilmiş, TRT’de yasaklanmış sözcükler üzerinden bizim memlekette geçerli sansür ve ifade özgürlüğü düzenini anlatmaya çalışmıştım.
Yasak sözcükler iki eleştirmenin, Frankfurter Allgemeine Zeitung’dan Alman edebiyatının ‘Papa’sı sayılan Marcel Reich-Ranicki’yle Die Zeit’dan Fritz Raddatz’ın ilgisini çekmişti.
Harry’s Bar’da buluşmuştuk.
Özellikle Reich-Ranicki, Hitler döneminden başlayarak sözcüklerin özgürce uçuştuğu ortamları yakalamanın ve ifade özgürlüğüne açılan yollarda yürümenin hiç de kolay olmadığını yalın bir dille anlatmıştı.
Çeyrek yüzyıldan fazla geçmiş...
Öğleden sonraydı. Harry’s Bar’da tenha bir köşeye çekildim, MacBook’umu açtım. Yalnız başıma düşündüm sansürle ifade özgürlüğünü, bizim medyadaki ‘devlete hizmet arzı’nı...
Başbakan Erdoğan’ın patron ve yöneticilerle yaptığı medya toplantısının, bana anlatılan benimle de ilgili bazı bölümleri bir film şeridi gibi gözümün önünden aktı gitti.
Tatile çıkarken Tayyip Erdoğan’ın bir cümlesi manşetlerdeydi:
“O arkadaşların KCK konusunda kendilerini gözden geçirmeleri lazım.”

KANDİL YASAĞI...
Erdoğan’ın bu sözünü okuyunca bir yazı yazmak geldi içimden:
Emrin olur Sayın Başbakan!
Haklısınız.
Titreyip kendimize gelmemiz şart. ‘Terör propagandası’na alet olmaktan kurtulmak lazım.
Örneğin, gazeteci milletinin Kandil’e gitmesi de yasaklanmalı.
Kandil seferlerini kitap yazarak ‘paraya tahvil etmeye kalkanlar’ ise mutlaka aforoz edilmeli, derhal hapsi boylamalı!
Lütfen bunu da buyurun:
Artık Kürt sorununa ilişkin yazılar, ‘Kahrolsun PKK, kahrolsun KCK!’ diye başlasın, bitsin.
Hâlâ öyle mi bilmiyorum. Lübnan basınında bir zamanlar Cemal Paşa’nın adı geçtiğinde başına mutlaka kan içici eklenirdi.
Beyrut’ta, bir Cemal Paşa yazısında kan içici sıfatını unuttuğu için hakkında dava açılmış kıdemli bir gazeteciyle tanışmıştım 2000 yılında...
İşte bundan böyle bizde de artık Öcalan’ın başına bebek katili, Karayılan’ın başına terörist başı, PKK’nın başına kanlı terör örgütü diye eklemeyi kanunla zorunlu kılmak ve buna uymayanları da hapse atmaktır doğru olan...
Sayın Başbakan;
Şu da aklıma gelmiyor değil.
KCK, PKK konularında devletimize, hükümetimize en iyi hizmet arz eden medya patronlarını, genel yayın yönetmenlerini ve de gazetecileri her ay gazetelerin birinci sayfalarından ayın enleri olarak şöyle fiyakalı fotoğraflarıyla bir güzel anons etmeliyiz.
Böyle bir geleneği başlatmak için de emir buyurabilirsiniz!
Bu sayede, aramızda her nasılsa kötü yola düşmüş gazeteci milleti de bu güzel örneklerle kötü adam olmaktan kurtulurlar.

YA BAŞBAKAN’DAN
YA TERÖRDEN
YANA MI OLMAK?..
Sonra vazgeçtim böyle bir yazıdan.
Bizim memleket tuhaftır.
“Emrin olur Sayın Başbakan!” yazısı ciddiye de alınabilir diye düşündüm.
Daha düz bir yazıda karar kıldım.
“Görüşlerini gözden geçirmesi gereken ben değilim, sizsiniz Sayın Başbakan” diye başlayan...
“Kürt sorunu, PKK ve KCK konusunda Başbakan olarak sizin yanlışlarınızı eleştirmek şiddet ve terörden yana olmak değildir” diye başlayan...
“Sizin Başbakan olarak hararetle savunduğunuz KCK operasyonlarını, KCK davasını eleştirmek, KCK’ya sahip çıkmak değildir” diye başlayan...
“Sayın Başbakan, ‘Ya benden yanasın ya da terörden...’ taktiği fazlasıyla aşınmıştır; bu yolla sizi eleştirenlerin altındaki halıyı çekemezsiniz” diye başlayan...

PKK TEMSİLCİSİYLE
BAŞBAKAN’IN
ÖZEL TEMSİLCİSİ!
“Sayın Başbakan, kendi özel temsilciniz olarak Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı Hakan Fidan’ı (şimdiki MİT Müsteşarı) daha geçen yıl PKK’nın Kandil’den gelen temsilcilerinin karşısına oturtmuş olmanız, bu ülkede ‘PKK realitesi’nin tanınması açısından çok cesur bir adımdı diye başlayan bir yazı...
“PKK’ya karşı mücadeleyi durdurmak anlamını taşımayan bu çok önemli siyasal adım, acıların tutsağı olmadan, acıların ötesine bakarak barış yolunu zorlamaktır” diye başlayan...
“PKK realitesi konusunda böyle bir adımı atabilmiş bir Başbakan olarak, KCK operasyonları dahil özünde 1990’lar benzeri, yani sorunu sadece güvenlik meselesi olarak gören bir çizgiye kayıyor olmanız barış adına kaygı verici bir gelişme görüyorum” diye başlayan...
“Sayın Başbakan; benim 1990’lara benzer bir tehlike, hatta bir tuzak diye tarif ettiğim gelişmeleri, dikkat edin, hangi odaklar ellerini ovuşturarak karşılıyorlar” diye başlayan bir yazı...
“Kürt deyince tüyleri diken diken olanlar, ‘askeri vesayet’e karşı demokrasi mücadelesine en çok taş koymuş olanlar, ‘demokratik açılım’a en büyük düşmanlığı gösterenler, aşırı milliyetçi odaklar, hatta PKK içindeki şahinler, Kürt sorunu ve PKK konusundaki son yönelişlerinizi memnuniyetle karşılıyorlar; bu noktayı hiç düşündünüz mü?” diye başlayan...
“PKK’nın silahlı saldırılarını, terör ve şiddet eylemlerini onaylamak elbette söz konusu olamaz. Ölümler, aklı başında, vicdan sahibi herkesin içini acıtır, o ölümler Çukurca’da da olsa, Kazan Vadisi’nde de olsa, yaşamını kaybedenler asker de olsa, PKK’lı da olsa...” diye başlayan bir yazı...

GÜÇ ŞIMARIKLIĞI
VE TARİHİN ELİ...
“Yalnız medyada değil başka güç odaklarında da, herhalde çevrenizde de, ‘Emrin olur Sayın Başbakan!’ diyenlerin gitgide çoğaldığı, düne kadar en büyük hasmınız olan ya da sizi küçümsemiş, size dudak bükmüş çevrelerde de artık çok büyük, eski deyişle kadir-i mutlak siyasetçi ilan edildiğiniz bir dönemden geçiyoruz.
Olabilir.
1950’lerde, 1960’larda, 1980’lerde bunun örnekleri yaşandı. Dileriz, bu durum yakın geçmişteki eleştirileri gözardı eden aşırı kendine dönüklüğe, ‘güç şımarıklığı’na, iktidar yozlaşmasıyla muhafazakâr otoriterleşmeye yol açmaz” diye başlayan bir yazı...
“Sayın Başbakan;
Arkanızda çok büyük bir siyasal güç var. Bunu daha önce de birkaç kez belirttim.
Tarihin eli hâlâ omzunuzda!
Eğer bunu yeterince hissederseniz, acıların tutsağı olmadan bu ülkede barışa giden yolu kısaltabilirsiniz” diye başlayan bir yazı...

PKK’YI DEMOKRASİ BİTİRDİ DİYEBİLMEK!
“Sayın Başbakan;
Barış, demokrasi ve insan hakları konusunda daha atılacak çok adım, başarılması gereken zihniyet değişimi var.
İşin başında sayılırsınız.
Örneğin ‘Kürtçe eğitim’i geçtik, daha Kürtçe seçimlik ders bile olamadı bu ülkede...
Eğer gerçekten “Demokrasi PKK’yı yensin!” diyorsanız ya da böyle bir düşünce varsa kafanızın bir yerinde, o zaman yapmanız gereken ve yapabileceğiniz çok şey var” diye başlayan bir yazı...

BARIŞ NAMLUNUN
UCUNDA DEĞİL!
“Barışa giden yolu kısaltmak için öncelikle parmakları tetikten çekmek lazım. PKK, sivilleri hedef alan terör eylemlerine, silahlı saldırılarına bir an önce son vermeli, ateşkes ilan etmelidir.
Başka çare yok.
Silah ve şiddet çıkmaz yoldur.
Sayın Başbakan;
Kan ve gözyaşıyla uzun geçen yılların gösterdiği yalın gerçek dört sözcükten oluşuyor:
Barış namlunun ucunda değil!”
Evet, böyle başlayan bir yazı...
Yazsa mıydım?..
Yoksa artık zamanı geçti mi böylesi yazıların?..
Harry’s Bar’dan çıktım.
Grand Canal’a sis inmiş...
Tarihle flört edercesine bir duyguyla sarıp sarmalanmış uzun bir yürüyüş belki iyi gelir.