"EMRİHAK APANSIZ GELMEDİ..."!..HAKKI DEVRİM, KAYBETTİĞİ EŞİ İLE İLGİLİ DUYGULARINI ANLATTI!

Hakkı Devrim bir süre önce ebediyete uğurladığı eşi Gülseren Hanım'la ilgili duygu dolu bir yazı yazdı. Devrim, bakın 60. tanışma, 55. evlenme yılında kaybettiği eşi için ne yazdı?

2008, Gülseren Hanım ile benim 60'ıncı tanışma ve 55'inci evlenme yılımızdı

Gülseren Hanım'la benim için anlamlı bir yıldı 2008, daha doğrusu sonuna birlikte erişebilsek, olacaktı. Emrihak apansız gelmedi, hayır. Son üç yılı kanserle mücadele ederek geçirdik.

(Gene sellemehüsselam girdim konuya, affedersiniz! Kötü haberi alınca İsmet Berkan'dan bir haftalık izin istemeyi pekâlâ akıl etmişken, siz okurlarıma «Birkaç gün yokum» demeyi ihmal ettim.)

Gülseren Hanım gene benden farklı davrandı. Vefalı ve zarifti, hep olduğu gibi. Beklemiş. Son nefesini, ben eve dönebildikten on beş dakika sonra verdi.
*
Biz 1948 yılında, Hukuk Fakültesi'ndeki ikinci yılımızın ilk günlerinde tanıştık. Tam 60 yıl önce. Sınıf mevcudu 1 500 civarındaydı; yüzde doksanı erkek. Beyazıt'taki Hukuk'ta imtihanlara, Fındıklı'daki Edebiyat Fakültesi'nde de derslere girme kararındaydım.

Dikkatimi çeken güzel sınıf arkadaşım hakkında ilk bilgiyi Sinan Erdem'den aldım. İkisi de Yeşilköylü'ydü. İlkokuldan sınıf arkadaşıydılar.

- Profesör Murat Cankat'ın kızı, dedi Sinan. Adı Gülseren.
- Babası hukuk hocası mı?
- Hayır, hekim. Ünlü bir operatördür. Şimdi emekli.
Sinan'ın tanıştırma teklifini, cesaretsizliğimden geri çevirdim. 1940'ların uslu akıllı, bir hayli de mahçup delikanlısı olarak, daha önce (sinemaya birlikte ve yalnız gidecek kadar hiç değilse) bir kız arkadaşım olmamıştı.

Cesaretimi topladıktan sonra gene bir sınıf arkadaşım Necla Varuy'dan rica ettim, bizi tanıştırmasını; ama ertesi yıl. Birlikte bir yere gitmeyi teklif edebilmem için yeni arkadaşıma, iki yıl daha geçmesi gerekti.

Bir tiyatro oyunuydu ilk gittiğimiz. Muhsin Ertuğrul'un yeni tiyatrosu Küçük Sahne'de sergilenen ilk oyundu bu: Fareler ve İnsanlar. John Steinbeck'in aynı adlı romanının oyuna dönüştürülmüşüydü.

Başrollerde Heyecan Başaran, Şükran Güngör ve «korkunç gücünün farkında olmayan, çocuk zekâlı dev» Lennie'yi, seyredenlerin asla unutmayacağı bir mükemmeliyette oynayan Nuri Altınok vardı. Oyun ertesi bunalıma girdiği, bir süre dinlenip tedavi gördüğü söylendi Nuri'nin.
*
İki yıl sonra evlendik. Mayısta 55'inci yılımızı kutlayacaktık.

Bizimki yaşıtlar arası bir evlilikti. Yıllar yılı doğru ve şanslı buluşmanın bu olduğunu söyledim durdum. Aynı ders kitaplarını, aynı «ilk» romanları okumuş, aynı filmleri seyretmiş, müzikleri dinlemiş, İkinci Dünya Savaşı'nda olup bitenleri mesela, adeta birlikte yaşamış iki gencin anlaşması, aralarında on yaş fark bulunan bir çiftten daha kolaydır, diye düşündüm. Bence sarsılmaz düzenimizin bir sebebi de buydu.

Kızım ve oğlum da yaşıtlarıyla evlendiler. Torunlarımın en büyüğü bir yaşıtıyla bu bahar nişanlandı. Gelin görün ki, bu arada ben fikir değiştirdim.
*
Şaka yollu bir anlaşmaya varmıştık aramızda Gülseren Hanım'la, nişanlanmadan önce: 1. Ben annemi hiçbir sabah yatağında görmedim. Erken kalkardı. Sen varlıklı bir evin... (Sözümü kesti: Ben de erken kalkarım zaten, mesele değil!) 2. Dul kalmış adamlar gördüm ben. İkinci şartım, benden sonra öleceğine dair bana söz vermen. (İtiraz etti: Benim elimde değil ki!) Sonunda ikinci maddeyi de kabul etti. (Ve bildiğiniz gibi, bu sözünü tutmayarak, hukuk diliyle pacta sunt servanda'ya, yani «ahde» vefasızlık etmiş oldu.
Yaşıtlar arası evlil