Emin Çölaşan'ın sağlık durumu nasıl? Saygı Öztürk gitti, görüştü, yazdı

Sözcü gazetesi yazarı Saygı Öztürk uzun bir süredir yazılarına ara veren Emin Çölaşan'ın hastalığıyla ve sağlık durumuyla ilgili önemli bilgileri köşesine taşıdı. Çölaşan rahatsızlığıyla ilgili, "21 Aralık’ta, yatak bazasının içindeki ağır bir bavulu kaldırmaya teşebbüs ettim. İçinden bir şeyler alacaktım. Kaldırmak için kendimi zorlarken sırtımdan (caarrrt) diye bir ses geldi ve büyük bir acı başladı" dedi.

Sözcü gazetesi yazarı Emin Çölaşan sağlık sorunları sebebiyle bir süredir yazılarına ara vermişti. Çölaşan, Sözcü gazetesi yazarı Saygı Öztürk'e hastalığı ve sağlık durumuyla ilgili bilgi verdi. Çölaşan rahatsızlığıyla ilgili, "21 Aralık’ta, yatak bazasının içindeki ağır bir bavulu kaldırmaya teşebbüs ettim. İçinden bir şeyler alacaktım. Kaldırmak için kendimi zorlarken sırtımdan (caarrrt) diye bir ses geldi ve büyük bir acı başladı." ifadelerini kullandı.

Saygı Öztürk, Emin Çölaşan ile ilgili merak edilenlerini köşesine şu şekilde aktardı:

Bacağına vuran ağrıyla mücadele eden yazarımız Emin Çölaşan’dan okurlarına mesaj var...

Biliyorum Emin Çölaşan ağabeyimizi, yazılarını özlemişsinizdir. İnanın, Çölaşan da yazmayı, okuyucularıyla buluşmayı çok özledi. Telefonla arayan, gazetemiz bürosuna gelen okurlarımız sağlık durumunun nasıl olduğunu öğrenmek istiyor. Tedavisinin sürdüğünü, iyi olduğunu söylüyoruz ama Emin Abi’nin nasıl acılar çektiğini de biliyoruz.

Gazetemiz Ankara Bürosu’na en erken Emin Abi gelir. Masasında 6 gazete bulunur. Öğlene kadar gazetelerini okur, gün içindeki gelişmeleri de başta Sözcü olmak üzere birkaç siteye girerek takip eder. Gazeteleri okuduğuna göre Emin Abi’nin yemek saati de gelmiştir. Hiç aksatmadan aynı saatte yemeğe çıkar, dönüşte de ilk sözü, “Döne Hanım kahvemi rica ediyorum” olur. O kahvesini ancak bir saatte içer. Bu arada sigarasını da yakar. 1977 yılında aldığı ve o günden bugüne kadar kullandığı kül tablasında kim bilir kaç bin sigara söndürmüştür.

23 ARALIK’TAN BU YANA

Bilgisayarı daha çok daktilo niyetine kullanır, gelen elektronik postaları kağıda basılı olarak Dilek Hanım kendisine verir. İletilerin yanı sıra mektupları da mutlaka satır satır okur. Okuyucuya saygının ne demek olduğunu Emin Abi’den öğrenmiştim. O yazılarına hep “Sevgili okurlarım” diye başlar. Sevgili okurlarımız şimdi Emin Abi’nin sağlık durumunu merak ediyor, ne zaman yazacağını soruyor.

Çölaşan’ın en son yazısı 23 Aralık 2023 tarihinde yayımlandı. Bugün-yarın yazısına başlayacak düşüncesiyle bir açıklama yapmadık. Ancak rahatsızlığı devam edince ve sürecin uzayacağı anlaşılınca 6 Ocak’ta gazetemizde ve internet sitemizde neden yazmadığını, “Yazarımız Emin Çölaşan, belindeki rahatsızlık nedeniyle bir süre evinde istirahat edecek. Bu nedenle severek okuduğunuz yazılarına istemeyerek de olsa ara verdi. Değerli okurlarımıza saygıyla duyurulur” diye açıkladık.

SIRTINDAN GELEN SES...

Emin Çölaşan’ın sağlık durumunda belirgin bir düzelme başlamış. Ama acılar kolay kolay bitmiyor. Hele bir de benzer olay yaşanmasın diye daha dikkatli davranmak zorunda kalıyorsanız; ürkek, korkak oluyorsunuz. Emin Abi’ye sorduk, o anlattı:

“23 Aralık’ta yayımlanacak (Devrim Şehidi Kubilay) ile ilgili yazım hazırdı. 21 Aralık’ta, yatak bazasının içindeki ağır bir bavulu kaldırmaya teşebbüs ettim. İçinden bir şeyler alacaktım. Kaldırmak için kendimi zorlarken sırtımdan (caarrrt) diye bir ses geldi ve büyük bir acı başladı. Ağrım dinmeyince hatta daha da artınca hastaneye gittik. MR çekildi. Doktorlar fazla bir hasar bulmadı ve (Geçer, olur böyle şeyler) dedi. Ondar böyle söyledi ama vaziyet onlardın dediği gibi olmadı. Ağrı şiddetlenerek devam etti. Bu sefer Başkent Üniversitesi Hastanesi’ne gittik. Orada da baktılar. Bir takım tahliller, tetkikler yaptılar ve o şekilde hastaneye yatırdılar. (Geçer bunlar, bu ağrılar geçer) dediler. Bütün doktorlar aynı şeyi söyledi.

‘HAYATIMDAN SİLİNEN 2 GÜN...’

Hastanede ilginç bir olay oldu. Ateşim 40’a çıkmış. Ben ateşimin çıktığının, o iki gün boyunca ne yaşadığımın farkında değilim. Hiçbir şey hatırlamıyorum. O iki gün hayatımdan silindi. Kendime geldiğimde neler olduğunu hiç anlamadım. Hâlâ da bilmiyorum. O iki gün benim için kayıp süre. Meğer zatürre olmuşum. Tomografiye, başka aletlere sokmuşlar beni, hiç bilmiyorum, hatırlamıyorum. Onlar belleğimden kazınmış gitmiş. Hastanede 26 gün yattıktan sonra eve çıktık. Hastaneden eve çıkalı yaklaşık 2 ay oldu. Bu iki ay içerisinde ben bir kere hastaneye gitmek için evden çıkabildim. Bu çok sıkıcı bir durum tabii. Yürüyemiyorsun. Olduğun yerde hiçbir şey yapamıyorsun. Verimli bir sabahın olmuyor ve bir yerde kendini koyuveriyorsun. Kötü bir şey tabii. O süreç devam ediyor. Ayrıca havaların düzgün gittiği günlerde dört defa (Bugün bizimle birlikte balkona çıktı ve oldu 5) balkona çıktım. Hepsi o kadar. Hayat bu şekilde devam ediyor.

Tabii ister istemez gündemden koptum. Yani ne yapacağımı şaşırdım, sıkıldım, daraldım. Fakat acılar çok büyük. Bütün belden aşağısı, kalçalarım, bacaklarım her tarafım şiddetli ağrılar içerisinde ve sen o ağrıların geçmesini, dinmesini bekliyorsun. Bu çok zor bir iş.

Bu süreçte sağolsun bizim gazete de çok ilgi, alaka gösterdi. Her şey tıkır tıkır yürüdü. Ama can sıkıntısı tabii apayrı bir olay. Doktorlar ne diyor onu da söyleyeyim: (Geçecek, bu ağrılar. Bu hastalığın doğal süreci, doğal durumu geçecek) diyorlar.

‘ACIYI ANCAK ÇEKEN BİLİR...’

Mesela şu an için bacak ağrılarım, diz kapağı ağrılarım var. Kasıklara, bele vuran ağrılar var. Bunlar ağrıdan çok acı. Acı hissediyorum. O çok zor bir olay. Çünkü bir oturdu mu bir daha çıkmıyor meret. Bütün doktorlar (Geçecek) diyor ama; ne zaman, nasıl geçecek, işte o belli değil.

Evde fizik tedavi için gelen üç kişi var. Farklı günlerde ve farklı saatlerde geliyorlar, idman yaptırıyorlar. İdman derken; yürüyüş, egzersiz. Fakat her adım attığında korkunç acı çekiyorsun. Beynin zıplıyor yerinden, o kadar büyük bir acı. Acı başa vuruyor. Bu acıyı ancak çeken bilir.

Ne çektiğimi ben biliyorum. Benim abarttığımı düşünenler oluyor. Hayır abartmıyorum korkunç bir acı bu, çekenler biliyor bunu. Neyse böyle sıkıntılı günlerden geçiyoruz işte. Zor bir süreç.

BİR TELEFON AÇMAYANLAR...

Bana ulaşan okurlar, en çok (Ne zaman başlayacaksın) diye soruyor. Bizim arkadaşlar aynı şeyi söylüyorlar. Daha dün Uğur Dündar aradı, (Herkes seninle olan dostluğumuzu bildiği için bana, Emin Çölaşan ne zaman yazılarına başlayacak, ne yapacak diye soruyor) dedi. Anlatmamı istedi. Ben de; (Saygı’ya söz verdim. Ona anlatacaktım, sen de anlayış göster) dedim. O da sağolsun hakikaten anlayış gösterdi. (Saygı yazsın oradan okuruz) dedi.

Çok güzel şeyler de yaşıyorsun tabii. İnsanların yaklaşımları... Ama bazen de öyle oluyor ki mesela iki aydır evin içine hapis gibiyim. Beklediğin insanlardan hiçbir ses çıkmıyor. Bir (geçmiş olsun) telefonu bile etmekten kaçınan insanlar var. Enteresan bir olay. O kadar seviştiğimiz, yakın durduğumuz insanlar ama hiç ses seda yok. İnsanoğlu bu. Onu da yavaş yavaş doğal karşılamaya alışıyorsun.”

‘BEN OTURAYIM, YAZAYIM DEMEKLE OLMUYOR...’

Emin Abi yazılarını başka yerde yazmaz. O mutlaka gazetede yazısını yazar. Alışkanlıklarını kolay kolay değiştirmez. Kullandığı bilgisayarını eve döndüğünde, hemen gönderdik, kullanıma hazır hale getirdik. Emin Abi koltuğunu da değiştirmez. O yüzden koltuğunu, minderini de eve taşıdık. Çölaşan, yazı konusunda şunları söylüyor:

“Yazıya ne zaman başlayacağımı konusunda bir şey diyemiyorum. Bu ağrılar sürdüğü sürece zorlanacağımı çok iyi biliyorum. Zor bir aşamadayız. Hareket kısıtlılığı var. Mesela ben şimdi aletsiz hiç yürüyemiyorum; sıfır. Yürüme yeteneğini kaybettik yani. Bunlar da bu işin doğal sonuçlarıymış, ben de yeni öğreniyorum bütün bunları. Sonuçta; ya kardeşim senin neyin var, hastalığın nedir? Benim anlayabildiğim kadarıyla kas erimesi gibi bir şey bu. Bütün bacaklardaki kaslar erimiş, protein eksikliğine bağlıyorlar, başka şeylere bağlıyorlar. Bacaklarım güçsüz kalmış, kaslarım neredeyse çürümüş yani. Halbuki ben yürümeyi seven insanım. Sen de bilirsin. Kaderimizde bu varmış. Bu da gelir geçer diyoruz.”

İKİ GAZETEYİ OKUYOR

Evde genelde televizyon izliyor. SÖZCÜ ve Cumhuriyet gazetelerini okuyor. Her zamanki gibi elinden kitabı düşürmüyor. “Zaman geçiyor, başka çare yok” diyor. Ağrılarına rağmen Emin Abi iyileşmekte olduğunun da farkında. “Bacaklarımın biraz güçlendiğini hissediyorum. Onun dışında başka somut herhangi bir şey yok hissettiğim. Daha iyiye gidiş var, güçlenme var bacak kaslarında” diyor.

‘ŞU ARALAR YAZMAK İSTEDİM...’

Emin Abi’ye, “Şu günlerde yazsan, neler yazarsın” diye sordum. Şu karşılığı aldım:

“Benim standartım bellidir. Yani Ekrem İmamoğlu’na destek verirdim. Karşı tarafı yıpratacak çok konu var, onları gündeme getirirdim. Seçimlerle ilgili hiçbir şey söyleyemiyorum. Top ortada benim gördüğüm kadarıyla. Muhalefet eğer bu fırsatı da kaçırırsa çok yazık olur, Türkiye’ye yazık olur. İstanbul’u tam ortada, Ankara’yı ise Mansur Yavaş alır gibi görüyorum. Öbür kentleri bilmiyorum. Bu da biraz gündemden kopmuş olmanın etkileri.”

Çölaşan’ın başka sağlık sorunu yok. Tansel Çölaşan ablamız her zamanki gibi Emin Abi’ye gözü gibi bakıyor. Emin Abi gazetesini, kendi evini özledi. O günler de inşallah yakın… Bütün okurlarımıza selam ve sevgilerini ilettiğini de belirteyim.