"EMİN ÇÖLAŞAN'IN KOVULMASI ERTUĞRUL ÖZKÖK'Ü KORKUNÇ BİR KALEM HALİNE GETİRDİ!.." MEHMET BARLAS'A GÖRE BUNUN SEBEBİ NEYDİ?
Sevilay Yükselir'e konuşan Sabah Gazetesi başyazarı Mehmet Barlas medyadaki son gelişmeleri nasıl yorumladı?
Kartel dönemi artık kapanacak yeniden haber yarışacak!
Mehmet Barlas, medyadaki son gelişmeler için "Şu günlerde çok önemli bir dönüm noktasının başındayız. O nedenle dikkatle takip etmek lazım" dedi.
Herhalde medyada 2009'un en büyük olayı Ertuğrul Özkök'ün Hürriyet'in Yayın Yönetmenliği'ni bırakmasıdır. Değil mi?
Türk basını için küçük, Ertuğrul Özkök için büyük bir olay. İlk astronot da "Benim için küçük ama insanlık için büyük adım" demişti ilk adımını attığında. Ertuğrul Özkök olayı güncel olarak tabii ki önemli. Ama abartacak bir tarafı da yok! Hürriyet'in tarihindeki bence en önemli olay Özkök'ün 20 yıl sonra görevi bırakması değil, onun Erol Simavi tarafından Aydın Doğan'a satılmasıydı. Basındaki dönüm noktası o...
Neden?
Çünkü basındaki rekabet ortamı sona erdi. Haldun Simavi Günaydın'da, Erol Simavi Hürriyet'te basını ateşlerlerdi. Diğer gazeteler de onlara yetişmeye çalışırdı. Tiraj yapıları gazetecilik üzerine olurdu. Ancak Hürriyet Aydın Doğan'ın olduktan sonra Doğan Grubu öyle bir pazarın o kadar büyük bir payına sahip oldu ki diğer gazeteler de ona uymak zorunda kaldılar. Kartel oluşturdular. Özkök daha önce Erol Simavi ile çalıştı. Ben de bir ara onunla çalıştım. Ertuğrul Özkök'ün özüne baktığınız zaman değersiz bir insan değil aslında. Sosyoloji eğitimli, Ankara'dan geldi. Beraber çalıştığımız için ilk geldiği dönemi hatırlıyorum. Bir takım yükselen değerleri yakalayan, gazetesini daha aydınlık yapmaya çalışan iyi bir insandı. Fakat sonra Özkök de uydu onlara. Hürriyet ve Milliyette aynı grubun içine girdikten sonra Ertuğrul Özkök de o gruptan biri oluverdi ve Hürriyet gibi bir gazeteyi 28 Şubat'ın yayın organlarından biri haline getirdi. Bir de üstüne Emin Çölaşan'ın kovulması Özkök'ü korkunç bir kalem haline getirdi tabii.
Nasıl yani?
Çünkü Çölaşan'ı, Özkök Hürriyet'ten ayırmadı. O sadece alınan kararı icra etti. Fakat Çölaşan'ın ayrılması ertesi gün öyle bir ürküttü ki Özkök'ü. Hürriyet'in Çölaşan'ı okuyan okurları gazeteyi boykot edeceği korkusu ile kendisi Çölaşanlaşmaya çalıştı ve sonra onun kişiliği yüzünden bütün gazete Emin Çölaşanlaştı. Oysaki Özkök Ankara'dan geldiği zaman liberal demokrasiye inanan bir insandı. Son dönemde AK Parti'ye bir şey yapamadığı için liberallere çatmaya başladı. Aydın bir insanın liberal demokrasiyi savunanlara çatması kadar büyük saçmalık olamaz. Ertuğrul Özkök'ün bence kaderi orada değişti işte. Ondan sonra yalpalamaya başladı ve işte "Abdi İpekçi gazeteciliğini bıraktım" diyerek, magazin gazeteciliğini, dedikodu gazeteciliğini mesleğin en üst değerleri olarak sunmaya başladı.
Peki bu değişim ne anlama geliyor? Yani Özkök emekliye mi ayrıldı gerçekten yoksa Hürriyet açısından siyasi karar mı bu?
Şu anda bir geçiş dönemi yaşıyor Hürriyet. Vergi cezası var üzerlerinde, atlatmaları gereken. Nasıl atlatacaklar tabii bilmiyorum. Belli ki kavga etmek istemiyorlar. Bir denge arayışı var ama Hürriyet'in ya da Doğan Grubu'nun gerçek siyaseti seçimler yaklaşınca belli olacak. Şu an seyirci durumundalar. Evet bazı sütunlarda meslektaşlarımız çok ağır eleştiriler getiriyor. Şeffaflaşma veya bu demokratik açılım konusunda bayağı sabotaj niteliğinde yayınlar yapılıyor. Bunları görüyoruz ama genel çizgide bir kararsızlık var ortadan götürüyorlar.
Seçimde ak mı, kara mı göreceğiz diyorsunuz yani...
Bakın bu konuşulanlar, benim hoşuma giden konuşmalar değil aslında. Eski basında kimse kimseyle uğraşmazdı. Herkes yaptığı işe bakardı. Gazetecilerin birbiri hakkında konuşma yorum yapma geleneğini ne yazık ki Ertuğrul Özkök başlattı. Maalesef onun sayesinde herkes başkası ile uğraşmaya başladı. Şu iyi yazıyor. Bu kötü yazıyor. Ben olsam şunu okurum, şunu yaparım, şunu yapmam diye böyle bir model oluşturdu. Ben de bu yüzden bu akıma uydum. Kusura bakmasın okurlarımız. Üstüme vazife olmayan Hürriyet'in iç meselesine giren bir olayı konuşuyorum ama ne yapalım onların geleneği bu.
Bu süreç nereye varacak sizce?
Bakın size kartel mantığın nasıl berbat birşey olduğunu anlatmak için Akşam gazetesi olayını anlatayım. Hatırlarsanız Mehmet Ali Ilıcak'ın çıkardığı 700 bin tirajlı bir gazeteydi Akşam. Bağımsız bir gazeteydi. Bir sabah Aydın Doğan ile Dinç Bilgin anlaştı ve Ilıcak'ın gazetesini dağıtmadılar ve o gün gazete battı. Basılan gazeteler matbaanın önünde kaldı. O nedenle kartel doğru bir mantık değil. Ama sanırım artık medyada kartel dönemi kapanıyor. Eskiye dönüş olacak. Gazeteler, gazeteciler yine eskiden olduğu gibi haber rekabeti içerisine girecek. Yine ateşleyecekler birbirlerini. Bu demek ki şu günlerde çok önemli bir dönüm noktasının başındayız. O nedenle dikkatle takip etmek lazım.
Yeni yılın bu ilk röportajıyla ne mesaj vereceksiniz okurlarımıza SABAH adına?
Türkiye'nin yarını her zaman dünden daha iyi olmuştur. Ben hep bunu yaşadım. Burası çok istikbal vaat eden bir ülke. Türkiye'yi daha güzel günler bekliyor. Daha özgür, daha çağdaş ve daha dinamik. Ayrıca bütün okurlarımız bilmeli ki SABAH sağlam ve karakteri olan bir idari yapıya sahip. Türkiye için olduğu gibi SABAH için de 2010 daha iyi olacak. Herkese mutlu yıllar diliyorum.
Mehmet Barlas, medyadaki son gelişmeler için "Şu günlerde çok önemli bir dönüm noktasının başındayız. O nedenle dikkatle takip etmek lazım" dedi.
Herhalde medyada 2009'un en büyük olayı Ertuğrul Özkök'ün Hürriyet'in Yayın Yönetmenliği'ni bırakmasıdır. Değil mi?
Türk basını için küçük, Ertuğrul Özkök için büyük bir olay. İlk astronot da "Benim için küçük ama insanlık için büyük adım" demişti ilk adımını attığında. Ertuğrul Özkök olayı güncel olarak tabii ki önemli. Ama abartacak bir tarafı da yok! Hürriyet'in tarihindeki bence en önemli olay Özkök'ün 20 yıl sonra görevi bırakması değil, onun Erol Simavi tarafından Aydın Doğan'a satılmasıydı. Basındaki dönüm noktası o...
Neden?
Çünkü basındaki rekabet ortamı sona erdi. Haldun Simavi Günaydın'da, Erol Simavi Hürriyet'te basını ateşlerlerdi. Diğer gazeteler de onlara yetişmeye çalışırdı. Tiraj yapıları gazetecilik üzerine olurdu. Ancak Hürriyet Aydın Doğan'ın olduktan sonra Doğan Grubu öyle bir pazarın o kadar büyük bir payına sahip oldu ki diğer gazeteler de ona uymak zorunda kaldılar. Kartel oluşturdular. Özkök daha önce Erol Simavi ile çalıştı. Ben de bir ara onunla çalıştım. Ertuğrul Özkök'ün özüne baktığınız zaman değersiz bir insan değil aslında. Sosyoloji eğitimli, Ankara'dan geldi. Beraber çalıştığımız için ilk geldiği dönemi hatırlıyorum. Bir takım yükselen değerleri yakalayan, gazetesini daha aydınlık yapmaya çalışan iyi bir insandı. Fakat sonra Özkök de uydu onlara. Hürriyet ve Milliyette aynı grubun içine girdikten sonra Ertuğrul Özkök de o gruptan biri oluverdi ve Hürriyet gibi bir gazeteyi 28 Şubat'ın yayın organlarından biri haline getirdi. Bir de üstüne Emin Çölaşan'ın kovulması Özkök'ü korkunç bir kalem haline getirdi tabii.
Nasıl yani?
Çünkü Çölaşan'ı, Özkök Hürriyet'ten ayırmadı. O sadece alınan kararı icra etti. Fakat Çölaşan'ın ayrılması ertesi gün öyle bir ürküttü ki Özkök'ü. Hürriyet'in Çölaşan'ı okuyan okurları gazeteyi boykot edeceği korkusu ile kendisi Çölaşanlaşmaya çalıştı ve sonra onun kişiliği yüzünden bütün gazete Emin Çölaşanlaştı. Oysaki Özkök Ankara'dan geldiği zaman liberal demokrasiye inanan bir insandı. Son dönemde AK Parti'ye bir şey yapamadığı için liberallere çatmaya başladı. Aydın bir insanın liberal demokrasiyi savunanlara çatması kadar büyük saçmalık olamaz. Ertuğrul Özkök'ün bence kaderi orada değişti işte. Ondan sonra yalpalamaya başladı ve işte "Abdi İpekçi gazeteciliğini bıraktım" diyerek, magazin gazeteciliğini, dedikodu gazeteciliğini mesleğin en üst değerleri olarak sunmaya başladı.
Peki bu değişim ne anlama geliyor? Yani Özkök emekliye mi ayrıldı gerçekten yoksa Hürriyet açısından siyasi karar mı bu?
Şu anda bir geçiş dönemi yaşıyor Hürriyet. Vergi cezası var üzerlerinde, atlatmaları gereken. Nasıl atlatacaklar tabii bilmiyorum. Belli ki kavga etmek istemiyorlar. Bir denge arayışı var ama Hürriyet'in ya da Doğan Grubu'nun gerçek siyaseti seçimler yaklaşınca belli olacak. Şu an seyirci durumundalar. Evet bazı sütunlarda meslektaşlarımız çok ağır eleştiriler getiriyor. Şeffaflaşma veya bu demokratik açılım konusunda bayağı sabotaj niteliğinde yayınlar yapılıyor. Bunları görüyoruz ama genel çizgide bir kararsızlık var ortadan götürüyorlar.
Seçimde ak mı, kara mı göreceğiz diyorsunuz yani...
Bakın bu konuşulanlar, benim hoşuma giden konuşmalar değil aslında. Eski basında kimse kimseyle uğraşmazdı. Herkes yaptığı işe bakardı. Gazetecilerin birbiri hakkında konuşma yorum yapma geleneğini ne yazık ki Ertuğrul Özkök başlattı. Maalesef onun sayesinde herkes başkası ile uğraşmaya başladı. Şu iyi yazıyor. Bu kötü yazıyor. Ben olsam şunu okurum, şunu yaparım, şunu yapmam diye böyle bir model oluşturdu. Ben de bu yüzden bu akıma uydum. Kusura bakmasın okurlarımız. Üstüme vazife olmayan Hürriyet'in iç meselesine giren bir olayı konuşuyorum ama ne yapalım onların geleneği bu.
Bu süreç nereye varacak sizce?
Bakın size kartel mantığın nasıl berbat birşey olduğunu anlatmak için Akşam gazetesi olayını anlatayım. Hatırlarsanız Mehmet Ali Ilıcak'ın çıkardığı 700 bin tirajlı bir gazeteydi Akşam. Bağımsız bir gazeteydi. Bir sabah Aydın Doğan ile Dinç Bilgin anlaştı ve Ilıcak'ın gazetesini dağıtmadılar ve o gün gazete battı. Basılan gazeteler matbaanın önünde kaldı. O nedenle kartel doğru bir mantık değil. Ama sanırım artık medyada kartel dönemi kapanıyor. Eskiye dönüş olacak. Gazeteler, gazeteciler yine eskiden olduğu gibi haber rekabeti içerisine girecek. Yine ateşleyecekler birbirlerini. Bu demek ki şu günlerde çok önemli bir dönüm noktasının başındayız. O nedenle dikkatle takip etmek lazım.
Yeni yılın bu ilk röportajıyla ne mesaj vereceksiniz okurlarımıza SABAH adına?
Türkiye'nin yarını her zaman dünden daha iyi olmuştur. Ben hep bunu yaşadım. Burası çok istikbal vaat eden bir ülke. Türkiye'yi daha güzel günler bekliyor. Daha özgür, daha çağdaş ve daha dinamik. Ayrıca bütün okurlarımız bilmeli ki SABAH sağlam ve karakteri olan bir idari yapıya sahip. Türkiye için olduğu gibi SABAH için de 2010 daha iyi olacak. Herkese mutlu yıllar diliyorum.
Smartlink reklam kodları için silinmemesi gereklidir! F.M.--> Ailede gazetecilik geleneği devam ettiriliyor. Oğlunuz sizin izinizde. Bu sizi mutlu ediyor olmalı.
Evet. Aslında kızım Ela da devam ettirdi. O da Amerika'da uluslararası ilişkiler ve sosyoloji okudu. Belgeseller yaptı. Oğlum Cemil de internet gazeteciliği yapıyor. Bir televizyon programına başlayacak yakında. Kanal T'de.
Peki çok eski bir gazeteci olan eşiniz Canan Hanım neden yazmayı bıraktı?
Bırakmadı aslında. Sadece bu kartel medyasında yazmayacağım deyip yemin etti. Oğlumuzun haber portalı haberx.com'da yazıyor.
Bir evde iki gazeteci olmaz denilir. Ama siz 42 yılı devirdiniz birlikte. Nasıl başardınız bunu?
Ben tam aksini düşünürüm. Bakın gazeteciliğe başladığım dönemde çok cazip, çok genç kadınlar geldi basına ve onların çoğu evlenip boşandı. Şöyle bir hata yaptılar. Gazeteci olmayanlar ile evlendiler. Çünkü gazetecilik öyle bir meslek ki, her konuyu bilmek zorundasınız. Okumak, konuşmak zorundasınız, tanışmak aktif olmak zorundasınız. Doktor, mühendis ile evlenen bir kadının canı sıkılıyor. Bizim Canan'la hiç sorunumuz olmadı çünkü birbirimizin işine hep saygı duyduk ve birbirimizi anladık.
Genç kadın gazetecilere bir tavsiyeniz var mı?
Hataya düşmesinler. Kendi mesleklerindeki biriyle evlensinler.
Ama zaman zaman sıkıntılar da yaşadınız.
Ee tabii... Ama ikimizin arasında bir anlaşmazlık olmadı hiçbir zaman. Siyasi açıdan başım belaya girdiği zaman mutlaka Canan'a yansıdı. Can sıkıcı şeyler oldu. Bir de tabii aynı gazetede çalışmak filan. Cumhuriyet'te tanışıp evlendik. "Aynı gazetede beraber çalışılmaz" dedim. Canan psikoloji de okudu. Gitti Bakırköy Akıl Hastanesi'nde çalışmaya başladı. Cumhuriyet'in şoförü görmüş. "Abi çok üzüldüm Canan Ablayı akıl hastanesinde gördüm" dedi. Benle evlendikten sonra tımarhaneye düştü sandı.
Anıları yazma düşünceniz var mı?
Notlar alıyorum ama utanıyorum kitaba dönüştürmeye. Ben anılarımı yazarsam bir sürü insan selamını keser diye. Korkuyorum insanları kırmaktan. Yoksa yazmayı çok istiyorum.
Evet. Aslında kızım Ela da devam ettirdi. O da Amerika'da uluslararası ilişkiler ve sosyoloji okudu. Belgeseller yaptı. Oğlum Cemil de internet gazeteciliği yapıyor. Bir televizyon programına başlayacak yakında. Kanal T'de.
Peki çok eski bir gazeteci olan eşiniz Canan Hanım neden yazmayı bıraktı?
Bırakmadı aslında. Sadece bu kartel medyasında yazmayacağım deyip yemin etti. Oğlumuzun haber portalı haberx.com'da yazıyor.
Bir evde iki gazeteci olmaz denilir. Ama siz 42 yılı devirdiniz birlikte. Nasıl başardınız bunu?
Ben tam aksini düşünürüm. Bakın gazeteciliğe başladığım dönemde çok cazip, çok genç kadınlar geldi basına ve onların çoğu evlenip boşandı. Şöyle bir hata yaptılar. Gazeteci olmayanlar ile evlendiler. Çünkü gazetecilik öyle bir meslek ki, her konuyu bilmek zorundasınız. Okumak, konuşmak zorundasınız, tanışmak aktif olmak zorundasınız. Doktor, mühendis ile evlenen bir kadının canı sıkılıyor. Bizim Canan'la hiç sorunumuz olmadı çünkü birbirimizin işine hep saygı duyduk ve birbirimizi anladık.
Genç kadın gazetecilere bir tavsiyeniz var mı?
Hataya düşmesinler. Kendi mesleklerindeki biriyle evlensinler.
Ama zaman zaman sıkıntılar da yaşadınız.
Ee tabii... Ama ikimizin arasında bir anlaşmazlık olmadı hiçbir zaman. Siyasi açıdan başım belaya girdiği zaman mutlaka Canan'a yansıdı. Can sıkıcı şeyler oldu. Bir de tabii aynı gazetede çalışmak filan. Cumhuriyet'te tanışıp evlendik. "Aynı gazetede beraber çalışılmaz" dedim. Canan psikoloji de okudu. Gitti Bakırköy Akıl Hastanesi'nde çalışmaya başladı. Cumhuriyet'in şoförü görmüş. "Abi çok üzüldüm Canan Ablayı akıl hastanesinde gördüm" dedi. Benle evlendikten sonra tımarhaneye düştü sandı.
Anıları yazma düşünceniz var mı?
Notlar alıyorum ama utanıyorum kitaba dönüştürmeye. Ben anılarımı yazarsam bir sürü insan selamını keser diye. Korkuyorum insanları kırmaktan. Yoksa yazmayı çok istiyorum.
Sevilay Yükselir/ SABAH
changeTarget(document.getElementById("news_content"))