"EKRANDA GÖRÜNCE, SİNİR SİSTEMİM ALLAK BULLAK OLUYOR!..SESİNİ DUYUNCA ASABIM BOZULUYOR!.." EMİN ÇÖLAŞAN'I GÖRMEYE TAHAMMÜL EDEMEDİĞİ KİŞİ KİM?
Evimizdeyiz, işimizdeyiz, televizyonu açtığımızda karşımızda hep aynı şahıs! Bıktırırcasına... Yeter artık diye bağırtarak... Yanımızdakileri "Geç başka kanala" diye haykırtarak...
SEVGİLİ okuyucularım, ismi Tayyip olan bu şahıs her gün evlerimizin içinde. Gecesi gündüzü yok, sabahı akşamı yok. Bas televizyonun düğmesine, ille de onun suratını karşında göreceksin, ille de onun söylediklerini duyacaksın... Ve hemen, onun suratının ve sesinin olmadığı bir kanal bulacaksın.
Bu arkadaş her gün bir yerlerde, yeni nutuklar atıyor. İşin tuhafı, bazıları da onun irticalen, yani elinde hiçbir yazılı not olmadan konuştuğunu zannediyor ve takdir ediyor! Oysa öyle değil. Mutlaka ve mutlaka okuyor. Birileri onun okuyacağı metni önceden yazıyor. Sonra o metin, adına prompter denilen bir aygıta kaydediliyor.
Bu aygıttan, kürsüdeki Tayyip'in sağında ve solunda iki adet var. Karşıdan baktığınız zaman anlayamazsınız çünkü şeffaf bir cam olarak görünür. Ancak çok dikkatle bakarsanız o camlan ekrandan görebilirsiniz. Mümkün olsa da Tayyip'in arkasından bir çekim yapılsa, hem o cam levhalan göreceksiniz, hem de Önünde akıp giden ve kendisinin okuduğu o yazılan.
Hiçbir televizyon kanalı, önden yaptığı çekimlerde o aygıtları yakından gösteremez. Böylece ahali zanneder ki, Tayyip kürsüye çıktı ve yine akıcı bir konuşma yapıyor!
Oysa'dikkat ediniz, Tayyip sözlerini kafasını bir sağa, bir sola çevirerek okur... Çünkü Önünde -biri sağında biri solunda olmak üzere- iki adet prompter aygıtı vardır.
Bu aygıt aynen televizyon spikerlerinin haberleri -falan okuduğu nesnedir. Spiker haberleri o aygıttan okur. Cümleler daha önceden hazırlanır, prompter e yüklenir ve o yazılar yavaş yavaş akıp gider, oradan okunur.
Zaten Tayyip bir yerden okumuyorsa onu hemen anlarsınız. Örneğin bir yerde ayaküstü konuşuyorsa cümleleri hemen bozulur, kesik kesik olur, sinirlenir, İfadesi bozulur
* * *
Şimdi esas söylemek İstediğim konuya geleyim.'
Sevgili okuyucularım, ben bu Tayyip'in suratını günün 24 saatinde ekranda görünce, sinir sistemim allak bullak oluyor. Sesini duyunca asabım bozuluyor.
Aynen sizler gibi, aynen milyonlarca insanımız gibi.
Her gün bir kez konuşsa, ben ona da razıyım! Adam günde birkaç nutuk atıyor, okudukça konuşuyor ve bizim yağcı-yalaka-işbirlikçi-korkak televizyon kanalian bunlan 24 saat döndüre döndüre yayınlıyor.
Evimizdeyiz, işimizdeyiz, televizyonu açtığımızda karşımızda hep aynı şahıs!
Bıktırırcasına... Yeter artık diye bağırtarak... Yanımızdakileri "Geç başka kanala" dîye haykırtarak...
Evet, konuşmuyor, başkalarının yazdığı metinleri okuyor.
Bazen ekranlara "gazetecilerle" çıkıyor. Hemen hepsi kendi elemanı olan gazeteciler! Adam gibi soru sormazlar, soramazlar. Sorulann çoğu şikelidir, danışıklı dövüştür.
Aynen yurtdışı gezilerde uçağına aldığı ve sorulanna yanıt (!) verdiği -kendi elemanlanndan oluşan- gazeteciler gibi. Hem onlann çanak tutan sorulanna yanıt verir, hem de sürahinin yanma dizilmiş bardaklar gibi tam kadro resim çektirip ertesi gün kendi gazetelerinde birinci sayfadan okurlara kakalarlar.İddialı söylüyorum, siz bakmayın o Tayyip'in afra tafralı hallerine. Yandaşlarının ve koruma ordusunun yanında o havalara bürünür. Kendisinde bizim gibi gazetecilerle ekrana çıkacak yürek asla yoktur. İş oraya geldiğinde afra tafrası, hava basması, sabun köpüğü gibi yok olur.
Emin Çölaşan/Sözcü