ECE TEMELKURAN'DAN AHMET HAKAN'A YANIT!

Gazeteci - Yazar Ece Temelkuran, Ahmet Hakan'ın kendisine yönelik eleştirilerine televizyondan yanıt verdi

Gazeteci - Yazar Ece Temelkuran, yeni kitabı ‘Düğümlere Üfleyen Kadınlar’ ile A Haber’de Selin Ongun’un sunduğu “Bi Sormak Lazım” programına konuk oldu. “Edebiyatçılar hakikati söyleyen yalancılardır” diyen Temelkuran, artık ‘gerçek’ten çok hakikat ile ilgilendiğini ve o yüzden gazeteci olmayı eskisi kadar istemediğini söyledi. Temelkuran programda, “Köşe yazarlığı insanları aptallaştıran bir şey” açıklamasına Ahmet Hakan’ın verdiği “bu kadar acele etmeseymiş keşke, yüklü bir paraya bir yerden teklif alırdı belki” tepkisine de cevap vererek, “o da acele etmesin belki o da romanı okuduktan sonra Ece bundan sonra roman yazsın, köşe yazmasın diyebilir” dedi.

“EDEBİYATÇILAR HAKİKATİ SÖYLEYEN YALANCILARDIR”
Kendimle ilgili değil de, genel olarak hayatla ilgili, edebiyatın hakikati anlatmak ama onu bükerek anlatmak olduğunu düşünüyorum zaten. Gazetecilik daha net cümleler kurmak, bu budur kesinlikle budur demek, gördüğün şeyi anlatmak, ama yalan söylememek, gerçekleri söylemek üzerine kurulu bir şey. Ama gazeteciyken hakikati çok nadir söylüyorsun aslında. Gerçekler hakikatin üzerini bazen örtebiliyor. Burada ise gerçek olmaya da bilecek şeylerden bahsediyorsun ama aslında anlattığın şey hakikat. Edebiyatçıların hakikati söyleyen yalancılar olduğunu düşünüyorum. Ben de kendimi onlardan biri olarak görüyorum artık. Dolayısıyla da gazeteci olmayı eskisi kadar istemiyorum, çünkü o gerçeklerle ilgili bir şey ve bana lazım olan ve hatta bize lazım olan şey hakikat artık gerçeklerden çok.

“AHMET HAKAN DA BELKİ ‘ECE BUNDAN SONRA ROMAN YAZSIN’ DER”
İnsanları aptallaştıran bir şey köşe yazmak, haftada üç gün, 20 yıl 30 yıl yazı yazarsan bu çok şahane bir şey değil. İnsanın düzeyini de düşürür diye de şundan söyledim; muhalefet ettiğiniz şeylerin düzeyi o kadar düşük, ilkel ki, onları yapmayın demek insanın kendi entelektüel düzeyini de düşürüyor. Ahmet Hakan da “bu kadar acele etmeseymiş keşke, yüklü bir paraya bir yerden teklif alırdı” belki demiş. Çok üzüldüm. Birincisi niçin “çok yüklü” dememiş, ikincisi de o da acele etmesin belki o da romanı okuduktan sonra Ece bundan sonra roman yazsın, köşe yazmasın diyebilir yani.

“KADIN GAZETECİ ÜÇÜNCÜ BİR CİNSTİR”
Türkiye’yi büyük üç şehri dışında “erkekler kahvesi” tanımlamasının içerisine koyarım. Ben gazeteci olarak bu ülkeyi dolaştım hep. Her yerine gazeteci olarak gittim. Kadın gazeteci üçüncü bir cins. Ne kadınsın, ne erkeksin. Kadın gazeteci olarak mesela Urfa’ya gittin, seni erkeklerle oturturlar, kadınlarla oturtmazlar. Cinsiyetsizleşmiş bir halde gidiyorsun. Ben ülkeyi hep başka bir yerinden gördüm, hep o erkeklerin arasındaydım. Ama bu gazetecilik durumu. Şimdi ben bir kadın olarak gideyim Urfa’ya, o başka bir hayat, o zaman olabileceğin yerler çok daha sınırlanıyor. Hiçbir şey fark etmiyor aynı insansın ama gazeteci olarak bir yere gittiğimde erkek kahvesinin ortasında oturur konuşurum ama şimdi beni götür oraya öyle rahat gitmem, asla. Öyle bir zırh yaratıyor insana gazeteci olmak. Arap dünyasında da ben yarı gazeteciydim bir dönem, sonra romancı olarak bulundum. Dolayısıyla o ikisi arasında fark vardı. Gazeteci olmazsan Türkiye de bir erkekler kahvesi ülkesi.

“DERS 1: AĞLASANIZ DA BAĞIRMAYA DEVAM EDECEKSİNİZ.”
Hırvatistan’da birisiyle çok kötü bir an yaşadık herkesin içinde, benim için tehlikeli bir durum aslında. Sonra da, ona bir şeyler söylerken benim gözlerim doldu. Bağırıyorum ama gözlerim doldu, sesim titriyor. Genç kızlar da orada duruyorlar, Hırvatistan Kitap Fuarı’nda oldu bu, organizasyondaki genç kızlar. Kavga bitti, ben de adama söylenmesi gereken şeyleri söyledim. Televizyonlarda politik tartışma yapmak kolay, gündelik hayatta böyle şeyleri anında yapmak zor. Sonra da kızlara döndüm dedim ki “Ders 1: Ağlasanız da bağırmaya devam edeceksiniz.” Bence bu genç kadınlara çok söylenmesi gereken bir şey. İş yerlerinde falan tuvalete kaçıp ağlarlar ya görünmesin diye. Hayır, ağlasan da devam et bağırmaya. Bu çok önemli bir bilgi bence. Keşke biri bana bunu söyleseydi yirmi yaşlarımda mesela çok daha iyi olurdu.