EBUSSUUD EFENDİ BU DEFA GÜLDÜRÜYOR!

Ağır rollerde izlemeye alıştığımız Tuncel Kurtiz, Mutlu Aile Defteri'nde çocuklarıyla başı belada bir babayı canlandırıyor. Haftanın Filmleri Cineradar'da...

Önemli bir vizyon haftasındayız. Oscar’a yürüyen iki film, Lincoln ve Zero Dark Thirty bu hafta gösterime çıkıyor. Oscar takipçileri kaçırmaz ancak elimizde Mutlu Aile Defteri gibi Gişe komedileri için rol model olabilecek sıcak, keyifli bir film de var. Ayrıca sömestr tatilinin son haftasını sinemaya giderek değerlendirmek isteyenler için Penguen Kral 3D gösterime giriyor. Haftanın son filmi yine mutlaka izlenmesi gereken bir yapım olan Tepelerin Ardı.

Sinemada kalın, sinemasız kalmayın!



EN SON BABALAR DUYAR: MUTLU AİLE DEFTERİ

Emekli Albay Yıldırım Taşyumruk biraz da mesleği gereği ömrü boyu sert ve otoriter bir baba olmuştur. Bir gün çatıdan düşer ve acilen hastaneye kaldırılır. Kendisinden yıllar içerisinde uzaklaşmış olan çocukları da babalarını mutlu ettirmek için yeniden aynı çatı altında buluşturur. Fakat 3 kardeş ve onların eşleri sürdürdükleri hayata dair onlarca yalan söylemişler ve durumu idare etmeyi şimdiye kadar başarmışlardır. Artık babaları her an yanlarında olunca dalavereleri sürdürmek için kırk takla atarlar. Yıldırım Bey, evde bir şeyler döndüğünün farkındadır ama kime inanacağını da şaşırır. Mutlu bir aile tablosu oluşturmak o kadar da zor olmamalıdır...

Yönetmenliğini Nihat Durak’ın üstlendiği filmin senaryosu ise Emre Özdür, Volkan Sümbül ve Ali Demirel’in kaleminden çıktı. Yapımcılığını Tims Production’ın üstlendiği filmin oyuncu kadrosunda ise genç isimlerden Büşra Pekin, Öner Akın, İlker Aksum, Binnur Kaya, Bülent Emrah Parlak ve usta oyuncu Tuncel Kurtiz yer alıyor...

Mutlu aile Defteri, yönetmen Nihat Durak’ın ikinci filmi… Daha önceki projesi İlk aşk’da naif bir aşk hikayesi anlatıyordu. TV’ye işler yapan bir yönetmen olan Nihat Durak’ın çok güçlü ya da orijinal hikaye anlatıcısı olduğunu söyleyemem ancak gişe komedilerinin kalite olarak yerlerde süründüğü, BKM filmlerinin bile eski zamanları mumla aratır olduğu zamanlarda yarattığı bu çok ‘doğru’ proje ile dikkatimi çekmeyi başardı.

Gidenlerin ne izleyeceğini söyleyeyim; Mutlu Aile Defteri, 2013 model bir Neşeli Günler yani sıcak bir aile komedisi, yer yer de yükselen bir dram… Arzu Film’in efsane oyuncularını günümüzdekilerle kıyaslama hatasına düşmezseniz izlerken epey keyif alırsınız. Küfürsüz, sıcak bir film ve umarım gişesi iyi olur çünkü sinemamızın böyle örneklere ihtiyacı var.



AMERİKA EN BÜYÜK DÜŞMANINI ARIYOR: ZERO DARK THIRTY

11 Eylül 2001’de Manhattan’daki Dünya Ticaret Merkezi kuleleri yerle bir edildikten sonra, yakın dünya tarihini değiştiren bu saldırıyı El-Kaide terör örgütü ve ABD’nin en azılı düşmanlarından biri olduğunu iddia eden Usame Bin Laden üstlenmişti. Önce Afganistan’da başlayan savaş, diğer Orta Doğu ülkelerine de yayıldı ve Pentagon saldırıların bir numaralı sorumlusu olarak gösterdiği Bin Ladin’i köşe bucak aramaktan asla vazgeçmedi. Pakistan’ın Abbottabad kentinde köşeye sıkıştırılıncaya kadar ABD’ye milyonlarca dolara mal olan bu arayış ve ’insan avı’ operasyonu 1 Mayıs 2011’de düzenlenen gizli bir operasyonla nihayete ermişti.

Senaryosunu Mark Boal’ın gerçeklere sadık kalarak kaleme aldığı filmde, Bin Ladin’in saklandığı yeri tespit eden ve bu timin organizasyonunu yürüten Maya adlı CIA ajanı, böyle operasyon ve bölge için oldukça genç olmasına rağmen, kendisine olan güveni ve üstün istihbarat başarısıyla Bin Laden’in yakalanmasını sağlıyor.

Filmin yönetmenliğini Oscarlı sinemacı Kathryn Bigelow üstlenirken başrol Maya olarak yükselen yıldız Jessica Chastain yer alıyor. Kadrodaki diğer isimlerse Joel Edgerton, Chris Pratt, Mark Strong ve Jennifer Ehler...

Zero Dark Thirty içerdiği hassasiyet ve teknik açıdan kusursuz bir film olması nedeniyle Oscar’ın güçlü adaylarından biri ama bana sorarsanız tatsız tuzssuz etnik bir yemekten ibaret. Böylesine ‘soğuk’ bir filmin, bir kadın yönetmenin elinden çıkmış olması da şaşırtıcı… Zero Dark Thirty’i izlerken meselenin ruh haliyle ilgili çok fazla bir şey yakalayamıyorsunuz. History Channel’da yayınlanan canlandırma belgesellerinin yüksek bütçeyle çekilmiş halini düşündüren yapımdan kendi adıma çok daha fazla şey beklemiştim. Oscar adaylığı sayesinde ismi öne çıktı ama bana sorarsanız iyi çekilmiş bir operasyon filminden fazlası değil!



SPIELBERG OSCAR’A EFSANE BAŞKANLA YÜRÜYOR: LINCOLN

Film, Amerika Birleşik Devletleri’nin 16. Başkanı olan ve kuzey eyaletlerinde 1861-1865 yılları arasında yaşanan iç savaşa öncülük eden Lincoln’un son dönemlerine ışık tutuyor. İç Savaş’ın hararetli günleri geride kalınca, Abraham Lincoln ile kabinesi arasında fikir ayrılıkları da su yüzüne çıkacaktır. En ciddi görüş ayrılığı ise kölelik konusunda yaşanacaktır...

Senaryosunu Pulitzer Ödüllü tarihçi Doris Kearns Goodwin’in çok satan kitabından ödüllü senarist Tony Kushner’in (Münih (Munich)) uyarladığı yapımın baş rolünde Daniel Day-Lewis yer alırken, yönetmen koltuğundaysa Steven Spielberg oturuyor.

Ünlü yönetmen, Savaş Atı gibi yüzeysel ve cilalı bir uyarlamadan sonra “Ben Spielberg’im” dediği bir filmle karşımızda… Lincoln yönetmenin daha önce çektiği her şeyden çok farklıi sakin, duru ve gösterişsiz bir anlatıma sahip… Çoğu izleyici için sıkıcı bir deneyim olacaktır ama sonuna kadar izleyenler büyük bir devlet adamının idealini ve ruh halini anlayacaktır. Amerikan toplumunun dünyaya ihraç ettiği demokratik fikirlerin oluşum sürecine ait harika yakalamalar yapacaksınız.



PENGUENLERİN SEVİMLİLİĞİNİ ZORLAMAMAK LAZIM: PENGUEN KRAL 3D

Rex henüz genç ve tüm penguenler gibi sevimli bir hayvandır. Penguen Şehri’nde kuzenleri Larry ve Moe ile beraber yaşan Rex çevresi dağlarla çevrili şehrinde keşfe çıktığı bir gün aşık olur. Bu aşk Rez’in yaşamında pek çok şey değiştirecek ve vahşi yaşamın bilmediği kapılarını aralayacaktır...

Penguen Kral, genç ve sevimli bir penguenin zaferlerle dolu epik hikayesini beyazperdeye yansıtıyor. Kendine bir eş bulabilmek için diğer binlercesiyle yarışan kahramanımız; buzullar, karlar ve ölümcül dalgalar arasında havadan, karadan ve sudan gelen tehlikelere karşı mücadele etmek zorunda kalıyor.

Maalesef film getiricilerimiz bu sürüme altyazı hazırlayıp göstermek yerine Disney senaristi Philip LaZebnik tarafından kaleme alınan ve genç penguenin ağzından anlatılmaya uygun olarak hazırlanan Amerikan sürümünün ayak izlerinden gitmeyi tercih etmiş. Tim Allen’ın seslendirdiği bu sürüm için de bizde Yekta Kopan tercih edilmiş ama çok eskimiş bir ‘ses’ artık onunkisi, tek kişilik performansı rahatsız edici olabiliyor ki bu da basın gösteriminden çıkanların ortak fikriydi.

İnsan sosyolojisine bu kadar yakınlaştırılan bir öykünün içinde asil ve güçlü Kral penguenlerinin yanında nedense tembel siyahi vatandaşları hatırlatan Macaroni penguenlerini görmek ilginçti. Film boyunca Kral penguenlerinin bu işe yaramazlara benzemediği vurgulandı durdu. Fırtına kuşlarının penguen yumurtalarına dadandığı sekanstaki "bana dokunmayan yılan bin yaşasın" hali de gözlerden kaçmadı. Bu filmi seyredecek küçükler için çok doğru mesajlar değil bunlar... Ayrıca filmde, küçük yaşlarda izlendiğinde travma sebebi olabilecek, yavru penguenlerin kuşlar tarafından gagalanarak yendiği sekanslar da var.

Penguen Kral 3D zorlu bir yapım, gidip de o iklimde film çekmek gerçekten cesaret işi, zaten bitiş jeneriğinde akan görüntülerden, film ekibinin başına bin bir belanın geldiğini görüyoruz. Hatta bu kısımlar filmin en ilgi çekici anlarıydı bile diyebilirim. Bunun dışında, iyi çekilmiş bir NG Wild belgeselinden ötesi değil Penguen Kral 3D, üstüne bir de gereksiz bir kurmaca hikâye eklenince arafta kalmış bir film çıkmış ortaya... Penguen sevimliliğinden nemalanmak isterken ıskalanmış bir hikâye...

Büyükler için mi yoksa küçükler için mi olduğunu çözemediğim bu filmi çok merak ediyorsanız ve iflah olmaz bir "penguen filmi" tutkunuysanız görebilirsiniz. Aksi takdirde BBC belgesellerinde çok daha fazlası var, hem de sahibinin (David Attenborough) sesinden!



YENİ BİR HAYAT KURMAK: TEPELERİN ARDI

Devotee Voichita ve Aline aynı yetimhanede birlikte büyümüş, burada cinsel taciz gibi zorlu durumları birlikte atlatmış iki yakın arkadaştır. Yetimhaneden sonra yolları ayrılan iki kadından Voichita Almanya’ya göçmüş ve orada yaşamış; Alina ise Romanya’ya yerleşip oradaki bir manastıra sığınmıştır. Voichita depresyon ve yalnızlıktan müstarip olduğu Almanya’dan Romanya’ya eski arkadaşını ziyarete gider. Planlarına göre Romanya’dan Alina’yı da alıp yeni bir hayata başlayacaktır. Ancak Alina’yı yaşadığı manastırda bulduğunda beklemediği bir durumla kaşılaşır.

’4 Ay, 3 Hafta, 2 Gün’ filmiyle dünya çapında tanınan ve Altın Palmiye olmak üzere onlarca ödüle layık görülen Cristian Mungiu’nun son filmi olan ’Tepelerin Ardında’, bu yıl Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye’ye aday gösterilmişti.

MURAT TOLGA ŞEN