DÜNKÜ YAZINIZI OKUDUM BENİMLE DE Mİ YATMAZDINIZ?.. BARDA SERDAR TURGUT'A ŞOK TEKLİF!..

Bugün anlatacağım olay resmen ve aynen yaşanmıştır.

Benim prensiplerim var anladın mı kardeşim


Bugün anlatacağım olay resmen ve aynen yaşanmıştır.

Birkaç gün önce evde oturmaktan sıkılıp, erken bir içki içmek için öğleden sonra bir bara gittim. Bu arada içkiye başlama saatimi biraz daha erkene aldığım takdirde henüz uyanmadan içmeye başlamam gerekecek. Bu da `Olmaz´ demeyin. Dedem bunu başarmış, babam anlattıydı.

Neyse, gittim oturdum bara, içkimi söyledim. Tabii ki sadece üç adet buzlu duble Jameson. (Bunu artık herkes öğrensin ve bir daha sormasın bana.)

Bir yoruma göre Jameson benim schadefreude (başkalarının acısından zevk alma) içkimmiş. Yani başkaları acı çekerken bu içkiyi tercih edermişim. Ne kadar haksızlık ediyorlar bana; benim gibi duygulu bir insan hiç böyle şeyler yapar mı? Benim schadefreude içkim martinidir. Oysa, başkaları acı çekerken ben sadece martini içerim. Jameson başkalarını hiç aklıma getirmediğim mutluluk günlerimin içkisidir.

Geldi içkim. Tam istediğim kıvamdaydı. Tatlı tatlı içip bir yandan da penisimi düşünüyordum. "Ona uzun süredir haksızlık yaptığımı, onu çok ihmal ettiğimi, o gün durup dururken `hiç aldatmayacağım´ diye konuşmam acaba penisimi üzdü mü, acaba depresyona mı girdi?" filan diye düşündüm.

Oldukça üzüldüm hatta bir ara `Acaba viskiyi bırakıp martini mi içsem?´ bile dedim. O gün yazımın kıvamından hoşlanmıştım. Bu aklıma gelince yine mutlu oldum ve viskiyle devam ettim

Tam o sırada karşıda kız arkadaşı ile oturmakta olan bir kız kalkıp bana doğru gelmeye başladı. Kızlar yan yana durduklarında insanda spontane toplu seks yapma arzusu doğuruyorlardı. Belki de benim durup dururken penisimi düşünmemin de asıl nedeni buydu. Yani galiba o düşünceler derin bir felsefi ihtiyaçtan kaynaklanmıyordu.

Kadın bana gelmekle kalmadı, gerçekten geldi ve yanımda durdu. Halbuki benim alıştığım, güzel kadınların bana doğru gelir gibi yapıp son anda vazgeçmeleri veya arkamda durmakta olan başka bir adama sarılmalarıydı.

Üstelik kadın bana konuşmaya da başladı. Ben bu gibi durumlarda her zaman paniklerim çünkü;

1- `Acaba kadınla eskiden bir ilişkimiz mi oldu da ben mi unuttum?´ diye korkarım.

2- Veya daha kötüsü `acaba kadın benimle bir ilişki mi başlatmak istiyor?´ diye daha fazla korkarım.

Bu gibi durumlarda son çapkınlık denememin üstünden 30 küsur yıl geçti. O zaman da dönem öyleydi ve New York´ta olduğumdan kıza `Haydi gidelim´ demek her şeye yetiyordu.

Benim kızlara `Haydi gidelim´ dediği için evlenmek zorunda kalan dört çocuklu arkadaşlarım bile var. O dönemdeki `Haydi gidelim´ lafı köylünün kadına söylediği `Yat len aşağıya´ lafına benziyor. İkisi de çapkınlık jargonunun zirvesi ve bir o kadar da romantik sayılabilirdi.

Ama arada geçen zamanda kültürlerin değişmiş olacağını sanıyorum ve ben şimdilerde ne söyleneceğini katiyen bilmiyorum.

Neyse; bana fırsat vermeden ilk önce kadın konuştu ve; `meruabaaaa sidar buay´ dedi. (Tabii ki genç kadınların özel lisanı ile konuşuyordu.)

Ben sadece `merhaba´ dedim. İçkimi bitirdim ve yenilenmesini istedim. Krizde olduğumuzdan kadına da ısmarlamayı katiyen düşünmedim.

`Bugünkü yazınızı okudum´ dedi. (Bu kadar güzel bir kadının aynı zamanda okuma yazma da bilmesi bana gereksiz bir enerji israfı ve haksızlık olarak geldi.)

Ve kadın lafını sürdürdü: `Ne yuaaani nenimle de yatmaz mısınız?´ dedi.

Konu hoşuma gitmeye başladığından ve üstelik kafayı da yavaştan bulduğumdan `Niye yatayım ki?´ diye absürt bir soru sordum..

Kadın ondan sonra `ÇÜKÜ´ (bu genç kadınların özel lisanında çünkü lafının söyleniş biçimi) dedi ve kendisiyle yatarsam bana neler yapabileceğini büyük bir açıklıkla ve haddinden fazla detaylı anlatmaya başladı.

Bunları büyük bir dikkatle ve viyola çalan Sedat Ergin düzeyindeki ciddiyette bir görünümde dinledim.

Açıkça söylemek gerekirse; günün ilk içkilerini içerken bu tür konuşmayı dinlemek gayet de hoş oluyor. `Acaba kadına maaş teklif etsem, her gece bizim eve saat 18.00 civarında gelip ilk içkimi içerken bana bu tür konularda konuşur mu ki?´ diye düşündüm.

Neyse; kadının konuşması ben orgazma ulaşmadan önce bitti.

Bir ara sessizlik oldu. Artık benim bir şeyler söylemem gerekiyordu, sıra maalesef bendeydi.

İlk önce kadına benim hayat felsefem hakkında bilgi verdim. `Hayatta benim prensiplerim vardır ve bunları beğenmeyenler olursa onlara da uyacak farklı prensiplerim de mutlaka vardır´ dedim.

Kadının özgüveni bunu duyunca hafif azalmaya başladı. Karşısında tamamen delirmiş bir adam durabileceğini düşünmeye başladı.

Bara gelmeden eczaneye uğrayıp kriz dönemi stoğu olsun diye 6 kutu viagra almıştım. Onları barın üstüne koydum ve; `Chinatown´ filminde beni çok etkilemiş bir John Huston repliğini kadına tekrarladım: `Unutma, şartlar ve ortam uygun olduğunda bir erkeğin seks uğruna yapmaktan çekinebileceği hiçbir ama hiçbir şey yoktur´.

Artık gözüm dönmüştü ve haykırıyordum.

Bunu söylerken büyük ihtimalle gözlerim de şaşıydı. Zira kadın bana dehşet içinde bakmaya başlamıştı. Herkesin gözünün önünde vukuata hazır bir seri tecavüzcüye dönüşmeye başladığımı görünce, çareyi arkadaşının yanına gitmekte buldu.

Ve ben istemeden de olsa o gün yazıda verdiğim sözü tutmuş oldum. Eve döndüm. Dördüncü dublemi içerken kendimi tutamayıp biraz ağladım.

Neyse; Rana bunu benim genel sinir bozukluğuma bağladı da soru sormadı.


SERDAR TURGUT/ AKŞAM