Dumanlı’nın istifası “Cemaat Medyası”nda bir “Değişim” arayışının dışavurumu mu?

Medyaradar medya analisti Atilla Akar, ZAMAN yayın yönetmeni Ekrem Dumanlı’nın istifasını değerlendirdi…

“Cemaat”in kendi “iç dil”ini çok iyi bildiğimi söyleyemem. Bu gibi yapıların kendine özgü dilini bilmek başka bir “yabancı dil”den çeviri yapmak gibidir. Attıkları her adım, söyledikleri her söz, verdikleri her mesaj ayrı bir dikkatle çözümlemeye değerdir. Hele de bunlar çoğu kez “dini bir terminoloji” ile sarmalanmış ise. O yüzden ben ancak sezdiğimi, varsaydığımı, zannettiğimi doğru veya yanlış “olabilir” diye düşündüğümü söyleyebilirim. “Kapalı yapılar”ın sırrına tam vakıf olmak kolay değildir!

Aynı şekilde bu gibi oluşumların dışa açık yüzünde, kurumlarında, medyasında, vb yapılan yönetsel değişiklikler de bir o kadar önemli ve ayrıca çözümlemeye muhtaçtır. Hele de yılların, kökleşmiş yöneticileri birdenbire görevlerini bırakıyorlarsa. Ve bu değişiklikler o grubun çok kritik sayılabilecek bir dönemine denk gelmiş ise.

İşte 14 yıldır ZAMAN Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni görevini sürdüren Ekrem Dumanlı’nın "Son dönemde basına ve şahsıma uygulanan hukuksuz baskılar nedeniyle Genel Yayın Yönetmenliği görevimi yapamadığımı görüyorum" diyerek istifa etmesi sanki bu türden bir durumu andırıyor. Elbette ki her yöneticinin, çalışanın “istifa hakkı” vardır. Ancak bu gibi yapılarda istifa olayı da fazlaca kişilerin tercihine bağlı şeyler değildir. Zaten o yüzden ayrıca dikkate değerdir…

Peki o halde ne olmuş olabilir? Bunu anlamak için örneğin Fethullah Gülen’in Herkul.org sitesinde yayınlanan bu haftaki “Bamteli Sohbeti”ndeki “Hizmet mevsimleri ve himmet meyveleri” başlıklı yazısına bakılabilir. Zaman ve Bugün gazetelerinin önemi ve desteklenme ihtiyacından yola çıkan Gülen “mevsim” benzetmesinden yola çıkarak “Mefkûre erleri”nin önüne bu gazetelerle ilgili yeni hedefler koyuyordu;

“Zaman Gazetesi, ilk basıldığında on beş bin mi basmıştı, 20 bin mi basmıştı?!. Zamanla bir milyonu aştı. Belki son tahribat ve kırılmalardan dolayı mesele ona da aksetti. Ama ben bu işe sahip çıkan kardeşlerime öyle inanıyorum ki, bunlar abone yapma döneminde her şeyi bırakırlar, o kampanya mevsiminde bu iş için küheylan gibi koşarlar; bugüne kadar bir yapıyorlarsa, bundan sonra on yaparlar. Bir-iki fasıl onu indirmeye mukabil, olduğunun bir-iki fasıl üstüne çıkarırlar. Zaman’ı ve Bugün Gazetesi’ni… Her mevsimin ayrı bir hizmeti vardır. Bir mevsim üniversiteye hazırlık kursları için çalışmalı! Bir mevsim okullara talebe kaydı için çalışmalı. Şayet bir mevsimde de gazetelerinizin ve mecmualarınızın halka tanıtılması, abonelerin yenilenmesi, mevcut olan abonelerin katlanması söz konusu ise, o zaman onun katlanması için bizim de himmetimizi, gayretimizi ve hızımızı katlayıp o işe yoğunlaşmamız lazım.”

Cemaatin hükümetle kapışmasından sonra “zor bir dönem” geçirdiği herkesçe malum. Faturası ağır olan bir süreç yaşıyorlar ve alınan darbelere rağmen ayakta kalma çabalarını sürdürmeye gayret ediyorlar. Ancak belli ki işler eskisi gibi de değil. Bilhassa hitap ettikleri her seviyeden kitle açısından (İç nedenler) bazı “kırılmalar” yaşandığı malum. Dışta ise toplumsal imaj ve saygınlıkları ise epeyce yara almış görünüyor. Hükümet’in “Hizmet”i bitiremese bile hayli yıprattığı (Onların da hükümeti!) söylenebilir. Dolayısıyla yeni atılımlara, yeni imajlara hatta yeni yüzlere ihtiyaçları var. Bu yönüyle olaya belki bir “revizyon ihtiyacı” da denebilir. Medyası ise bazı açılardan “yetersiz” kalmaya başladı demek ki!

Bu durum mevcut söyleme ve geleneksel çizgiye ne kadar yansır ve hatta böyle bir problemleri var mı bilemem ama bir “atılım”a, bir “değişim” arayışına ihtiyaçları var gibi. Bunu nasıl temellendirecekleri ise –şimdilik- meçhul.

Fethullah Gülen son sohbetinde tam olarak bunu mu saptıyor, bu değerlendirmenin dışa vurumu mu henüz tam belli değil. Ancak bir sıkıntının ve o sıkıntıyı aşmanın lisanınca ifadesi olsa gerek. Yoksa dini bir cemaatin lideri gazete tirajları ile neden ilgilensin ki? Ancak öyle veya böyle yeni bir “sinerji” (Tabir kendisinindir) yaratmaya, elde kalan “Hizmet erleri”ni bu yönde seferber etmeye, medya cephesini yeniden tahkim etmeye yönlendirdiği, önüne hedef olarak koyduğu çok açık. “Beklentisizlik ve adanmışlık yolculuğu”nda şu an istenen bu anlaşılan…

Yani ki ardından gelen Ekrem Dumanlı’nın istifası sadece bireysel bir tercihten çok sanki “Hocaefendi”nin iradesi dahilinde gerçekleşmişe daha çok benziyor. O yüzden olayı bu açıdan okumak daha akla yatkın. Tabii iç dengeler ve tartışmalarla göremediğimiz, bilemediğimiz yahut yanlış düşündüğümüz yanlar olabilir o başka. Fakat böylelikle o arayışın sürebileceği ve yeni başka atılımlara kapı aralandığı da söylenebilir. Gerisini zaman gösterecek…

Öte yandan hükümet cenahı ve onun denetimindeki medya ise bu durumu yanlış değerlendiriyor bence. Bu gelişmeleri “Hicret benzetmesi”nden yola çıkarak kestirmeden Ekrem Dumanlı’nın “kaçış hazırlıkları”na yormak ya da “Surda bir gedik açıldı” deyip çok radikal bir şekilde “yeni bir dönemin başlangıcı” saymak (Bir değişim olacaksa bu “tedricen” olacaktır) için henüz erken bir tespit bence. Bir değişim olacaksa da bu çok “kontrollü” bir değişim olacak herhalde…

Daha ötesini beklemiyorum ya da göremiyorum. Şimdilik gördüğüm şey Dumanlı’nın istifasının rastlantısal olmayabileceği, “cemaat medyası”nda bir “değişim ihtiyacı”na denk geldiği, bir sıkıntının dışa vurumu ya da rötuşu olduğu, cemaatin elindeki kitleyi seferber etmede bir “çıta” olarak konulacağı (Tiraj hedefleri ve beklentileri ne kadar “gerçekçi” tartışılır ama burada önemli olan tirajın gerçekçiliğinden çok bu hedefe ulaşmada gösterilecek çabanın “diri tutuculuğu” ve faaliyetin kendisi olduğu anlaşılıyor), hükümet cenahından gelen “baskılar”a karşı bir “cevap” olarak umulduğu, vb gibi “getiriler de söylenebilir. İlaveten muhakkak ki mevcut durumdan bir memnuniyetsizlik de seziliyor…

Öyle veya böyle “Cemaat medyası” açısından adeta kendi başına bir kurum haline gelip, kökleşen Ekrem Dumanlı’nın istifası önemli olup o cenahta bir şeylerin değişmekte ve gelişmekte olduğunun göstergesidir. Bunda Dumanlı’nın yönetim tarzından gayrı memnunluk ne kadar geçerlidir bilinmez ama olayı Dumanlı’da simgelenen bir dönemin kapanması anlamında okumak daha uygun gibi. Bu anlamda “tasfiye” olan sadece Dumanlı değil, yakın bir döneme damga vuran anlayıştır da. Bunda Dumanlı’nın kişisel hataları ya da “egosu”da ayrıca rol oynamış olabilir. Bunun “taktiksel” mi yoksa daha “stratejik” bir değişim mi olduğunu, sayfalara nasıl yansıyacağını ise süreç gösterecek. Başka yönler varsa da kokusu çıkar herhalde yakında…

Neyse; her şeyle birlikte cemaat de değişiyor, dönüşüyor. Bunun hangi dinamikler bağlamında ve nasıl olacağı ise sonucu belirleyecek. Dumanlı’nın istifası ise en önemli ayaklardan medya ayağını etkileyecek olması sebebiyle önemlidir…

06.10.2015.

atillaakar@gmail.com