Dumanlı'dan ağır suçlamalar: IŞİD'le aranızda ne fark kaldı?
Zaman gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı, siyasal İslamcıların artık kendilerini devletin gerçek sahibi gibi gördüğünü belirtip, ağır suçlamalar yaptı.
Zaman gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı, "Ey ‘İslamcılar’ İslam’a dönün!" başlıklı yazısında AK Partilileri, daha önce eleştirdikleri her şeyin en hızlı savunucusu olmakla suçladı.
Dumanlı yazısında "Siyasal İslamcılar, artık kendini ‘devletin gerçek sahibi’ görüyor. MİT, artık ‘devletin bekası’nı temin eden ‘kutsal’ bir kuruluş; YÖK, ‘dindar nesiller’in yetiştirilmesi için inşa edilen ‘öncü’ bir kurum gibi algılanıyor..?" dedi.
İşte Ekrem Dumanlı'nın o yazısı:
İSLAMİ ARGÜMANLAR KULLANAN BU ÇEVRE...
Muhalif fikir üreten dinamiklerden biri de hiç şüphesiz ‘siyasal İslam’ diye anılan merkezdi. Merkez diyorum ama aslında o ses merkezden değil, çevreden yükseliyor, gücü elinde bulunduran kadroların taşkınlığını -diğer pek çok unsurla beraber- dengeliyordu. Zira İslamî argümanlar kullanan bu çevre, adaletten, hakperestlikten, dürüstlükten bahsediyordu ve bu çağrı vicdanlarda yankılanıyordu.
YIKMAK İSTEDİKLERİ DEVLETİ KUSUYORLAR!
Peki ya şimdi? Sistemin dışında durup meselelere keskin eleştiriler getirmeye çalışan ‘siyasal İslamcılar’, artık kendini ‘devletin gerçek sahibi’ görüyor, devletin bütün kadim kurum ve kuruluşlarını içselleştirerek yeni bir kimlik ve yaklaşım ortaya koyuyor. Mesela keskin eleştiriler getirilen MİT, artık ‘devletin bekası’nı temin eden ‘kutsal’ bir kuruluş; YÖK, ‘dindar nesiller’in yetiştirilmesi için inşa edilen ‘öncü’ bir kurum gibi algılanıyor bu çevrede. Ve acı gerçek: Daha dün denecek kadar kısa bir süre önce söylemini ‘müesses nizam’ı ‘tadil etmek’ hatta ‘yıkmak’ üzerine bina eden bir akım, şimdi devlet denen aygıtı kutsayarak tek sesli, tek renkli, tek partili, tek adamlı bir sisteme kendini adamış durumda.
YATLARI, KATLARI- FORSLARI FİKİR ÜRETTİRMİYOR!
Bir zamanlar ‘İslamcılar’ın bir şekilde ortaya koyduğu sorgulayıcı mantık bir fikir üretimine neden olmuştu. Oysa şimdi değil fikir üretmek, herhangi bir düşünceyi tartışmaya bile tahammülleri kalmadı. Değer üretmeye mecali çoktan tükendi zaten. Fikir üreticilerinin neredeyse tamamı devlet memuru haline geldi. Makamları, unvanları, forsları, şöhretleri, yatları, katları, servetleri yeni bir fikir sancısına da müsait değil, maalesef.
'KAFİR DEVLET'TEN, KARDEŞ KATLİNE...
Dün, ‘Kâfir devlet yıkılacak elbet!’ derken ortaya konan taşkınlık, bugün ‘Devlet geleneğinde kardeş katli bile vardır.’ çizgisine savrulmuş durumda. Dün ‘İslamcılar’ kendilerine ‘Mustazafîn’ derdi; bugün onlara en yakışan tabir, ne yazık ki, ‘Müstekbirîn’ olsa gerek. Zira ekranlara yansıyan kibir, en tepeden başlıyor, kuyunun dibine kadar aynı retorikle devam ediyor.
ÖNCELERİ EBU ZER, ÖRNEKLERİYDİ
Bir zamanlar ‘siyasal İslamcı’ söylemin en belirgin kullandığı örnek Ebuzer-el Gıfarî idi. Dillerden düşmezdi o büyük sahabi. Kapının önünde bekleyen görevliyi görünce valiyi tokatladığı, “Hazreti Muhammed ile insanlar arasında perdeler mi vardı ki kapıcıları dizdiniz odanıza!” diye feryat ettiği anlatılırdı. El hak doğruydu. Ebuzer, sade bir hayat sürmüş, müstağni yaşamış, devletin insan için var olduğuna inanmıştı hep. Mal mülk edinmemiş, dünya malı karşısında secdeye kapanmamıştı. Diyetini de ödemiş, Allah Resulü’nün yıllar önce mucizevi bir şekilde kendisine haber verdiği gibi ‘yalnız yaşamış, yalnız ölmüştü’. Hazret-i Peygamber ‘Yalnız haşrolacaksın ya Ebuzer!’ diyerek asil duruşunun ahirette nasıl mükâfata dönüşeceğini müjdelemişti. Düzeni yerden yere vurarak adalet ve eşitlik isteyen ‘İslamcılar’ Ebuzer’i örnek almayacak da kimi alacaktı.
EBU ZER ARTIK AĞZA ALINMAZ OLDU!
Heyhat! Hz. Ebuzer artık ağza alınmaz oldu ‘siyasal İslamcılar’ arasında. Zira artık onların büyük çoğunluğu, ‘merkez’in nimetlerine râm olmuştu çoktan. Yatlar, katlar, villalar, lüks saatler... Gelsin bilmem kaç yüz dolarlık purolar, gitsin sabahın ilk ışıklarına kadar süren nargileler. E hani fikir sancısı? Nerede kaldı Ebuzer sadeliği, Ömer adaleti, Selahaddin şehâmeti…
SEVİMSİZLİK VE SEVİYESİZLİK VAR
Devletin (aslında devlet imkânlarının yol açtığı servetin) kölesi olma gibi bir tehlike var şimdi. ‘Türkiye’nin birikimi’ diye caka satılan o hazinenin yerinde yeller esiyor. Artık fikir üretemeyenler, başkası tarafından üretilen değerleri tüketebilmek için etrafa hakaret yağdırıyor. Gazetelerine bakın, TV’lerine göz atın; tefekkürün kırıntısını bulamayacaksınız maalesef. Yalan bol, iftira çok, hakaret gırla gidiyor. Üslupsuzluk had safhada. Birkaç istisna hariç, ne nezaket kalmış ‘İslamcılar’da ne nezahet. Şımarıklık o kadar yaygın ki düştükleri sevimsizlik ve seviyesizliğin farkında bile değil çoğu. Yazık!
KUTSALINI KAYBETMİŞ RONİN'LER!..
Kutsalını kaybetmiş bazı Ronin’ler, kâh gazeteci kılığına giriyor kâh trol maskesi takıyor. İktidar yanlısı olmanız anlaşılır bir durum; ama bunu ortaya koyabilmek için kesinkes haram kılınmış yollara tevessül etmeye ne gerek var? Patronunu kurtarmak için bütün alavere dalavere işlere fetva uydurup herkese küfürler savurarak racon kesmeye yeltenen bir kısım zavallılar bilmiyor ki bugün geldikleri nokta sadece ‘siyasal İslam’a değil, o mukaddes dinin kendisine de zarar veriyor.
IŞİD İLE ARANIZDA NE FARK VAR?
Kendisi gibi düşünmeyen insanların ensesine kurşun sıkıp o vahşi görüntüyü paylaşım sitelerine koyan ‘cihatçı’ adamla, bir siyasî partiye tam destek vermediği için sokak serserilerinin bile ağza almadığı hakareti müminlere reva gören ve bunu yazarlık sanan fesatçı arasında fark yok ki! Birinin elinde silah öbürününkinde kalem. Silah bulsa aynısını yapacak gibi haşin, keskin, bıçkın...
BU TRAJİK DÖNÜŞÜME EBU ZER NE DERDİ?
Hani zulme karşıydınız, hani mazlumların ahını almaktan endişe duyardınız? Ebuzer Efendimiz, şeref kudüm buyurup bu karanlık asrı teşrif etse geçirdiğiniz bu trajik dönüşüme ne der acaba? Ya Ebuzer(ler)’in Ebuzer’i! Yemin olsun ki O’nun (sas) tebcil ettiği değerler içinde gurur, kibir, insanlara eziyet etme, hakaret, yalan, iftira, alay etme, isim takma gibi şeytanî ahvalin zerre miktar yeri yok. Ne diyeyim: Ey (eski) İslamcılar! İslam’a dönün. Kur’an “Ey İman edenler! Allah’a ve Resulü’ne iman edin...” diyerek bizi kendimiz olmaya davet ediyor ya; işte öyle bir şey…
Dumanlı yazısında "Siyasal İslamcılar, artık kendini ‘devletin gerçek sahibi’ görüyor. MİT, artık ‘devletin bekası’nı temin eden ‘kutsal’ bir kuruluş; YÖK, ‘dindar nesiller’in yetiştirilmesi için inşa edilen ‘öncü’ bir kurum gibi algılanıyor..?" dedi.
İşte Ekrem Dumanlı'nın o yazısı:
İSLAMİ ARGÜMANLAR KULLANAN BU ÇEVRE...
Muhalif fikir üreten dinamiklerden biri de hiç şüphesiz ‘siyasal İslam’ diye anılan merkezdi. Merkez diyorum ama aslında o ses merkezden değil, çevreden yükseliyor, gücü elinde bulunduran kadroların taşkınlığını -diğer pek çok unsurla beraber- dengeliyordu. Zira İslamî argümanlar kullanan bu çevre, adaletten, hakperestlikten, dürüstlükten bahsediyordu ve bu çağrı vicdanlarda yankılanıyordu.
YIKMAK İSTEDİKLERİ DEVLETİ KUSUYORLAR!
Peki ya şimdi? Sistemin dışında durup meselelere keskin eleştiriler getirmeye çalışan ‘siyasal İslamcılar’, artık kendini ‘devletin gerçek sahibi’ görüyor, devletin bütün kadim kurum ve kuruluşlarını içselleştirerek yeni bir kimlik ve yaklaşım ortaya koyuyor. Mesela keskin eleştiriler getirilen MİT, artık ‘devletin bekası’nı temin eden ‘kutsal’ bir kuruluş; YÖK, ‘dindar nesiller’in yetiştirilmesi için inşa edilen ‘öncü’ bir kurum gibi algılanıyor bu çevrede. Ve acı gerçek: Daha dün denecek kadar kısa bir süre önce söylemini ‘müesses nizam’ı ‘tadil etmek’ hatta ‘yıkmak’ üzerine bina eden bir akım, şimdi devlet denen aygıtı kutsayarak tek sesli, tek renkli, tek partili, tek adamlı bir sisteme kendini adamış durumda.
YATLARI, KATLARI- FORSLARI FİKİR ÜRETTİRMİYOR!
Bir zamanlar ‘İslamcılar’ın bir şekilde ortaya koyduğu sorgulayıcı mantık bir fikir üretimine neden olmuştu. Oysa şimdi değil fikir üretmek, herhangi bir düşünceyi tartışmaya bile tahammülleri kalmadı. Değer üretmeye mecali çoktan tükendi zaten. Fikir üreticilerinin neredeyse tamamı devlet memuru haline geldi. Makamları, unvanları, forsları, şöhretleri, yatları, katları, servetleri yeni bir fikir sancısına da müsait değil, maalesef.
'KAFİR DEVLET'TEN, KARDEŞ KATLİNE...
Dün, ‘Kâfir devlet yıkılacak elbet!’ derken ortaya konan taşkınlık, bugün ‘Devlet geleneğinde kardeş katli bile vardır.’ çizgisine savrulmuş durumda. Dün ‘İslamcılar’ kendilerine ‘Mustazafîn’ derdi; bugün onlara en yakışan tabir, ne yazık ki, ‘Müstekbirîn’ olsa gerek. Zira ekranlara yansıyan kibir, en tepeden başlıyor, kuyunun dibine kadar aynı retorikle devam ediyor.
ÖNCELERİ EBU ZER, ÖRNEKLERİYDİ
Bir zamanlar ‘siyasal İslamcı’ söylemin en belirgin kullandığı örnek Ebuzer-el Gıfarî idi. Dillerden düşmezdi o büyük sahabi. Kapının önünde bekleyen görevliyi görünce valiyi tokatladığı, “Hazreti Muhammed ile insanlar arasında perdeler mi vardı ki kapıcıları dizdiniz odanıza!” diye feryat ettiği anlatılırdı. El hak doğruydu. Ebuzer, sade bir hayat sürmüş, müstağni yaşamış, devletin insan için var olduğuna inanmıştı hep. Mal mülk edinmemiş, dünya malı karşısında secdeye kapanmamıştı. Diyetini de ödemiş, Allah Resulü’nün yıllar önce mucizevi bir şekilde kendisine haber verdiği gibi ‘yalnız yaşamış, yalnız ölmüştü’. Hazret-i Peygamber ‘Yalnız haşrolacaksın ya Ebuzer!’ diyerek asil duruşunun ahirette nasıl mükâfata dönüşeceğini müjdelemişti. Düzeni yerden yere vurarak adalet ve eşitlik isteyen ‘İslamcılar’ Ebuzer’i örnek almayacak da kimi alacaktı.
EBU ZER ARTIK AĞZA ALINMAZ OLDU!
Heyhat! Hz. Ebuzer artık ağza alınmaz oldu ‘siyasal İslamcılar’ arasında. Zira artık onların büyük çoğunluğu, ‘merkez’in nimetlerine râm olmuştu çoktan. Yatlar, katlar, villalar, lüks saatler... Gelsin bilmem kaç yüz dolarlık purolar, gitsin sabahın ilk ışıklarına kadar süren nargileler. E hani fikir sancısı? Nerede kaldı Ebuzer sadeliği, Ömer adaleti, Selahaddin şehâmeti…
SEVİMSİZLİK VE SEVİYESİZLİK VAR
Devletin (aslında devlet imkânlarının yol açtığı servetin) kölesi olma gibi bir tehlike var şimdi. ‘Türkiye’nin birikimi’ diye caka satılan o hazinenin yerinde yeller esiyor. Artık fikir üretemeyenler, başkası tarafından üretilen değerleri tüketebilmek için etrafa hakaret yağdırıyor. Gazetelerine bakın, TV’lerine göz atın; tefekkürün kırıntısını bulamayacaksınız maalesef. Yalan bol, iftira çok, hakaret gırla gidiyor. Üslupsuzluk had safhada. Birkaç istisna hariç, ne nezaket kalmış ‘İslamcılar’da ne nezahet. Şımarıklık o kadar yaygın ki düştükleri sevimsizlik ve seviyesizliğin farkında bile değil çoğu. Yazık!
KUTSALINI KAYBETMİŞ RONİN'LER!..
Kutsalını kaybetmiş bazı Ronin’ler, kâh gazeteci kılığına giriyor kâh trol maskesi takıyor. İktidar yanlısı olmanız anlaşılır bir durum; ama bunu ortaya koyabilmek için kesinkes haram kılınmış yollara tevessül etmeye ne gerek var? Patronunu kurtarmak için bütün alavere dalavere işlere fetva uydurup herkese küfürler savurarak racon kesmeye yeltenen bir kısım zavallılar bilmiyor ki bugün geldikleri nokta sadece ‘siyasal İslam’a değil, o mukaddes dinin kendisine de zarar veriyor.
IŞİD İLE ARANIZDA NE FARK VAR?
Kendisi gibi düşünmeyen insanların ensesine kurşun sıkıp o vahşi görüntüyü paylaşım sitelerine koyan ‘cihatçı’ adamla, bir siyasî partiye tam destek vermediği için sokak serserilerinin bile ağza almadığı hakareti müminlere reva gören ve bunu yazarlık sanan fesatçı arasında fark yok ki! Birinin elinde silah öbürününkinde kalem. Silah bulsa aynısını yapacak gibi haşin, keskin, bıçkın...
BU TRAJİK DÖNÜŞÜME EBU ZER NE DERDİ?
Hani zulme karşıydınız, hani mazlumların ahını almaktan endişe duyardınız? Ebuzer Efendimiz, şeref kudüm buyurup bu karanlık asrı teşrif etse geçirdiğiniz bu trajik dönüşüme ne der acaba? Ya Ebuzer(ler)’in Ebuzer’i! Yemin olsun ki O’nun (sas) tebcil ettiği değerler içinde gurur, kibir, insanlara eziyet etme, hakaret, yalan, iftira, alay etme, isim takma gibi şeytanî ahvalin zerre miktar yeri yok. Ne diyeyim: Ey (eski) İslamcılar! İslam’a dönün. Kur’an “Ey İman edenler! Allah’a ve Resulü’ne iman edin...” diyerek bizi kendimiz olmaya davet ediyor ya; işte öyle bir şey…