"DÖRT DÖRTLÜK BELAGAT!" BAŞBAKAN'A ÖVGÜLER YAĞDIRDI!

Hürriyet yazarı Ertuğrul Özkök, bugünkü yazısında hem Başbakan Erdoğan'a övgüler yağdırdı hem de inceden inceye eleştirdi.

‘Kin’ kelimesinin manasına baktım

ALLAH İçin;

Etkili, hatta çok etkili bir belagatti.

Etkilenmemek ne mümkün...
İyi seçilmiş kelimeler, müthiş bir kavram kareografisi, “vurgu” denilen vokal sanatının en itinalı müdahaleleri.
Genç insanı, en genç yerinden yakalayacak teknoloji ve üzerine ustanın maharetle monte ettiği heyecan.
Öyle bir elektrik ki; amperi, voltajı salona sığmıyor, ekranlardan bizi çarpıyor.
Evet, Başbakan Erdoğan’ın AK Parti Gençlik Kolları toplantısında yaptığı konuşma, dört dörtlüktü...
Eğer siyaset; yapmak kadar söyleyebilmek, anlatabilmek, ikna edebilmek sanatı ise;
Çiçero’yu maziye iyice gömecek bir belagatti Başbakan’ınki.
Bir gencin aklını başından alacak kadar lirikti.
“Kalkın yürüyoruz” dese, bir saniye bile düşünmeden kalkıp yürünecek bir konuşmaydı.
* * *
Şimdi kalkıp, böyle bir konuşmanın karşısına çıkılabilir mi?
Baştan dayak yiyeceğin besbelli bir belagat tsunamisinin karşısında durulabilir mi?
Eh, artık kendi kendini, “Biraz delidir, ne derse yeridir” dolduruşuna getirmişsen;
Çıkıp sivrisinek vızıltısı misali birkaç laf edersin.
- Mesela Başbakan diyor ki:
“Dininin, dilinin, beyninin, ilminin, ırzının, evinin, kininin, kalbinin davacısı bir gençlikten bahsediyorum.”
- Ben de çıkıp desem ki:
“Sayın Başbakan, dinini, dilini, evini, barkını, hatta kalbini, çok tehlikeli bulsam da, hatta ırzını anladım da, şu kini nedir?”
- Desem ki: “Türk Dili Sözlüğü’ne baktım, “Kin” kelimesinin karşısında şu yazıyor: “Birine karşı öç alma isteği; garaz.”
- Desem ki: Hangi garazının davasını sürdürsün genç?
Sonra oturup, altına şu iki dizeyi yazsam:
“Adımız miskindir bizim
Düşmanımız kindir bizim.”
- Sonra desem ki, bu dizeleri yazan insan Yunus Emre’dir.
Yanlış bir şey mi söylemiş olurum?
* * *
- Başbakan diyor ki:
“Hiçbir zaman seçilmişleri, atanmışlara kul etmeyiz...”
- Ben de çıkıp hançeremi patlatırcasına, desem ki:
“Doğrudur, güzeldir, iyi erdemdir.”
Sonra hançeremi sakinleştirip; ürkek bir sesle fısıldasam.
“İyi güzel de, seçilmiş hata yaparsa, hırsızlık yaparsa, adil davranmazsa, kin peşinde koşarsa, garazının esiri, kurbanı olursa, atanmış görevini yapmasın mı?”
Amerika’sında yapsın, yapabilsin; demokrasinin beşiğinde, İngiltere’sinde, daha dün Almanya’sında yapsın, yapabilsin de;
Bizde niye yapmasın, yapamasın?
* * *
O “seçilmiş” ki, onu kim seçmiştir? Arşıâlâdan ilahi bir güç mü?
Yaradan mı seçmiştir ki; bu faniler âleminde ona ses çıkabilecek tek kişi olmasın...
Çıkıp böyle böyle desem;
Yalan mı söylemiş olurum.
* * *
- Başbakan diyor ki:
“Hiç kimse fitne ve fesat tohumlarının yeşereceği umuduna kapılmasın.”
Doğrudur, kimse kapılmasın.
Fitne ve fesat, kin ve garaz kötü şeylerdir, çok fena şeylerdir.
Kimse tevessül etmesin, edemesin.
- Ama ben de çıkıp sorsam ki:
“Sayın Başbakan kim çıkardı bu fitne ve fesadı...”
Böyle desem ve son 15 günde yazılanı, söyleneni; kim yazmışı, kim demişi, ne varsa çıkarıp önüne koysam.
O aşina isimler; o tanıdık simalar; aynı yağmurun altında ıslanmış akraba isimler;
Eli, onların hanesine, “fitne”, “fesat” yazmaya gider miydi? Hadi eli gitti, gönlü kabul eder miydi?
* * *
Olağanüstü bir belagatti...
Ama bir toplumda yüzde 50 oy almış siyasetçinin belagati, bir taraf için lirik bir coşku, öteki taraf için ise dehşet ve korku verici bir cismaniliğe dönüşüyorsa;
Düşünmek lazım.
Kin, garaz, fitne, fesat...
Hakikaten çok kötü şeyler.
Hepimiz bu kelimeleri lügatlerimizden çıkarıp atmalıyız..

Ertuğrul Özkök/Hürriyet