DÖNERSE İZMİR'E DÖNER! YILMAZ ÖZDİL FETHULLAH GÜLEN'İ 'İSİM VERMEDEN' YAZDI!

Hürriyet yazarı Yılmaz Özdil, Fethullah Gülen'i ve Başbakan Erdoğan'ın Gülen'e yaptığı "dön" çağrısını yazdı.

İsim veremiyoruz, adres vereyim...


Kemal Kılıçdaroğlu, Türkçe Olimpiyatları’na gelen çocukları kabul etti, “isim vermeden” tebrik etti. Deniz Baykal, Türkçe Olimpiyatları’na mesaj gönderdi, “isim vermeden” şükranlarını sundu. Cumhurbaşkanı, Türkçe Olimpiyatları’ndan ödül aldı, “isim vermeden” teşekkür etti. Başbakan, Türkçe Olimpiyatları’na katıldı, “isim vermeden” dön çağrısı yaptı.

*

Olimpiyat Türkçe ama...
İsim yabancı heralde.
Bi türlü verilmiyor.

*

İsim vermeden yazayım bari.

*

Döner mi, bilmem.
Dönerse, İzmir’e döner.

*

Çünkü...

*

Geçen mart ayı. MİT krizi yaşanıyor. Hükümet dahil, herkes “isim vermeden” ne diyeceğini merak ediyor, cevap alamıyordu. İstanbul basını yana yakıla araya ricacılar sokuyor, görüşme talep ediyor, reddediliyordu. İşte tam o günlerde... Sürpriz!
10 gazeteci kabul edildi.

*

Hepsi İzmirliydi.

*

Houston’a gezmeye götürülmüşler, seneye hizmete girecek olan cami, kilise ve sinagog’tan oluşan Barış Bahçesi’ni yerinde incelemişler, e oraya kadar gelmişken, çiftlik’e de götürülmüşlerdi... Ki, komşu kapısıdır zaten Houston’la çiftlik arası, 2 bin 250 kilometrecik!

*

Normalde, her zaman, tüm Türkiye’ye yayın yapan İstanbul basını çağırıldı. Hep öyle olmuştu. Bu sefer farklıydı. İlk kez, yerel basın... İzmirli gazeteciler kabul ediliyordu.

*

Pek heyecanlıydı bizim İzmir basını... İlk kez milli oluyorlardı. Ancak, çiftlik’e girerken, siyasi soru sormamaları konusunda tembihlendiler. Peki ne soralım? “Sadece İzmir” denildi.

*

Vardılar çiftlik’e... Küçük bi gölet gözlerine çarptı. Bi kaç misafir evi, bi de yeni inşa edildiği belli olan, büyük bina vardı. Oraya gireceğiz sandılar. Dedim ya, tecrübesizler... Orası değildi. Eski, ahşap, iki katlı binaya götürüldüler. Alt kat yemek salonu gibi, üst kata çıkarıldılar. Sedirli salon. Oturdular. Çay ikramı, börek çörek... Giriş kapısından başka, küçük bi kapı vardı. Açıldı. Çıktı. Tek tek ellerini sıktı, tanıştı, hal hatır sordu. Sohbet başladı.

*

“İzmir’i çok özledim” dedi.
Gözleri doldu. Hatta “hasretten tutuşuyorum” dedi. Hisarönü, Kemeraltı, Bornova hatıralarını anlattı. İzmir’in, kendisinin manevi hayatında çok önemli rolü olduğunu, İzmir halkına şükran duyduğunu söyledi, kentin huzurlu atmosferinden bahsetti.

*

“Dönecek misiniz?” diye sordular... Aradan üç ay geçti, şu anki kararını elbette tahmin edemeyiz ama, o gün “bi süre daha dönmemem daha hayırlı olabilir” dedi. Bi süre’nin süre’sini söylemedi.

*

Expo’yu konuştular...
“Çok yakından takip ediyorum, ilgileniyorum, İzmir’in alması için elimden geleni yapıyorum” dedi.

*

Sohbet bi saat sürdü. İzmirli gazetecileri görmekten çok mutlu olduğunu, İzmir’i görmüş gibi olduğunu söyledi. Birer kalem hediye etti. Kapıya kadar geçirdi. Sağlığı gayet iyiydi.

*

İşin, ekstra enteresan tarafı...
İzmirli gazeteciler, o kalemle, köşelerinde Houston’a gittiklerini yazdılar, yerel televizyonlarda Houston’ı anlattılar, çiftlik’e gittiklerinden hiç bahsetmediler.
“İsim vermediler” yani!

Yılmaz Özdil/Hürriyet