DOĞAN GRUBU İKTİDARLA UZLAŞMAK İÇİN BEKİR COŞKUN'U FEDA EDER Mİ?.. İŞTE ERTUĞRUL ÖZKÖK'ÜN KÖŞESİNDEN VERDİĞİ YANIT!..
Benim bildiğim Aydın Doğan yapmaz. Gücü yettiğince direnir. Ama...
Bekir Çoşkun feda edilir mi
ÖNCEKİ akşam NTV´de Çiğdem Anad, sorulabilecek en direkt ifadelerle bana şu soruyu soruyor:
"İktidar bastırırsa, Bekir Coşkun´u feda eder misiniz?"
Tam cümleleriyle olmasa da şu cevabı verdim:
"Aydın Bey, 28 Şubat´ta askerlerin isteğine direndi. Hürriyet´te Yavuz Gökmen, Milliyet´te Taha Akyol ve başka bazı yazarlar işlerini korudular. Aynı dönemde siyasi iktidar da Uğur Dündar ve Emin Çölaşan´ın susturulmasını istiyordu. Ona da direndi.Bir örnek de ben vereyim. 28 Şubat´tan sonraki siyasi iktidar da Şükrü Küçükşahin´in uzaklaştırılmasını istedi. Ona da direndi. Hiçbir yazar işini kaybetmedi."
Bugüne gelelim.
Doğan Grubu, Türk basın tarihinin, belki de en ağır sindirme ve cezalandırma girişimiyle boğuşuyor.
Başında 1 milyar liraya yakın bir ceza riski var.
Türkiye´de böyle bir riski taşıyabilecek bırakın basın kuruluşunu, çok kárlı sanayi ve finans kuruluşu bile azdır.
Durum böyle olunca, tabii ki insanlar da, ister istemez o soruyu soruyor:
"Uzlaşmak için taviz verir misiniz?"
Taviz deyince de ilk akla gelen şey, sembol isimler oluyor.
Yani Başbakan´ın miting meydanlarında öfkeli partizanların önüne attığı isimler.
Mesela Bekir Coşkun.
Böylece soru da şekilleniyor:
"Bekir Coşkun feda edilir mi?"
* * *
Geçmişte, askere, sivile yazar feda etmeyen Aydın Doğan, şimdi sırtına yapıştırılmış 1 milyar liralık cezayla bunu yapar mı?
Benim bildiği Aydın Doğan yapmaz. Gücü yettiğince direnir.
Ama şunu da bilmeliyiz.
Bugün iktidarda, elindeki devlet imkánını, müesseseleri batırmak için kullanmaktan çekinmeyen bir yönetim var.
Bunu Başbakan mı emreder, yoksa Başbakan´ın seçim meydanındaki gazabını "emir telakki eden" bir bürokrasi mi bilmem.
Böyle bir vaka var.
Dolayısıyla "Aydın Doğan yapmaz" demek, Türk basınını kurtarmıyor.
Bu ülkede Doğan Grubu dışındaki gazete ve televizyonların böyle bir ayakta kalabilme gücü olduğunu sanmıyorum.
Dikkat edin, artık "direnme gücü" bile demiyorum.
"Ayakta kalabilmekten" söz ediyorum.
Yani, "medya mahallesinde" "şövalyelik yapma görevi" sadece Aydın Doğan´a kaldıysa, bunu da bir yere not etmek gerekir.
* * *
Çiğdem Anad´ın sorusuna bu cevabı verdim.
Ama asıl cevap bu değildi.
Şu ülkeye bakın ki, "Zorda kalırsanız bir yazarınızı feda eder misiniz" gibi "Sofi´ninseçimi" türünden; hem demokrasi, hem siyaset, hem medya açısından utançsayılabilecek bir soruyu sormak artık normal karşılanıyor.
Çiğdem Anad´a, "İşte bu yüzden asıl soruyu Aydın Bey´e değil, ülkenin Başbakan´ına,iktidar partisine sormak gerekir" dedim.
Nedir o soru:
"Sizi sinirlendiren, yazdıkları hoşunuza gitmeyen bir medya grubunun patronundan,bir yazarını işten atmasını ister misiniz?"
İşte bu soru paradigmasını değiştirmek lazım.
Bu sorunun muhatabı, arkasında yüzde 47 oy olan "güçlü liderdir".
Onun seçim meydanlarında yerden yere vurduğu bir medya grubu, mali açıdan, hiç hak etmediği, çok ağır bir şekilde cezalandırılabiliyorsa, o soru zaruri hale gelmiştir.
Gazete sahiplerine, "Şu yazarı atın" der misiniz?
Asıl soru budur.
Çünkü, ortada "güçlü lidere" bu soruyu sormamızı gerektirecek bir durum yoksa, gazete sahibine de "Bekir Coşkun´u feda eder misiniz" sorusunu sormayı gerektirecek bir şey kalmaz.
* * *
Sizce ortada böyle bir durum var mıdır?
İktidarın gazetecisi bile, utanç verici bir pervasızlıkla, "Şu adamları atın, şu yöneticileri değiştirin" diye çığlık atıyorsa, iktidarın kendisine o soru tabiatıyla sorulur.
Sayın Başbakan, "Bekir Coşkun´u atın" der misiniz?
"Aydın Bey, 28 Şubat´ta askerlerin isteğine direndi. Hürriyet´te Yavuz Gökmen, Milliyet´te Taha Akyol ve başka bazı yazarlar işlerini korudular. Aynı dönemde siyasi iktidar da Uğur Dündar ve Emin Çölaşan´ın susturulmasını istiyordu. Ona da direndi.Bir örnek de ben vereyim. 28 Şubat´tan sonraki siyasi iktidar da Şükrü Küçükşahin´in uzaklaştırılmasını istedi. Ona da direndi. Hiçbir yazar işini kaybetmedi."
Bugüne gelelim.
Doğan Grubu, Türk basın tarihinin, belki de en ağır sindirme ve cezalandırma girişimiyle boğuşuyor.
Başında 1 milyar liraya yakın bir ceza riski var.
Türkiye´de böyle bir riski taşıyabilecek bırakın basın kuruluşunu, çok kárlı sanayi ve finans kuruluşu bile azdır.
Durum böyle olunca, tabii ki insanlar da, ister istemez o soruyu soruyor:
"Uzlaşmak için taviz verir misiniz?"
Taviz deyince de ilk akla gelen şey, sembol isimler oluyor.
Yani Başbakan´ın miting meydanlarında öfkeli partizanların önüne attığı isimler.
Mesela Bekir Coşkun.
Böylece soru da şekilleniyor:
"Bekir Coşkun feda edilir mi?"
* * *
Geçmişte, askere, sivile yazar feda etmeyen Aydın Doğan, şimdi sırtına yapıştırılmış 1 milyar liralık cezayla bunu yapar mı?
Benim bildiği Aydın Doğan yapmaz. Gücü yettiğince direnir.
Ama şunu da bilmeliyiz.
Bugün iktidarda, elindeki devlet imkánını, müesseseleri batırmak için kullanmaktan çekinmeyen bir yönetim var.
Bunu Başbakan mı emreder, yoksa Başbakan´ın seçim meydanındaki gazabını "emir telakki eden" bir bürokrasi mi bilmem.
Böyle bir vaka var.
Dolayısıyla "Aydın Doğan yapmaz" demek, Türk basınını kurtarmıyor.
Bu ülkede Doğan Grubu dışındaki gazete ve televizyonların böyle bir ayakta kalabilme gücü olduğunu sanmıyorum.
Dikkat edin, artık "direnme gücü" bile demiyorum.
"Ayakta kalabilmekten" söz ediyorum.
Yani, "medya mahallesinde" "şövalyelik yapma görevi" sadece Aydın Doğan´a kaldıysa, bunu da bir yere not etmek gerekir.
* * *
Çiğdem Anad´ın sorusuna bu cevabı verdim.
Ama asıl cevap bu değildi.
Şu ülkeye bakın ki, "Zorda kalırsanız bir yazarınızı feda eder misiniz" gibi "Sofi´ninseçimi" türünden; hem demokrasi, hem siyaset, hem medya açısından utançsayılabilecek bir soruyu sormak artık normal karşılanıyor.
Çiğdem Anad´a, "İşte bu yüzden asıl soruyu Aydın Bey´e değil, ülkenin Başbakan´ına,iktidar partisine sormak gerekir" dedim.
Nedir o soru:
"Sizi sinirlendiren, yazdıkları hoşunuza gitmeyen bir medya grubunun patronundan,bir yazarını işten atmasını ister misiniz?"
İşte bu soru paradigmasını değiştirmek lazım.
Bu sorunun muhatabı, arkasında yüzde 47 oy olan "güçlü liderdir".
Onun seçim meydanlarında yerden yere vurduğu bir medya grubu, mali açıdan, hiç hak etmediği, çok ağır bir şekilde cezalandırılabiliyorsa, o soru zaruri hale gelmiştir.
Gazete sahiplerine, "Şu yazarı atın" der misiniz?
Asıl soru budur.
Çünkü, ortada "güçlü lidere" bu soruyu sormamızı gerektirecek bir durum yoksa, gazete sahibine de "Bekir Coşkun´u feda eder misiniz" sorusunu sormayı gerektirecek bir şey kalmaz.
* * *
Sizce ortada böyle bir durum var mıdır?
İktidarın gazetecisi bile, utanç verici bir pervasızlıkla, "Şu adamları atın, şu yöneticileri değiştirin" diye çığlık atıyorsa, iktidarın kendisine o soru tabiatıyla sorulur.
Sayın Başbakan, "Bekir Coşkun´u atın" der misiniz?
Ertuğrul Özkök/HÜRRİYET