DİZİ SEKTÖRÜ KRİZE Mİ KURBAN GİTTİ YOKSA AÇGÖZLÜLÜĞE VE TEMBELLİĞE Mİ?

Ekrana gelen her üç diziden birinin, kurban edilerek dizi çöplüğüne yollanmasının sebebi sadece kriz mi?

Yüksek reytinglere rağmen Türk dizi sektörü krize kurban gitti haberi yer aldı gazetelerde. İstanbul Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler Odası'nın(ISMMMO) yaptığı 'Dizi ekonomisi Mayıs 2010' araştırmasına göre; 2008'e göre yüzde otuz küçülen dizi sektörü; 1 milyar TL'den 700 milyon TL'ye gerilemiş. 150 bin kişinin istihdam edildiği sektörde krizle birlikte 50 bin kişinin işini kaybettiği belirtiliyor.

2005-2008 yılları arasında 'patlama' yapan ve altın çağını yaşayan sektörde, 2008 Eylül ayında 63 yerli dizi yayındayken, Mayıs 2010'da 42'ye gerilemiş sayı.

Ekrana gelen her üç diziden birinin, kurban edilerek dizi çöplüğüne yollanmasının sebebi, raporda belirtildiği gibi sadece kriz değil elbette! Etkenlerden biri olabilir ama tek etken değil. Dizilere zorunlu iktisat yaptıran ekonomik kriz ve azalan reklam gelirlerinden ziyade, ne yaparsak yapalım tutar, seyirci gözünü ekrandan ayırmadan seyreder tembelliği.

Bir dönem ekranlar, yerli dizi kisvesi adı altında hikayesi olmayan senaryoların, durağan görüntülerin işgali altındaydı. Yerli dizilerin kaymağını biz yedik diyen Berna Laçin'in işaret ettiği dönem. Çin işkencesi kıvamında, Brezilya dizilerinden hallice yapımlardı.

Seyircinin kolektif hafızasında yer eden, yayınlandığı döneme damgasını vuran, taklitlerini, benzerlerini peşine takan, unutulmazlar arasında yer alan, 'bir hikayesi, bir derdi olan' dizilere değil sözüm. Tutarsa düşünürüz yaklaşımıyla tek bölümlük kotarılan dizilere. Yeni projeden bahsedince ekrandaki hangi yapıma benziyor diye soran kanal yöneticilerine. Finans çerçevesinin dışına çıkıp hikayeyi kotaran ve senaristlere dayatan yapımcılara. Anlattıkları hikayeye, karakterlere hakim olmadıkları gibi, bir dertleri olmayan, diğer dizide işleneni kendi hikayesine monte etmekte sakınca görmeyen senaristlere.

90'lara damgasını vuran pop müzik fırtınası gibi. Albümler milyonlar satıp, hızlı tüketime ayak uydurmak için yapılan hızlı üretim şarkılardan sonra tükenen yok olan pop müzik sektörünün akıbetini yerli dizi sektörü yaşıyor. Pastadan daha büyük dilim kapabilmek için yayınlanan çift diziler, doksan dakikayı aşan süreler sinyalini veriyordu uzun süredir gerilemenin.

Üç yıldır 'bu son bahar' diyerek sezona başlayan, Ocak ayı gibi bitirilmesi karar-laştırılan, felçli Ali Rıza Bey görüntüsü ile seyirciyi on ikiden vurmayı hedefleyen Yaprak Dökümü'nden bir kez daha devam kararı geldi. Bu kaçıncı mevsim bu kaçıncı son bahar yapraklar dökülecek diye beklenen! Halbuki Tekin ailesinde yaprak dökümü hayat tarzı haline gelmiş durumda. Ali Rıza Bey'in evlatlarının tekrarlanan yanlışları neticesinde kırılan kalbi, felç geçirmeden durmamak için paramparça oldu senaristlerin kalemlerinde. Yazan, yöneten, oynayan da şaşkın, hikayesi bu kadar tekrara dönük olmasına rağmen izlenme oranlarının yüksek olmasına.

Aldatanların meydan muharebesi Aşk-ı Memnu, son sahnesine

kadar yasak aşkı kutsamakta ısrarlı, yüksek reytinglerle veda etti ekrana.

Roman uyarlaması dizilerle zirveye çıkan ve yılı karlı kapatan Kanal D, diğerlerinin de iştahını kabartmış olacak ki peş peşe roman uyarlaması dizi haberleri gelmeye başladı. En dikkat çekeni Dostoyevski'nin Karamazov Kardeşleri ile Tanpınar'ın Huzur'u.

Karabulutlular ismiyle adapte edilen yerli Karamazov Kardeşler'den, baba-oğul ve kardeşler çatışmasının ince psikolojik tahlillerle irdelenmesini beklemek fazlaca iyimserlik. Baba düşmanlığı ana temasının etrafında şekillenecek yan hikayelerde bol entrika, nefret ve intikamla çok boyutluluk kazandırılacak hikayeye.

Başarısız olan, kısa ömürlü roman uyarlamaları göz ardı ediliyor nedense. Rakip kanaldan Ezel'i transfer edene kadar son yıllarda dizide dikiş tutturamayan atv; Halide Edip'in Sinekli Bakkal'ını mundar ederken; Kalp Ağrısı'nı tutturabilmek için yaz ekranını kullanmayı denese de gidişat çok parlak değil!

Roman uyarlamaları senaristleri tembelliğe sürüklüyor. Sonu belli hikayelerde orta alanda top çevirmekle harcanıyor sayfalar. Kalp Ağrısı daha ilk bölümünde yaptı bunu. Senaryo yorgun, oyuncular yorgun, yönetmen yorgun. Bitse de gitsek havasında. Akmıyor. Yerinde duruyor demek bile fazla.

Yaprak Dökümü çok boyutlu illüzyondu. Kalp Ağrısı aşırı derecede tek boyutlu. Romanı uzun soluklu bir dizi yapmak için derinlik, çok boyutluluk, akan bir hikaye, seyirci tarafından anlaşılır, hak verilir veya verilmez karakterler oluşturmak gerekirken; Kalp Ağrısı'nda ne senarist biliyor karakterin gerekçesini ne yönetmen ne oyuncu.

Üretilen hayatların tüketimi üzerine kurulu dizi senaryolarında klasik romanların aşırı yorumlanması nereye götürecek bakalım bizi?

Sema Karabıyık/Yeni Şafak