"DİNÇ BİLGİN ESKİDEN ASKER YALIYORDU, ŞİMDİ İSE SİVİL!"

Sabah'ın eski patronu Dinç Bilgin'in geçtiğimiz günlerde yaptığı çarpıcı açıklamalar medya dünyasında büyük yankı uyandırdı. Bakın Radikal yazarı neler dedi

Ajan medyaya dair

Batık medya patronu Dinç Bilgin'in yeni günah çıkarma ayininde söyledikleri yine beklenen ilgiyi uyandırdı. En çok da ajan gazeteciler bahsi, tadından yenmedi.

Hoş ne Dinç Bilgin'in sözlerinde yeni bir unsur vardı, ne tartışmaya açtığı konu ilk kez gündeme getiriliyordu ama... Böyledir. Medya muhafızları atlayacak yem bekler.

Eski defterler bir kez yine açılır, hesaplar yeniden görülmeye başlar. Bakmayın Başbakan'ın tezgâhtar nitelemesine tepki gösterilmesine, durum daha fenadır.

Köşeler müflis tüccarlarla dolu. Zaten heybede fikir yok, yazılar birbirinin tekrarı, yazarlar kopya üretim, bakış açıları dön dolaş aynı... Hem memleket kurtarma, âleme nizam verme de bir yere kadar... Bari birbirimize batıralım. Mümkünse birbirimizi batıralım.

Onun için Dinç Bilgin yemi afiyetle yendi.

Medya gazeteci kılığındaki ajanlarla kaynıyormuş... Devlet aygıtının değişik kolları tak diyince şak diye yapanlar şunlar şunlarmış... Aslında bunlar hiçbir şeymiş... Doğan Tanyer'ler döneminde daha neler neler olmuş... Mehmet Eymür başka ajanları da anlatmalıymış, her şeyi açığa çıkarması gerekirmiş ki nurlu geleceklere şeffaf bir yapıyla ulaşabilelim-miş.

Ne aydınlatıcı analizler! Ama ne eksik... Ne kadar yüzeysel... Ne kadar asıl gerçeği çürütücü bir bakış açısı.

Sanki medya bizatihi ajan değil... Sanki rollere göre atılan goller ve kaleler değişse de medya hep bir ideolojinin taşıyıcısı olmadı... Sanki ajanlık kategorik bir yapısal sorun değil de kişisel bir omurga ya da omurgasızlık işi... Sanki hep birileri için çürütme ya da pekiştirme kuryeleri olarak değil de gerçeğe, salt gerçeğe hizmet aracı olarak çalıştı medya... Sanki hâlâ ve yine aynı değil...

Sanki işi birkaç gazetecinin üstüne yıktık mı; medyanın, hegemonya kurmak için tüm kontrol mekanizmalarını kullanmakta son derece mahir olan egemenin ideolojik ajanı olduğu gerçeğinden sıyrılacağız.

Ve sanki ideolojik taşıyıcılık sadece medyanın sorunu... Sanki medya da göz önünde olması dışında diğer ideolojik aygıtlardan farklı bir yerde...
Bu fotoğrafı ortaya koymak için illa Marksist okuma yapmak gerekmez. Uymaz belki... Ama dürüstlüğün ideolojisi yok.

Haydi, o zaman asıl soruna asılın biraz.
27 Mayıs'ın karşısına 28 Şubat'ı koyup nokta atışı yapmak en kolayı. Ya da tersi... Asıl, roller değişse de hepsinde devşirilen ve devrilen yapıların aynılık oluşturmasını, o süreçlerde illa ki o yapılardan yararlanılabilmesini, katkıyı anlatın.

Anlık görüntü anda kalır. Peki, bütüne dair ne diyorsunuz? Sisteme ilişkin bir eleştiriniz var mı?

Şimdi sivil yalamak, asker yakalamak konjonktüre uygun belki. Konjonktür değişir yöneliş değişir, bu kez asker yalanır, sivil yakalanır. Çünkü diller hep dışarıda, yalamak için bekliyor. Öyle var olmuş, öyle var edilmiş. Peki, sarkmaktan anatomisi bozulmuş o dili yerine sokacak bir çözüm sunar mısınız? Buna yönelik tespitiniz nedir?

Varlığını sistemin varlığına armağan etmek için kurulan ve kurgulanan ajan(s)lar orada emre amade beklerken... Tüm yapı göreve hazır, vazife çıkarmak için uygun durum kollarken... Hep böyle adanmışlar, adanmışlıklar yaratan ve onlarla var olan egemen sistemi bir iki ajanı öne atarak nereye kadar s-aklayabilirsiniz?

Ne bu yani? Sistem kurtarma çabası mı? Durumun değişmemesine ilişkin eleştiriniz nedir? Var mı? Siz onu deyin...

Ersin Tokgöz/Radikal