DİN VE MEDYA TÜRKİYE'DE NE KADAR BARIŞIK?..İKİSİ FARKLI SOYLARDAN MI GELİYOR?..MEDYA MI DİN CAHİLİ CAHİLLER Mİ MEDYA MENSUBU?..İŞTE "DİN CAHİLİ" MEDYANIN "GÜLÜNÇ" HALLERİ!..

Devlet Bakanı Sait Yazıcıoğlu, "Talep gelmesi hâlinde medya mensuplarına dinî konularda eğitim verebileceklerini" açıklayınca ve yukarıdaki gibi örnekleri medyada bolca okuyunca bu soruları sormadan edemedik.


Medya mı din cahili, cahiller mi medya mensubu?


Din ve medya Türkiye´de ne kadar barışık? İkisi farklı soylardan mı geliyor? Medyanın gösterdiği performans bunu düşündürse de Devlet Bakanı Sait Yazıcıoğlu´nun teklifi çözüm olabilir mi?

`ABD, Kolombiya Üniversitesi´nde Günümüz Türkiye´sinde İslam konulu bir sempozyuma ev sahipliği yapacak. (...) ...sempozyumda oturum aralarına namaz molası konulmasının yanı sıra `toplu cuma namazı arası´ düzenlendi.´

Kurban bayramı bu sene de hac mevsimine denk geldi türünden bu haber, 30 Eylül 2007 tarihli Cumhuriyet Gazetesi´nden...

Din ve medya... Bu iki kelime Türkiye´de birbiriyle ne kadar akraba? Ya da iki ayrı soydan mı geliyorlar? Devlet Bakanı Sait Yazıcıoğlu, "Talep gelmesi hâlinde medya mensuplarına dinî konularda eğitim verebileceklerini" açıklayınca ve yukarıdaki gibi örnekleri medyada bolca okuyunca bu soruları sormadan edemedik.

Konu uzun, malzeme bol.

Şöyle basit bir hata ile başlayalım. Okurlara 40 yıldan fazladır açık bulunan bir Pencere´den hitap eden İlhan Selçuk´un köşe yazısında geçen bir kelime: "Kamer Genç ilginç bir kişidir, her şeyden önce güler yüzlüdür; ne demiştir: Milletvekilleri Meclis tuvaletlerinde aptes almaktan vazgeçsinler!.." Fark edilmiştir `aptes´ kelimesi. İnsan Türk Dil Kurumu´nun sözlüğüne bakmaktan da mı âciz olur, yoksa bu bir niyet meselesi midir?

SAHABE DE NE DEMEKTİR Kİ?

Aynı minvalde bir başka yazı. Bu sefer Hürriyet´in 23 Eylül 2007 tarihli Pazar eki nüshasından: "Çetin Altan, yıllardır aptes sonrasında ayakları kurutmadan çorap giyilmesinden dolayı mantar oluştuğunu, bunun koku yaptığını yazar. Artık içi rahat olsun."

Onun içi rahat olsun; ama gerçek Müslümanların içi rahat değil. Zira, İslam´da öyle kelimeler var ki sarf edilmesi bile insanı büyük günaha sokabilir, hatta dinden bile çıkarabilir.

Hemen belirtmeli, bu haberin konusunu bolca gazete alıntıları teşkil ediyor. Ve hemen hepsi de yaklaşık 8-10 aylık bir zaman dilimini içeriyor. Yıl ise 2007.

Bir başka haber, bir başka itiraf Milliyet´ten bu sefer. E-muhtıradan bir gün evvel bir yazı kaleme alan 63 yaşında bir köşe yazarı, Tayyip Erdoğan´ın cumhurbaşkanlığını Abdullah Gül´e bırakmaya meyilli olması üzerine olayı değerlendiriyor: "Kimine göre de cumhurbaşkanlığından vazgeçerek asıl fedakârlığa Erdoğan katlandı. Böyle düşünenlerden biri dün şöyle dedi:

`Tayyip Erdoğan´ınki tam bir sahabe davranışıdır.´

İlk kez duyuyordum.

Anlamını sordum..."

Bu haber de 26 Eylül tarihli Güneş´te, bir yazarın köşesinden: "Öğlen namazında hutbe bütün çevreye hoparlörlerden veriliyor. Yetmiyor aynı iş akşam da yapılıyor."

Nasıl? Güneş yakıcı değil mi? Anlamayacak olanlar için not düşelim bari. Bizim bildiğimiz, hutbe haftada bir okunur, o da öğle vaktinde kılınan cuma namazında...

Beğenmediyseniz bir başka haber daha: "Hac yolunda `vize engeli koymak´ imanın 70´inci şartına uyuyor mu? (Müslüman´ın önüne engel olabilecek taşın kaldırılması imanın esasındandır.)" 7 Aralık´ta köşesinde eski bir siyasetçinin serzenişini aktaran Hürriyet yazarı, imanın şartlarını karıştırmış besbelli. Yoksa böyle bir metni köşesinde değerlendirmeye bile almazdı, herhalde.

Şimdi Diyanet´ten sorumlu Devlet Bakanı Sait Yazıcıoğlu´na biraz daha kulak k