"DİM ÇAYI'NDAN SEVGİLİ GEÇİRME" HABERİNİ YENİ ŞAFAK İSTİHBARAT SERVİSİ SANSÜR ETMİŞ..PEKİ HABER YAZIİŞLERİNE GELSEYDİ YAYINLANIR MIYDI?
Yeni Şafak'ın okur sözcüsü Yusuf Ziya Cömert,Belbim Genel Müdürü'nün kucağında sevgilisi ile birlikte Dim Çayı'nı geçmesi ile ilgili skandalın Yeni Şafak İstihbarat Servisi'nin "otosansürü" olduğunu açıkladı.
O 'omerta' İslami olamaz
Omerta, bir mafya tabiri. Diyelim bir ailenin, bir grubun, bir çetenin sırrı. Kendi aralarında bilirler ama hiç bir yerde söylemezler. İfşa ettiğiniz zaman başınızı götüren türden bir sır.
Ertuğrul Özkök'ün uyuyan kelimeleri bir olayla birlikte ortaya atıp canlandırdığı başka vakalar da hatırlıyorum.
Belbim müdürünün, kucağında bir kadınla çektiği fotoğrafın deşifre olması, ertesi gün aynı müdürün hem o kucağındaki kadın hem de resmi nikahlı eşiyle basın toplantısı yapıp, 'Aile dostumuzdu, dereden geçiriyordum' diye konuyu vuzuha kavuşturması, basında çok yankı uyandırdı.
İlk haberi Hürriyet verdi. Meğer, resim internette dolaşıyormuş, birisi şahsi husumeti sebebiyle ortaya çıkarmış. İlk haber, Yeni Şafak'ta yoktu. Başka gazetelerde de yoktu. Ertesi gün, müdür, basın toplantısı yaptı. Ne yazık ki, bu basın toplantısına ait bilgi istihbarat servisinde konuşulduysa bile, yazı işleri masasına gelmedi. Bu yüzden, müdürün eşi ve "aile dostu"ile birlikte yaptığı basın toplantısını görememiş olduk.
Yazı işleri masasına gelseydi haber, değerlendirilir miydi?
Bazı haberler talihlidir. Zamanını kollar, öyle bir günde önünüze gelir ki, onu manşet yapmaktan başka alternatifiniz olmaz. Öyle bir günde, mesela 'Yazık!' başlığıyla kocaman bir manşet atılabilirdi. "Oturduğun sandalye o kadar çok mu önemli? Ettik bir iş, ben çekiliyorum diyemez miydin?" anlamına gelen şeyler söylenebilirdi. Be adam bari eşini karıştırmasaydın, kendin çıkıp mırın kırın edip gitseydin, denilebilirdi.
Eğer böyle olağanüstü bir gün değilse, muhtemelen orta halli bir haber olarak sayfaya konulurdu.
Basın toplantısını niye görmediğimizi arkadaşlara sorduğumda, haberin daha önce çok açık kelimelerle eleştirdiğim 'otosansür'e kurban gittiği kanaatine vardım. Açıkça, yanlış bir otosansür.
Buraya kadarı, haberi neden görmediğimizi soran okurların mektuplarına cevaptı. Özkök'ün ve sonradan arkasına takılan bir iki yazarın kullandığı 'İslami Omerta' tabirine gelince... İyi yakıştırılmış, yani başarılı, ama haklı değil. Yanlışı insanlar yapıyor, yanlışı koruma eylemine 'islami' sıfatı uygun düşmez.
Omerta, bir mafya tabiri. Diyelim bir ailenin, bir grubun, bir çetenin sırrı. Kendi aralarında bilirler ama hiç bir yerde söylemezler. İfşa ettiğiniz zaman başınızı götüren türden bir sır.
Ertuğrul Özkök'ün uyuyan kelimeleri bir olayla birlikte ortaya atıp canlandırdığı başka vakalar da hatırlıyorum.
Belbim müdürünün, kucağında bir kadınla çektiği fotoğrafın deşifre olması, ertesi gün aynı müdürün hem o kucağındaki kadın hem de resmi nikahlı eşiyle basın toplantısı yapıp, 'Aile dostumuzdu, dereden geçiriyordum' diye konuyu vuzuha kavuşturması, basında çok yankı uyandırdı.
İlk haberi Hürriyet verdi. Meğer, resim internette dolaşıyormuş, birisi şahsi husumeti sebebiyle ortaya çıkarmış. İlk haber, Yeni Şafak'ta yoktu. Başka gazetelerde de yoktu. Ertesi gün, müdür, basın toplantısı yaptı. Ne yazık ki, bu basın toplantısına ait bilgi istihbarat servisinde konuşulduysa bile, yazı işleri masasına gelmedi. Bu yüzden, müdürün eşi ve "aile dostu"ile birlikte yaptığı basın toplantısını görememiş olduk.
Yazı işleri masasına gelseydi haber, değerlendirilir miydi?
Bazı haberler talihlidir. Zamanını kollar, öyle bir günde önünüze gelir ki, onu manşet yapmaktan başka alternatifiniz olmaz. Öyle bir günde, mesela 'Yazık!' başlığıyla kocaman bir manşet atılabilirdi. "Oturduğun sandalye o kadar çok mu önemli? Ettik bir iş, ben çekiliyorum diyemez miydin?" anlamına gelen şeyler söylenebilirdi. Be adam bari eşini karıştırmasaydın, kendin çıkıp mırın kırın edip gitseydin, denilebilirdi.
Eğer böyle olağanüstü bir gün değilse, muhtemelen orta halli bir haber olarak sayfaya konulurdu.
Basın toplantısını niye görmediğimizi arkadaşlara sorduğumda, haberin daha önce çok açık kelimelerle eleştirdiğim 'otosansür'e kurban gittiği kanaatine vardım. Açıkça, yanlış bir otosansür.
Buraya kadarı, haberi neden görmediğimizi soran okurların mektuplarına cevaptı. Özkök'ün ve sonradan arkasına takılan bir iki yazarın kullandığı 'İslami Omerta' tabirine gelince... İyi yakıştırılmış, yani başarılı, ama haklı değil. Yanlışı insanlar yapıyor, yanlışı koruma eylemine 'islami' sıfatı uygun düşmez.