DİL ÖĞRENMEYE GİTTİ SUNUCU OLDU!
Sevra Hatay'dan Suriye'ye gitti, kendisini bir anda televizyonda haber sunarken buldu.
Sevra Baklacı, Hataylı bir Arap. Gaziantep Üniversitesi Sosyal Bilgiler Öğretmenliği bölümünden mezun oldu. 5 yıl boyunca öğretmen olarak göreve başlayabilmek için atama bekledi, ancak bir türlü atanmayınca farklı bir şeyler denemeye karar vererek Arapçasını geliştirmek amacıyla 2010 yılında Suriye'ye gitti.
"Arapçamı geliştirip Türkiye'ye dönecektim" diyen Sevra, bir kursa kaydını yaptırdı. İki ay sonra Suriye'de yavaş yavaş olaylar çıkmaya başlamıştı. Ailesi durumdan endişe duyarak dönmesini istedi ancak Sevra dönmeyi düşünmüyordu. Suriyelileri çok sevmişti, o dönem rahat ve çok güvenli olduğunu söylediği Suriye'de tek başına yaşıyordu, çok sayıda arkadaş edinmişti ve bırakıp gitmek istemedi.
Sevra Suriye'de kalmasının en önemli nedenini şu sözlerle anlattı: "Bir milletin dişleriyle, tırnaklarıyla nasıl savaştığına şahit oluyorum. Zaferi görmeden de dönmem!"
"KENDİMİ İKİ HAFTADA CANLI YAYINDA BULDUM"
Suriye'de geçirdiği bir yılın ardından, Suriye resmi haber ajansı SANA'da tercüman olarak işe başladı. Bu sırada Suriye'de çatışmalar iyice yoğunlaşmıştı. Sevra'nın SANA'daki müdürü bir gün gelip kendisine Suriye Radyo ve Televizyonu'nda (SRT) çalışmak isteyip istemeyeceğini sordu.
Sevra teklifi "Neden olmasın" diyerek kabul etti çünkü televizyonda da tercümanlık yapacağını sanıyordu. Spikerlik yapacağını öğrenince "Asla olmaz. Bu iş için eğitim ve yetenek lazım" diyerek reddetti. "Bana 'Suriye'yi seviyor olman yeterli, zamanla alışırsın' dediklerinde işi kabul ettim. İki hafta sonra kendimi canlı yayında buldum" diyen Sevra hala şaşkın.
YAYIN BİTTİ, REJİDEN ALKIŞ SESLERİ YÜKSELDİ
İlk Türkçe haber bülteni yayınına eşi Suriyeli olan ve uzun bir süredir Suriye'de yaşayan Süleyman Sahutoğlu çıktı. Yayının ardından Enformasyon Bakanı Umran el Zaubi ekibi aradı ve herkesi tebrik etti. İkinci gün yayın sırası Sevra'daydı. Çok heyecanlandı. Yayından önceki günler birkaç prova yapmışlardı ancak Sevra, Arapça'ya yoğunlaşabilmek için 2 yıldan beri Türkçe hiçbir şey okumamış ve Türkçe konuşmamıştı.
İlk yayın öncesinde tercümeler son anda bitince Sevra haberlere göz atamadan, ne sunacağını bilmeden yayına çıktı. Çok heyecanlanmıştı, bazı yerlerde kekeledi, kelimeleri yanlış telaffuz etti. Yayın bittiğinde rejiden alkışlar yükseliyordu. "Rezil oldum diye düşünüyordum. Yayın bitince rejiden alkışlar yükseldi. Burada varlık yokluk savaşı veren bir ülke var, her gün insanlar ölüyor. Önemli olan şey amaç" diyen Sevra, provalar sayesinde deneyimsizliğini attığını ve rejideki çalışma arkadaşlarının kendisine çok yardımcı olduklarını anlatıyor.
"BEN DE ARTIK HEDEFİM AMA HİÇ KORKMUYORUM"
Suriye'de gazetecilerin silahlı grupların hedefinde olması Sevra'yı korkutmamış. Sevra "Ben de artık hedefim ama teklifi kabul ederken işin bu yanını hiç düşünmedim" diyor. Ailesi ise her ne kadar tercihi Sevra'ya bıraksa da aslında tedirgin. Sevra kendisinden sürekli dikkatli olmasını isteyen ailesinin, telefonuna cevap veremediği zamanlarda çok endişelendiğini anlatıyor. Sevra korkmuyor ama hedef haline geldiğinin farkında... "Muhalifler kendi sosyal paylaşım sitelerinde televizyon ve haber ajansı binalarını sürekli hedef gösteriyorlar. Hatta önemli isimlerin hepsinin ev adreslerini, giriş – çıkış saatlerini paylaştılar" diyen Sevra, kanalda güvenlik önlemlerinin sıkı olduğunu söylüyor.
'ESAD' MI 'ESED' Mİ?
Sevra'ya Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, Suriye Devlet Başkanının adını "Esad" yerine "Esed" şeklinde telaffuz etmeye başlamasının ardından bazı medya organlarının "Esed" demeye başladığını anlatıyorum. Hem Arapça bildiği hem de Suriye'de çalışan bir haberci olduğu için hangisinin doğru olduğunu soruyorum. Sevra, Türkçe haber bültenlerinde "Esad" dediklerini belirterek, doğru kullanımın "Esad" olduğunu söylüyor.
Röportajın tamamını soL gazetesinde okuyabilirsiniz.