Devlet-Apo balayı bitmiştir! PKK ne yapmak istiyor?

Medyaradar siyaset analisti Atilla Akar, dehşet dozu giderek artan PKK saldırganlığının arkasındaki kodları analiz etti…

Herkes günlerdir sorup duruyor; “Tam barış havası doğmuş, HDP parlamentoya siyasi temsilci olarak girmiş, iyi bir başarı oranı ve o kadar milletvekili çıkartmış iken şimdi neden bu saldırılar oluyor?”

Ben ise bu tarz yaklaşımlara gülüyor ve PKK’yı zerre kadar tanımadıklarını veya başka türlü göstermeye” çalıştıklarını düşünüyorum. Dahası PKK-HDP ilişkisini olmadık varsayımlarla sarmalayıp, birde HDP’ye “PKK’yı dönüştürme” misyonu yüklemiyorlar mı hepten çileden çıkıyorum. (İsteyen okurlar Medyaradar arşivinden 06.08.2015 tarihli “Söz konusu PKK ise HDP teferruattır” başlıklı yazıma bakabilirler.) Dolayısıyla şimdi apışıp kalmaları gayet normaldir. Onlar halen “bayram değil, seyran değil eniştem beni neden öptü?” diye düşünedursunlar…

Gerçekte ise hiçbir şey “durup dururken” olmuyor ve olmadı. Sadece hızlı bir “vites değişimi” var. PKK “tabiatına uygun” davranır ve şiddeti olağanüstü devreye sokar iken gerçekte aslına rücu etmektedir. Hiçbir zaman terk etmediği ve zaten her zaman elinin altında bulundurduğu “seçeneği” (!) bir kez daha devreye sokmuştur o kadar. Bunu beklemeyenler ve adeta “PKK’nın kendilerini kandırdığını” düşünenler utansın!

O halde karşımızda aslında “bildiğimiz PKK” vardır. Peki değişen nedir o halde? Değişen şudur ki karşımızda savaşma stratejisinde değişikler yapmış, savaş gücünü buna göre yeniden “modifiye” etmiş ve eskisinden daha çok hazırlıklı bir PKK vardır. Değişen savaşçı niyetler değil, bu niyeti yayma, sonuç alma ve hedefe kilitlenme yönündeki azmidir. Zaten bu marazi özgüven de oradan gelmektedir.

Buna rağmen neler oluyor derseniz son durumlara ilişkin gözüme çarpan hususları şöyle sıralayabilirim;

1) PKK, “Yeni savaş taktikleri”ni devreye sokmuştur. (Bu yeni savaş taktikleri klasik “gerilla taktikleri”nin yanı sıra son dönemlerde Afganistan, Irak ve Suriye’de uygulanan yöntemleri de içermekte olup, “sonuç alıcı” kabul edilenler arasından seçilmektedir. Buna kendi buldukları isimle "Yeni devrimci halk savaşı" demektedirler.

2) Bu tespit doğru olsa da -sanılanın aksine- son dönemde “verdikleri kayıplarla” ilgili değildir. Bu yeni taktikleri sadece verdikleri kayıplara bağlamak durumu geçici görmek dolayısıyla doğru önlemler almada gecikmek demektir.

3) Bu yeni savaş taktiği “T.C..devletini” teslimiyet anlamına gelen sözüm ona bir “barış” a zorlama, yıpratma ve moral çökertme operasyonudur.

4) Böyle çok daha risksiz, etkin, aynı anda ve çok sayıda yıpratıcı eylemlerin önü açılmıştır.

5) PKK dağ kadrolarını fazla tehlikeye atmadan, daha küçük mobilize birliklerle sonuç alınabileceğini sınamış, görmüştür. Artık daha dar militan kadrolarla, direkt ve fazla çatışmaya girmeden,“Tek eylemle mümkün olan en yüksek zayiat” prensibine göre hareket etmektedirler.

6) Bu artık “klasik çatışma atmosferi” değil, çok daha kalleşçe, “vur-kaç”çı, tuzaklamacı bir yöntemdir. Ancak düşmandan “mertlik” beklemek zaten saçmadır!

7) PKK, güvenlik güçleri ve devlet görevlilerine yönelik artık “direkt moral çökertme” taktiği geliştirmiştir. Çok sert mayınlamalar, bombaların yanı sıra asker, polis, (Trafik polisleri dahi) devlet görevlisi, hatta doktoru bile –bazılarını aileleri yanında iken- mafyanın bile kendine yediremeyeceği yollara girerek öldürmektedir. Bu “Artık hiçbir yerde güvende değilsiniz” demektedir.

8) Hedef devleti ve devlet görevlilerini yıldırmak, “bu savaş kaybedilmiştir” duygusuna ulaştırmaktır.

9) Toplumsal olarak ise bilhassa Türklerde “görmüyor musunuz devletiniz sizi koruyamaz, evlatlarınız boşu boşuna ölmektedir” algısı yaratmak istemektedir.

10) PKK’nın attığı her adım gayet planlı, gelebilecek ve istenebilen tepkileri hesaplanmış ve bir veya birçok amaca bağlı eylemlerdir. Halen bunu anlamayanlar durumu “PKK’nın akılsızlığı”na bağlıyorlar. Bu şartta “akılsız” olan kim acaba? Düşmanını küçümseyenler sonunda kendileri küçümsenirler!

11) PKK seçim öncesi “kaos tırmandırma” stratejisi izlemektedir. (hatta “ sizi seçimleri yapamaz hale getiririz” i hissettirerek) Böylelikle daha sonrası için “eli daha güçlü” olmaya yatırım yapmaktadır. PKK ayrıca “kaosu yayma, savaşı kitleselleştirme, iç savaşa çevirme” kartını da elinde tutmaktadır.

12) Bu yeni-tip savaşın kodlarını doğru çözemeyenler doğru önlemler, doğru karşı taktikler geliştiremezler.

“DEVRİMCİ HALK SAVAŞI” ÇAĞRISI TERÖRÜ TIRMANDIRMANIN İLK İŞARETİDİR!..

Peki PKK neden bu yola girmiştir? (Aslında hiç çıkmadı ki!) Söylediğimiz gibi çoğu kişi “ne güzel HDP, yüzde 13 ile barajı aşmış, 80 milletvekili çıkarmış ve demokratik yollar açık iken niçin bu yola başvurduğunu” soruyor. Bu duruma şaşıranlar ne PKK’yı ne de süren savaşı bir gram anlamamışlar demektir. Ne diyelim; Allah onlara da akıl, fikir versin!

Bunu anlamak için öncelikle KCK Eş Başkanı Bese Hozat’ın, 15 Temmuz 2015 tarihli Özgür Gündem Gazetesi’ndeki köşesinde “HDP’nin 7 Haziran sonrası zaman kaybetmeden güçlü demokratik adımlar atması gerektiğini, ancak bunu yapmadığını” belirten yazısına bakmak gerekecektir. Burada dışarıdan bakanlara “PKK’da U dönüşü” gibi gelebilecek ama PKK’nın hızla birbirine dönüşebilen, ikili, oynak karakterini bilenler için hiç de “şaşırtıcı” olmayan yeni tavrının ipuçları vardır.

Emin olun PKK her zaman saldırmak için bir “gerekçe “ bulur yoksa da yaratır. Onu mantığa davet etmek beyhude bir çabadır. Çünkü o olaylara “kendi mantığı” açısından bakmaktadır. Burada da öyle olmuşa benzemektedir. HDP’ye yol gösteriyormuş ya da eleştiriyormuş gibi yapılan ama HDP’nin devreden çıkartıldığı bu yazıda “karakol-kalekol, askeri amaçlı baraj ve yol yapımları” gerekçe gösterilse de asıl amaç bambaşkadır.

Hozat’ın yazısı dikkatle okunduğunda her şeyin aslında “Önder Apo’nun özgürleşmesi” teması üzerine kurgulandığı görülmektedir. Neredeyse her iki satırda bir “Önder Apo rehinedir” denilerek kitleler “serhildan”a çağrılmaktadır. Anlaşılan “Önder Apo” HDP’nin ve devletin “kendisini özgürleştirmek” için yeter adımları atmayacağı ve tatlı tatlı “parlamentoculuk” oynayacakları kanaatine varmış olmalı ki tüm köprüleri atmış olmalıdır. Sonra da örgüte “Hadi bildiğimiz yola geri dönelim, biz bu işlere başlarken HDP’mi vardı. Terörü tırmandırın çocuklar” talimatı yollamış olmalı ki bugün yaşananlar olmaktadır. Devlet-Apo balayı ise (Yanılsaması) bitmiştir!

Bese Hozat ve makalesinde APO’nun sözcüsü gibidir. Onun hissiyatını aktarmaktadır. Anlaşılan Apo’nun sinirleri iyice bozulmuş ve kendisini dışarı çıkartacak tek gücün terör ve ayaklanma tehdidi olduğunu düşünür olmuştur. Bunu böyle okumamakta direnenler ve başka yorumlara çekenler en hafif tabirle “zihin şaşırtmaca” yapmaktadırlar.

Aslında her şey Hozat’ın şu satırlarında açıkça yazılmıştır; “Türkiye toplumu da devrimci halk savaşını geliştirirse Önder Apo özgürleşir, Türkiye ise gerçek barışına ve demokrasisine kavuşur. Mevcut mücadelesiz duruş büyük bir tehlike oluşturuyor.”

APO NEDEN KONUŞMUYOR?..

Aynı aymazlıkla çoğu kişi gene “Apo PKK tarafından devreden mi çıkartıldı?”, “Kandil Apo’yu dinlemiyor mu? “diye sora dursun ve İmralı’dan ses gelmemesini buna yorsun ben tam tersini düşünüyorum. Bence baştan beri her zaman inandığım gibi bütün bu sürecin ve yeniden tırmandırılan savaşın arkasında onun tercihi olmalı. (Aksi olsaydı bizim hazretler “Apo’dan barış mesajı” diye bir demeç patlattırmazlar mıydı? Kafileler adaya gidip gelmekte birbiriyle yarışmaz mıydı? Apo “büyük kurtarıcı” gibi pazarlanmaz mıydı?) “Terörü birazcık kaşımak işe yarayabilir belki” denmiş olmalı!

İşte o yüzden artık dışarıya mesaj gönderilmiyor veya devlet belli ki buna izin vermiyor. Devlette jeton geç de olsa düşmüş, anlaşılan Apo ile görüşmeler çıkmaza girmiştir. Yapılan pazarlıklar kilitlenmiş olmalıdır. Devlet bal gibi olan bitenin farkındadır ama bunu topluma söyleyemiyor olmalıdır. “Taktik dehası” Apo ise devletin kendisini oyaladığını düşünüyor herhalde. Derhal ve koşulsuz salınmasının tek yolunun ise “yeniden terör” tehdidinden geçtiğini düşünmüş olabilir. Aksini düşünmek mantığa aykırı olacaktır.

Dolayısıyla “Kandil / Apo çelişkisi” diye bir şey yoktur. “İyi polis-Kötü polis oyunu” sona ermiştir. Apo, kendi özgürlüğünün sonuçsuz görüşmelerden değil, terörün yeniden tırmandırılmasından geçtiği kararına varmış olmalıdır. HDP o yüzden ve acilen devreden çıkartılmıştır.

Bir de kimileri sorup duruyor “Apo neden konuşmuyor?” diye. (Yok Kandil’e ve HDP’ye kırgınmış da, yok sözünü dinletemiyormuş da, falan filan!) Siz olsaydınız konuşur muydunuz? Konuşsanız neyin çağrısını yapacaksınız ki?.. O zaten yapacağı çağrıyı yapmış besbelli…

09.09. 2015.
atillaakar@gmail.com