''DERE KENARINDA AĞLAŞAN BUDA'CIK!..'' FEHMİ KORU YİNE ÖZKÖK'E ÇATTI..
Fehmi Koru Ertuğrul Özkök'ün 'dere kenarı' metaforunun Budizm inanışındaki yerini masaya yatırdı.
Yeni Şafak yazarı Taha Kıvanç’ın ’Türk basınının amiral gemisi’nin (Hürriyet) ’kaptan köşkünde’ (Genel Yayın Yönetmenliği) 20 yıl oturan Ertuğrul Özkök’e yönelik ağır salvoları bugün de sürdü. Özkök’ün görevinden ’terke zorlandığı’ günden bu yana gazetedeki köşesini terk etmediği ve bu köşeden yazdıklarıyla çeşitli aforizmalar yaptığına atıf yapan Kıvanç, Özkök’ün ’dere kenarı’ benzetmesini yaptığı yerin aslında ’Ayamama Deresi’ olduğunu öne sürmüştü.
İşte Taha Kıvanç’ın ’dere kenarı’ metaforunun Budizm inanışındaki yerini ’masaya yatırdığı’ ilginç yazısından dikkat çeken bölümler.
ESİNLENİP, AKLI BAŞKA YERLERE GİTMİŞSE...
Dostum, "Hürriyet’in tepesinden baktığında gördüğü Ayamama Deresi olabilir, ama ya gördüğünden esinlenip aklı başka yerlere gitmişse?" diye sordu sabah sabah...
Vaktiyle Hürriyet’i yönetir ve dünyayı da yönettiğini sanırken koltuğunu terke zorlanan yazar, her iki yazısında bir, ’nehir kenarında’ oturduğundan söz ediyor ya, dostumun takıldığı, benim, "Nehir değil o, dere" diye arkadaşa had bildirmem...
Ona göre tepeden baktığında gördüğü dereden hareketle kendisini bir nehir kenarına ışınlamış olabilir Hürriyet yazarı... "Sen en iyisi" dedi bana, "Uzak Doğu dinlerinde nehir imgesi üzerinde bir araştırma yap..."
Kendisini iyi tanırım, söylediğinden emin olmasa böyle tavsiyelerde bulunmaz; "Uzakdoğu dinlerinde nehir imgesini araştır" demişse kendisi o çalışmayı önceden yapmış ve bir sonuca mutlaka ulaşmıştır. Böyle bir durumda da, bana düşen, "Sen anlat" demek yerine, onun dediği yolda iz sürmek oluyor...
ADAMIMIZ KENDİSİNİ NEHİR KENARINDAKİ BUDA GİBİ GÖRÜYOR OLMASIN?
İki günde bir "Nehir kenarında oturuyorum, gelişmeleri nehir kenarından seyrediyorum, nehir kenarından izliyorum" diyor ya yazar, Uzak Doğu’da öyle bir figür gerçekten var: Çin’in güneyinde Sichuan eyaletinde uzanan Minjiang, Dadu ve Qingyi nehirlerinin birleştiği noktada dev bir Buda heykeli... Dünyadaki en büyük oyma Buda heykeli bu.
Tam karşısında Emei Dağı, ayaklarının altında akan nehirler... Buda hem dağa bakıyor, hem de nehirlere... Leshan kentinde bulunduğu için, dünya, bu heykeli ’Leshan’daki Dev Buda’ diye tanıyor...
Acaba adamımız kendisini nehrin kenarındaki Buda gibi görüyor olmasın?
Uzak Doğu felsefesi naiftir, sevgiyi, şefkati, hoşgörüyü ve affı öne çıkarır; bu sebeple ’nehir kıyısındaki Buda’ ile ’nehir kıyısındaki bizim yazar’ arasında doğrusal bir ilinti kurabilmek hayli zor; Buda bugün aramızda olsaydı, gerçekleri ters yüz eden, yaşamadığı olayları yaşamış gibi gösteren, güvenenlerini zarara uğratmış, kendisi ayakta kalsın da herşey batsın anlayışında birinin gözü hizasında durmasına bile tahammül edemeyebilirdi.
İlk bulgumdan sonra yeniden ulaştığım dostum, "Leshan’daki Dev Buda ha, iyi buluş" diye sırtımı sıvazladı. "Şimdi sana yeni bir ev ödevi" diye sürdürdü sözlerini: "Budizm’de İngilizcesi ’impermanence’ olan bir sözcük var, o kavramla bizdeki nehir kenarında oturduğunu ileri süren kişi arasında bir ilinti var mı, şimdi de bu konuyu araştırıver..."
Sözcüğün dilimizdeki karşılığı ’süreksizlik’ oluyor...
Meğer bu kavram Budizm’in en temel inanışlarından birine tekabül ediyormuş. "Hayat fâni, hiçbir şey ebedi değil" veya tasavvuf erbabının diliyle "Bu da geçer yahû" diye özetlenebilen ruh hali gibi bir şey...
Bilgilenmek için göz attığım kaynakta ’süreksizlik’ kavramının ’anatta’ diye anılan Budist ilkesiyle çok yakın bir ilişkisi bulunduğu bilgisi de yer alıyor. ’Anatta’ya göre ’şeyler’in belli bir doğası, özü ve kişiliği olmazmış...
SİT-COM GAZETECİLİĞİNİN KAYNAĞI BU MU?
Psikolojisi hakkında daha derin bilgi sahibi olmak için ’nehir kenarında oturma’ merakını deşmeye çalıştığımız yazarı anlatır gibi bu ’anatta’ kavramı... Kendisinin icat ettiği ’sit-com gazeteciliği’ de onun bu özelliğini yansıtıyor galiba: Leshan’daki nehir kıyısına dikilmiş dev heykelin sahibi olan Buda’nın geliştirdiği ’anatta’ ilkesi onun hayatına yön veriyor gibi...
Siz ne dersiniz bilmem, ama dostumun yardımıyla yaptığım bu keşif bana müthiş açıklayıcı geldi: Buda nehir kenarında oturuyor, ayakları suyun içinde, gözleri dağa dikili, etrafındaki her şeyi ’süreksizlik’ sözcüğüyle ifade edilir özellikte görüyordu. Tasavvuf zevkinden mahrum birinin "Önemli olan bugündür, yarına hiçbir şey kalmayacak" diye algılayabileceği, ebediyyet fikri olmayan bir ruh hali...
O ruh haliyle her şey mübah olur.
Konuyla ilgili olarak okuduğum kaynaklarda, Çin’in Leshan kentindeki üç nehrin birleştiği noktaya 713-803 yılları arasında inşa edilmiş dev Buda heykelinin iklim değişiklikleri ve hava kirliliği yüzünden bayağı zorlandığı hatırlatılıyor. Büyük depremlere direnmiş dev heykel son yıllardaki turist akınına karşı çaresiz durumdaymış... Kaynağım, ’burnu şimdiden kara’ ve ’yüzü de pislikle kaplı’ diye kayda geçiriyor son durumunu...
"BURNU KARA VE YÜZÜ PİS OLAN KİM?
Yanlış anlamamanız için hatırlatayım: Burnu kara ve yüzü pis olan Leshan’daki dev Buda heykeli...
Gazete binasından dereye bakıp Çin’deki dev Buda heykelini aklına getiren ve olaylara ’süreksizlik’ teorisine uygun değişken yaklaşımlar geliştirebilen türde bir yaratık mıdır insan?
Ayamama Deresi kenarında ağlaşan Buda’cık da bu soruya cevap verebilir..."
Kıvanç’ın ard arda yaptığı bu salvolar karşısında bugüne kadar sessiz kalan Ertuğrul Özkök’ün bu yazıya ne cevap vereceği ise merakla bekleniyor.
İşte Taha Kıvanç’ın ’dere kenarı’ metaforunun Budizm inanışındaki yerini ’masaya yatırdığı’ ilginç yazısından dikkat çeken bölümler.
ESİNLENİP, AKLI BAŞKA YERLERE GİTMİŞSE...
Dostum, "Hürriyet’in tepesinden baktığında gördüğü Ayamama Deresi olabilir, ama ya gördüğünden esinlenip aklı başka yerlere gitmişse?" diye sordu sabah sabah...
Vaktiyle Hürriyet’i yönetir ve dünyayı da yönettiğini sanırken koltuğunu terke zorlanan yazar, her iki yazısında bir, ’nehir kenarında’ oturduğundan söz ediyor ya, dostumun takıldığı, benim, "Nehir değil o, dere" diye arkadaşa had bildirmem...
Ona göre tepeden baktığında gördüğü dereden hareketle kendisini bir nehir kenarına ışınlamış olabilir Hürriyet yazarı... "Sen en iyisi" dedi bana, "Uzak Doğu dinlerinde nehir imgesi üzerinde bir araştırma yap..."
Kendisini iyi tanırım, söylediğinden emin olmasa böyle tavsiyelerde bulunmaz; "Uzakdoğu dinlerinde nehir imgesini araştır" demişse kendisi o çalışmayı önceden yapmış ve bir sonuca mutlaka ulaşmıştır. Böyle bir durumda da, bana düşen, "Sen anlat" demek yerine, onun dediği yolda iz sürmek oluyor...
ADAMIMIZ KENDİSİNİ NEHİR KENARINDAKİ BUDA GİBİ GÖRÜYOR OLMASIN?
İki günde bir "Nehir kenarında oturuyorum, gelişmeleri nehir kenarından seyrediyorum, nehir kenarından izliyorum" diyor ya yazar, Uzak Doğu’da öyle bir figür gerçekten var: Çin’in güneyinde Sichuan eyaletinde uzanan Minjiang, Dadu ve Qingyi nehirlerinin birleştiği noktada dev bir Buda heykeli... Dünyadaki en büyük oyma Buda heykeli bu.
Tam karşısında Emei Dağı, ayaklarının altında akan nehirler... Buda hem dağa bakıyor, hem de nehirlere... Leshan kentinde bulunduğu için, dünya, bu heykeli ’Leshan’daki Dev Buda’ diye tanıyor...
Acaba adamımız kendisini nehrin kenarındaki Buda gibi görüyor olmasın?
Uzak Doğu felsefesi naiftir, sevgiyi, şefkati, hoşgörüyü ve affı öne çıkarır; bu sebeple ’nehir kıyısındaki Buda’ ile ’nehir kıyısındaki bizim yazar’ arasında doğrusal bir ilinti kurabilmek hayli zor; Buda bugün aramızda olsaydı, gerçekleri ters yüz eden, yaşamadığı olayları yaşamış gibi gösteren, güvenenlerini zarara uğratmış, kendisi ayakta kalsın da herşey batsın anlayışında birinin gözü hizasında durmasına bile tahammül edemeyebilirdi.
İlk bulgumdan sonra yeniden ulaştığım dostum, "Leshan’daki Dev Buda ha, iyi buluş" diye sırtımı sıvazladı. "Şimdi sana yeni bir ev ödevi" diye sürdürdü sözlerini: "Budizm’de İngilizcesi ’impermanence’ olan bir sözcük var, o kavramla bizdeki nehir kenarında oturduğunu ileri süren kişi arasında bir ilinti var mı, şimdi de bu konuyu araştırıver..."
Sözcüğün dilimizdeki karşılığı ’süreksizlik’ oluyor...
Meğer bu kavram Budizm’in en temel inanışlarından birine tekabül ediyormuş. "Hayat fâni, hiçbir şey ebedi değil" veya tasavvuf erbabının diliyle "Bu da geçer yahû" diye özetlenebilen ruh hali gibi bir şey...
Bilgilenmek için göz attığım kaynakta ’süreksizlik’ kavramının ’anatta’ diye anılan Budist ilkesiyle çok yakın bir ilişkisi bulunduğu bilgisi de yer alıyor. ’Anatta’ya göre ’şeyler’in belli bir doğası, özü ve kişiliği olmazmış...
SİT-COM GAZETECİLİĞİNİN KAYNAĞI BU MU?
Psikolojisi hakkında daha derin bilgi sahibi olmak için ’nehir kenarında oturma’ merakını deşmeye çalıştığımız yazarı anlatır gibi bu ’anatta’ kavramı... Kendisinin icat ettiği ’sit-com gazeteciliği’ de onun bu özelliğini yansıtıyor galiba: Leshan’daki nehir kıyısına dikilmiş dev heykelin sahibi olan Buda’nın geliştirdiği ’anatta’ ilkesi onun hayatına yön veriyor gibi...
Siz ne dersiniz bilmem, ama dostumun yardımıyla yaptığım bu keşif bana müthiş açıklayıcı geldi: Buda nehir kenarında oturuyor, ayakları suyun içinde, gözleri dağa dikili, etrafındaki her şeyi ’süreksizlik’ sözcüğüyle ifade edilir özellikte görüyordu. Tasavvuf zevkinden mahrum birinin "Önemli olan bugündür, yarına hiçbir şey kalmayacak" diye algılayabileceği, ebediyyet fikri olmayan bir ruh hali...
O ruh haliyle her şey mübah olur.
Konuyla ilgili olarak okuduğum kaynaklarda, Çin’in Leshan kentindeki üç nehrin birleştiği noktaya 713-803 yılları arasında inşa edilmiş dev Buda heykelinin iklim değişiklikleri ve hava kirliliği yüzünden bayağı zorlandığı hatırlatılıyor. Büyük depremlere direnmiş dev heykel son yıllardaki turist akınına karşı çaresiz durumdaymış... Kaynağım, ’burnu şimdiden kara’ ve ’yüzü de pislikle kaplı’ diye kayda geçiriyor son durumunu...
"BURNU KARA VE YÜZÜ PİS OLAN KİM?
Yanlış anlamamanız için hatırlatayım: Burnu kara ve yüzü pis olan Leshan’daki dev Buda heykeli...
Gazete binasından dereye bakıp Çin’deki dev Buda heykelini aklına getiren ve olaylara ’süreksizlik’ teorisine uygun değişken yaklaşımlar geliştirebilen türde bir yaratık mıdır insan?
Ayamama Deresi kenarında ağlaşan Buda’cık da bu soruya cevap verebilir..."
Kıvanç’ın ard arda yaptığı bu salvolar karşısında bugüne kadar sessiz kalan Ertuğrul Özkök’ün bu yazıya ne cevap vereceği ise merakla bekleniyor.