Devletlerarası savaş ilginçtir. Satıhta el sıkışanlar derinde birbirlerinin boğazını sıkmaya hazırdırlar. Ve bu savaşın kendi dili, kuralları vardır. Aynı zamanda son derece acımasız bir savaştır bu. Basit çelmelemelerden, tuzaklardan, engellemelerden tutunda misillemelere, sabotajlara, provokasyon ve komplolara, vb kadar bir dizi “Hamle” içerir. Bunlar için özel birimleri vardır.
Siz atılan uygarlık nutuklarına bakmayın, bu işte tam bir “orman yasası” hüküm sürer. Arkadan hançerlemeler gırla gider. İkiyüzlülüğün şahikaları yaşanır. Herkes bir diğerini “Hizaya getirme”nin, “cezalandırma”nın “geriletme”nin yollarını arar, bulur da. Bu noktada göze alamayacakları hareket yoktur. Akla hayale gelmeyecek yöntemleri vardır. Hele şimdilerde aynı tarz operasyonlar için teknolojinin sunduğu imkânlar olağanüstü artmıştır.
Sıradan bakışlar ise ancak su yüzündeki, görünen nedenlere takılır. Dolayısıyla değerlendirmeleri bununla sınırlıdır. Ufku ötesini göremez. Olaylara ancak bu dar perspektiften bakar. Hele de şok edici, sarsıcı durumlarla karşılaştıklarında hepten dumur olurlar. Daha ötesine kafaları basamadığı için klasik yorumlara, şablonlara, dini veya sözüm ona bilimsel dogmalara daha çok sarılırlar. (Kimi deprem uzmanlarımızın veya her şeyi “komplo teorisi” yapmakla suçlayan eksik gramajlı aydınlarımızın kulakları çınlasın!) Eğitimli-eğitimsiz vasatın klasik refleksi ne yazık ki budur. Neyse uzatmayayım…
Son depremlerle ilgili yazdığım “Türkiye’ye Sismik Savaş açılmıştır!..” başlıklı yazıda yaşanan depremlerin “normal-doğal deprem” olmayıp suni deprem teknolojisine göre (HAARP’ın bir boyutu) yapıldığını öne sürdüm ve 6 neden sıraladım. (https://www.medyaradar.net/turkiyeye-sismik-savas-acilmistir-haberi-2117377) Şimdi bunları hatırlatma amacıyla tekrar sayalım:
“1) Türkiye-Suriye yakınlaşması
2) Türkiye’nin Rusya ile yakınlaşması
3) Türkiye’nin Finlandiya ve İsveç’in NATO üyeliğine itirazı
4) Türkiye’nin Akdeniz’deki artan etkinliği
5) ABD hamiliğindeki Yunanistan’la Ege ve Adalar meselesinde sürtüşmesi
6) Türkiye’nin silah sanayinin geliştirmesi (SİHA’lar ve Bayraktar “Kızıl Elma” projesi)”
Bütün bunlara ilaveten bir neden daha sayalım. Bu neden Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın Kıbrıs’la ilgili verdiği demeçtir. (Ki daha öncesinde de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Biz artık Kuzey Güney demek istemiyoruz. Artık Kıbrıs Türkü diyoruz” şeklinde demeci mevcuttu.) Zaten Akdeniz’de süren gerilim, Yunanistan’la olan sürtüşme, Türkiye’nin Libya’da artan etkisi, Petrol arama faaliyetleri, vb düşünülürse bu demeç Türkiye’nin yeni bir hamleye hazırlandığının göstergesiydi.
7. Neden Kıbrıs mı?…
Hulusi Akar’ın demeci ise “tamamlayıcı” nitelikteydi. Akar, demecinde “Artık ‘Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ diyoruz. Cumhurbaşkanımız bunu ilan etti. Eşit egemen bağımsız iki devlet diyoruz. Bunun kabul edilmesi lazım. Biz diyalog, adil çözüm diyoruz. Diyalog çağrıları zafiyet değil, oldubittiye müsaade etmeyiz dememiz ise tehdit değil. Diğer taraftan Ege’de, Doğu Akdeniz’de, Kıbrıs’ta hem Kıbrıslı kardeşlerimizin hem kendi hakkımızı, hukukumuzu korumakta kollamakta azimliyiz, kararlıyız ve buna da muktediriz. Türkiye kimse için tehdit değil, güçlü, güvenilir bir müttefik” demekteydi. ( https://www.kibrisgazetesi.com/kibris/akar-artik-kibris-turk-cumhuriyeti-diyoruz-h141040.html )
Peki bu ardı ardına demeçler ne anlama geliyordu? Öncelikle mevcut, fiili iki bölgeli statükonun reddi anlamına geliyordu. Artık resmen tanınmış iki ayrı ve bağımsız cumhuriyet arayışına açıkça işaret ediyordu. Yıllardır süren tartışmaya kararlı bir boyut getiriyordu. “İki toplumlu, federe mi olsun, önceden olduğu gibi tek devletli mi olsun, vb” tartışmalarına son veriyordu. Zaten fiili olan durumu baz alıyor ve bunu resmiyete kavuşturmayı öneriyordu. Bu konuda ne kadar “azimli” olunduğu vurgulanıyordu. Belli ki bu noktada bazı adımlar atılma hazırlığındaydı. Basit bir tehdit ya da manevra değildi.
Hatta biraz daha sert düşünürsek “Ege’de, Doğu Akdeniz’de, Kıbrıs’ta hem Kıbrıslı kardeşlerimizin hem kendi hakkımızı, hukukumuzu korumakta kollamak” noktasında bazı şeyleri de göze alabileceği alttan alta hissettiriliyordu.
İşte Kıbrıs, Akdeniz ve Ege’de bunlar sürer iken diğer faktörlerin bileşkesinde deprem olayları meydana gelmiştir. Bütün bunlar “doğal deprem” ihtimalini sıfırlamasa da en aza indirmiştir. Bu yüzden gelişmeler “tesadüf”lerle açıklanamaz. “Tesadüf” sığların sığınağıdır!
Depremlerle gidişata “Dur” denilmiştir. Ayrıntıda neler döndüğünü bilemeyiz. Ancak depremler önceden de belirttiğimiz gibi “Türkiye’yi hizaya getirme, yıkımla terbiye etme” operasyonu gibi durmaktadır. Halen HAARP’ın neden icat edildiğini anlamayanlara ise ne desek boş. Onlar son günlerde adeta kampanya halinde “Yok öyle bir şey” demekle meşguller. Titr sahibi oldukları içinde (Bizim toplumumuz titre itibar eder!) sözleri fazlasıyla dikkate alınmaktadır.
Olaylara bir de bu gözlen bakmanız tavsiye olunur! …
15. 02. 2023