DENİZ UĞUR'DAN REHA MUHTAR'A REST; ''KIRMIZI KAR YAĞANA KADAR İKİZLER BENİMLE KALACAK!''

Oyuncu- yazar Deniz Uğur, Reha Muhtar'la ilşkisinden Vatan'dan ayrılmasına kadar yaşadıklarını açıkladı

’Adını Feriha Koydum’ dizisi ile ara verdiği oyunculuğa ve seyircisine merhaba diyen Deniz Uğur, yaşadıklarına inat; hayata tutunmayı, sevmeyi, çocuklarına duyduğu aşkı ve umutlarını anlattı..

Kadınlar bu ülkede zorlu sınavlardan geçmeden bir yere kolay kolay gelemiyorlar. İş hayatını yoluna koymak en az özel hayatı düzenlemek kadar zor. Hayat için bir tiyatro sahnesidir derler ya işte bu noktada oyuncu Deniz Uğur’un yaşadıkları gerçekten de nice dramatik eseri yavan bırakmakta. 2004 Temmuz’unda kocası İsmail Hakkı Sunat öldürülünce 6 yaşındaki çocuğuyla hayata tutunmaya çalıştı Deniz Uğur. Zaman geçti yeniden sevdi.

Gazeteci Reha Muhtar’a aşık oldu, aşkları 2 çocukla taçlandı. Ancak geçen zaman farklı bir acıyla sarstı Deniz Uğur’u. Reha Muhtar’la ayrıldılar, sebepler üretildi, nedenler konuşuldu. Muhtar son derece duygusal bir yazı ile sevdiği kadına veda ettiğini söyledi köşesinde. Ancak Deniz Uğur’un kalbini asıl kıran ikizleri için açılan velayet davası oldu. Muhtar evli olmadığı Uğur’dan çocukları almak istiyor, Uğur’sa çocuklarını asla bırakmayacağını söylüyor. Mahkeme nasıl sonuçlanacak bilemeyiz ama dileğimiz çocukların asla zarar görmemesi...

- Mesleği oyunculuk olan bir insanın özel hayatında yaşadığı dramların sahnede canlandırdıklarından çok daha ağır travmalar içermesi ne acı...
Acıları hatırlatmak istemiyorum aslında, oldukları yerde dursunlar, bilen bildiğiyle kalsın, bilmeyen öğrenmesin varsın.

- ’Adını Feriha Koydum’la ekrandasınız yeniden, neden bu kadar ara vermiştiniz?
Hem mesleki hem özel sebeplerden. Bir dönem üst üste dizi projelerinde yer almıştım, bir süre ara vermek iyi olmuştu. Ayrıca bebek sahibi olmak da özveri gerektiriyor. Biraz uzun bir ara oldu ama demek böyle olması gerekiyormuş.

- Zor oldu mu yeniden düzen kurmak, yeniden adapte olmak?
Yeni düzen kurmak, yeni koşullara adapte olmak herkes için güçtür ama savaşçı bir kişiliğim var. Seviyorum zor sınavları, hayata daha çok bağlanıyorum.

- Yazma tutkunuz nasıl başlamıştı?
Ben çocukken başladım yazmaya. Bir ara masallar yazıyordum, hatta çocukken annemin okuduğu masalları beğenmez sonunu ben tamamlardım.

HINCAL ULUÇ’TAN KABUL GÖRDÜM

- Bir de kitap yazdınız. ’Gazeteci’ ilk kitabınız mıydı?
Evet, ilk kitabım. Ama yeni kitap da inşallah yakında çıkacak. Yazmayı çok seviyorum ama böyle dingin bir başka dönem olması lazım. Birçok hikaye var aklımda ama o kendini yazdıracağı zamanı bilir. Şimdilik uygun zamanın oluşmasını bekliyorum.

- ’Gazeteci’yi ilk kitap olarak yazdığınıza hiç pişman oldunuz mu?
Çocuklarıma kalacak güzel bir aşk öyküsü o, niye pişman olayım?

- Oyuncudan köşe yazarı olur mu demişler miydi size ya da acaba gerçekten Deniz Uğur mu yazıyor diye sordular mı?
İlk başladığım zaman böyle birkaç mail gelmişti, insanların yorumlarına da tanık olmuştum, ’Kendi mi yazıyor, başkası mı düzeltiyor ya da kime yazdırıyor’ gibi ama sonradan inandılar.

- Ne zaman kabul gördüğünüze inandınız?
Hıncal Uluç yazımdan bir bölümü kendi köşesine aldı ve böylece en büyük iltifat da gelmiş oldu. Hıncal Uluç çok eski bir gazeteci, onun yazımdan etkilenmesi ve ’Hoş bir mizah yazısı olmuş’ demesi çok hoşuma gitti. Aslında yaptığınız şeyin takdir edildiğini de böyle anlıyorsunuz. İşin ustaları vardır, onlar eğer ’İyi olmuş’ derlerse o hakikaten geçerli bir iltifattır. Okumuş olması hoşuma gitti, alıntı yapması daha çok hoşuma gitti ancak 10 gün sonra sona erdi yazı hayatım ama hayırlısı.

- Vatan’da yazıyordunuz; bir anda ne oldu da okuyucuya veda etmeden gittiniz?
Kimse beni arayıp veda etmedi ki okuyucuya veda edeyim? Ne olduğunu hala anlayabilmiş değilim. Editör son yazı için üç kez değişiklik istedi, istediği bütün değişiklikleri yapıp gönderdim, sonra da yayımlanmadığını gördüm. Gösterilen, saygılı bir tutum değildi doğrusu. Böylece son yazı da yayımlanmadı.

- Yeniden yazmak istiyor musunuz, yazmak ne ifade ediyor sizin için?
Yazmak isterim elbette. Belli bir kesime hitap ettiğimi düşünüyorum. Hani hem kendi duruşumla hem son zamanlarda hayatla tek başıma mücadele edişimle, örnek de olmak isterim. Güçlü bulurlar çevremdekiler beni. Özellikle kentli, modern kadına hitap ettiğimi düşünüyorum.

HER ŞEY OLABİLMEK İÇİN OYUNCU OLDUM

- Tiyatroya ilginiz nasıl başlamıştı?
Balerin olmak istiyordum, Konservatuar sırasında tiyatroyla ilgilenmeye başladım. Çok seviyorum dans etmeyi, aynı zamanda edebiyata büyük bir düşkünlüğüm vardı. Edebiyatla sahneyi, görsel sanatları birleştirecek bir işim olmasını istedim. Aksi takdirde mutlu olmayacaktım. İstediğim olmayacaktı. Bu da tiyatro bölümünde mümkündü. Çünkü tiyatronun içinde hem edebiyat, hem sahne, dekor, ışık birçok şey var. Bir de herkes olabiliyorsunuz. Doktor, subay, katil olabiliyorsunuz. Bin bir çeşit rol canlandırabiliyorsunuz o da çok doyurucu, çok güzel.

- Dizilerle tanışmanız nasıl olmuştu, sizi ne zaman yolda görünce tanımaya başladılar?
Konservatuardan mezun oldum ve hemen çalışmaya başladım. ’Benimle Evlenir misin’ dizisi ile tanınmaya başladım. 1999-2000 yıllarında atv’ye çekmiştik. Bir öğretmeni oynuyordum. Çocuğu yoktu, küçük bir kız bulup onu yetiştiriyordu kendi kızı gibi. Rekabet bu kadar yırtıcı değildi. O zaman bir işe başladığında 13 bölüm devam edeceğini biliyordun ama artık öyle bir şey kalmadı.

- 10 yıl olmuş bile, oynadığınız en önemli dizi hangisiydi peki?
En önemlileri ’Yağmur Zamanı’, ’Sahte Prenses’ ve ’Adına Feriha Koydum’. Üçü de SHOW TV’de...

- Kendi kişiliğinize yakın rolleri canlandırmak marjinal rolleri canlandırmaktan daha kolay mıdır?
Kendine zıt rolleri canlandırmak hatta marjinal bir karakteri canlandırmak daha kolaydır. Çünkü daha çok malzeme verir insana. Hani hep gözlem yapıyoruz ya, mutlaka aklımızda kalan sivri insanların davranışlarını kaydetmişizdir. Oyuncuların bütün hayatları böyle geçer. Sürekli depoya atarlar gözlemledikleri şeyleri.

- Bu tarz bir rol oynamış mıydınız?
İlk ödülümü kazandığım film ’Bir Erkeğin Anatomisi’dir, orada tekerlekli sandalyedeydim rol gereği ve o film bana çok büyük bir tecrübe sağlamıştı. Zor ama zorlandıkça daha kolay karakter oluşturabiliyorsunuz. Ankara Film Festivali’nde ’Umut Vaat Eden Kadın Oyuncu’ ödülünü almıştım. Herhalde 20 yaşındaydım.

Meslek hayatına ’Umut Vaat Eden Oyuncu’ ödülü ile başlayan Deniz Uğur, yaşadığı travmatik olaylara rağmen hayata umutla bakmaktan vazgeçmiyor.

Çocuklarımın babası hakkında hiçbir zaman kötü bir şey söylemeyeceğim, anneyim ben

- Kalbiniz artık aşka kapandı mı?
Hiçbir zaman büyük konuşmam ben, bir kere kader diye bir şeyin varlığına inanıyorum. Hiçbir şey için dizimi dövüp günlerce aylarca ağlamam. Üstelik hayatımda aşık olduğum ve sürekli benden bir şeyler bekleyen üç tane değerli varlık var. Onun için hiçbir zaman depresyona girmem, bunun anlamlı olduğunu da düşünmüyorum. Mesela benim saçı istediği renk olmamış diye eve kapanıp üç gün ağlayan kız arkadaşım var. Tamam da hayat bu değil ama. Biraz şımarıklık gibi geliyor bu bana.

- Çocukların varlığı da sizi ayakta tutmuyor mu?
Her gün seni tazeleyen çocuklar oluyor. Onlar çok güç veriyor sana. İyi olmaya, sağlıklı olmaya şartlıyor seni. Çocuğu nasıl yalnız bırakırsın, nasıl aç bırakırsın? Güçlü olmak zorundasın. Her annede vardır bu. Benim ailemde hep güçlü kadınlar vardır ve ben de öyle kadınları seviyorum, etrafımda da öyle kadınlar olsun istiyorum.

- Çocukları kaybetme korkusu yaşıyor musunuz, ikizleri babaları Reha Muhtar alırsa?
Kırmızı kar yağmadığı sürece öyle bir şey olmayacak.

- Ayrılığınıza mı daha çok üzüldünüz ayrıldıktan sonra yaşadıklarınıza mı?
Üzüntüden bahsetmek istemiyorum artık, bu duygu beni aşağı çekmemeli. Yapacak çok işim var.

- Sizin babanızla aranız nasıldı, babasız çocuk yetiştirecek olmak sizi korkutmuyor mu?
Ben korkularla yaşamam. Genç yaşımda uç noktada acı verici tecrübeler yaşadım. Hayatla baş edebilecek kadar donanımlıyım. Babama hep çok hayrandım ama anneme daha yakındım.

- Bir süre önce verdiğiniz bir röportajda Reha Muhtar hakkında çok iyi şeyler söylemiştiniz, hala aynı şekilde mi düşünüyorsunuz?
Çocuklarımın babası hakkında hiçbir zaman kötü şeyler söylemeyeceğim ki... Anneyim ben.

- Çıkıp gelse...
Sizce?

- Yaşadıklarınızın benzerini kızınıza yaşatan bir adam olsa, ne derdiniz?
Hayat seçimlerimizdir, seçimlerimizin sonuçlarını göğüslemek de sınavımız. Kızım da güçlü olacaktır benim. Ailemizden güçsüz, aciz kadınlar çıkmaz...

Çocuklarla gün nasıl geçiyor anlamıyorum

- Çocuklarınızın sanata yatkınlığı var mı, kime benziyorlar?
Engin Deniz’in inanılmaz bir kulağı var ve herhalde bin tane olmuştur, kocaman bir film arşivi var. Benim tanımadığım oyuncuları, yönetmenleri tanıyor ve bana seyrettiriyor. Sonra da bazı sahneleri oynuyor. Çok yetenekli buluyorum ama ileride ne yapacağı belli olmaz, şimdilik bütün tiyatro oyunlarına gidiyor. Okulda tiyatro kulübünde, bir de çok iyi fotoğraf çekiyor. Kamerayı çok iyi kullanıyor. Onun çektiği fotoğrafları bir görüntü yönetmenine göstermiştim dört yıl önce; ’Bunları bir çocuk çekmiş olamaz’ demişti. O zaman 8 yaşındaydı. Bakalım ileride nasıl bir işe heveslenecek. Şu anda bırakıyorum bütün meraklarını gidersin. Hepsini hobi olarak sürdürsün, illa ki bir yere kanalize olacaktır.

- İki oğlan ve bir kız var artık hayatınızda, kız çocuk sahibi olmak nasılmış?
Kız çocuk çok farklı bir şeymiş, hakikaten söylerlerdi; bazen korkutuyor beni. Alışveriş için mağazaya giriyorsun, askıdan bir elbise seçip gidip aynada bakabiliyor. Bir yaşını yeni doldurmuştu mağazadakiler de inanamadı, elbisesini seçmişti.

- İkiz olması sizin tercihiniz miydi, doğal ikizler mi?
Bu konuda bir açıklama yapmamayı tercih etmiştik, bu hala geçerli. Önemli olan çocuğun aşkla ve isteyerek yapılmış olması.

- İkizleri idare etmek zor mu, yardım alıyor musunuz?
İkisi ile mümkün olduğunca ayrı ayrı zaman geçirmem söylendi. Biriyle yarım saat geçiriyorsam ardından diğeriyle de baş başa yarım saat geçirmeye çalışıyorum. Gün içinde zaman dilimlerini adaletli bir şekilde sıralıyorum. Terapistimiz yönlendiriyor.

- Abinin kardeşleriyle arası nasıl, iyi anlaşıyorlar mı?
Şimdi Engin Deniz ön ergenlik çağında, çocuklar artık daha çabuk gelişiyor, bilinçleniyorlar. Acayip korumacı bir abi oldu. Bir de kendini büyük görüyor şimdi abi oldu ya!

- Evde kaç kişisiniz, nasıl idare ediyorsunuz çocukları?
Annem benimle kalıyor, dadımız var, bir de yardımcımız. Güzel bir aile olduk, eve girdiğimiz zaman cennet bahçesi gibi, onlar yatana kadar kahkahalarla, koşuşturmayla geçiyor zaman. Günün nasıl geçtiğini anlamıyorsun. Her zaman istemiştim bunu yaşamayı.

Birinci planda aile kurma hayalim vardı

- Oyuncu hırslı olmalı mı, siz hırslı mısınız?
Hiçbir zaman çok hırslı oyuncu olmadım ben. Hep aileye, aşka, çocuğa dönük yaşadığım için hep birinci planda onlar vardı. Hiçbir şey için ekstra çabalamaya gerek yok, diye düşünüyordum. O yüzden de çok büyük sıçramalar yaptığım bir projede yer almadım. Ama hep bir istikrar çizgisini de korudum, fakat bu benim bilinçli olarak yaptığım bir şey değildi.

- Çocukluğu yokluk içinde geçenler, acı çekenler daha iyi oyuncu olabilir mi acaba?
Valla yaşanmışlıkların her anamda faydası olabilir; daha doğrusu hayattaki herhangi bir güçlülüğü çözebilmek oradaki önemli nokta. Onu başarabilirsek zaten yaşadığımız her deneyimin bize faydası olur. Genel olarak insanlar fazla sever ağlamayı-ahlanmayı ama hayattaki her türlü deneyim pozitife çevrilebilir. Başkalarını suçlamayı da severiz. Atasözümüz vardır ya, iğneyi kendine çuvaldızı başkasına batır diye. İnsanlar başına gelen her şeyden öncelikle kendisi sorumlu olmalı. Çünkü her şey karşılıklı etkileşimle meydana geliyor. ’Benim başıma bu niye geldi, onlar suçlu bana şunu yaptılar, bunu yaptılar’ demek çok manasız geliyor. Bunu hayata yaymamak gerekiyor yani.

- Oyuncular için normal hayatlarında ’rol yapıyor’ deniyor bazen, siz hiç bununla karşılaştınız mı?
Oyunculuk asla sahtekarlık değildir. Hatta sahtekar insan, iyi bir oyuncu da olamaz. Çünkü altta çok temiz bir sayfa olması lazım, üzerine bir şey koyabilmeniz için. Oyuncuların bütün kanallarının açık alması lazım. Mesela bir katil iyi bir oyuncu olamaz, ama iyi bir oyuncu bir katili çok iyi oynayabilir. Ayrıca duygularını kontrol edebildiğini düşünmüyorum ben oyuncuların. Sadece dışarıya yansıtırken bir süzgeçten geçirebiliyoruz, o da teknik bildiğimiz için. Elimizi kolumuzu kontrollü kullanırız, sesimizi ayarlayabiliyoruz; bu doğal olarak insanın günlük hayatına da yansıyor. Duygusuz olsanız veya sahte davransanız nasıl oyuncu olabilirsiniz ki? Duygusuz olsa oyuncu olamaz.

- Oyunculuğundan etkilendiğiniz bir star oldu mu?
Ben Hülya Avşar’dan etkilenmiştim mesela. Ablamı oynamıştı bir dizide. Ben onun alkolik kız kardeşiydim, o da başarılı ve güçlü ablamdı benim. Disiplininden çok etkilenmiştim. İnanılmaz saygılı, çok disiplinli, çok sıkı ve çok iyi çalışıyordu. Bir de bakışları çok etkiliyordu karşısındakini. Durup bakmasını çok iyi biliyor. Kameranın çok sevdiği bir bakışı var.

Elif Aktuğ / Akşam