DENİZ BAYKAL İSTİFA ETMEDEN ÖNCE HANGİ GAZETECİYE ''SENCE NE YAPMAM LAZIM'' DİYE SORDU?
CHP Genel Başkanlığından istifa eden Deniz Baykal bu kararını açıklamadan önce kendisini arayan hangi gazetecinin düşüncesini sordu?
Sadece o mu ‘gereğini yapacak’
BEN, “İstifa et” diyenlerden değilim.
Gazeteci olsam da bu hakkı kendimde görmem.
Olayın patladığı sabah Baykal’ı aradım.
Sırf dayanışma duygumu, sırf bu iğrenç komployu boşa çıkarmak için aradım.
Bana, “Sence ne yapmam lazım” diye sordu.
“Ben bu konuda size arkadaşça dahi olsa bir tavsiyede bulunamam” cevabını verdim.
Kararı kendisi almıştır.
Kendisinin alması gerekirdi.
Kendimde “Doğru yaptı” veya “Yanlış yaptı” deme hakkını da görmem.
Ama şunu söyleme hakkını kendimde görüyorum.
Etkileyici bir konuşmaydı.
Direkt, kıvırmadan, her şeyin adını koyarak yapılmış bir konuşma.
Tam bir “Beni hatırlayınız” konuşmasıydı.
CHP’ye yapılabilecek en büyük katkıydı.
* * *
Baykal konuşurken ben başka birilerini düşünüyordum.
O kaseti kaydeden, servise koyan kişi ve kişiler de herhalde o açıklamayı dinliyordu.
Acaba onlar hangi haleti ruhiye içindeydi?
Utandıklarını hiç zannetmiyorum.
Merak ettiğim şu;
Sahip oldukları gücün yüklediği adrenalin acaba onlarda hangi duyguyu yaratmıştır?
İktidarın karşı konulamaz hazzını mı yaşamışlardır?
“Muhalif gördüğümüz herkesi her an devirebiliriz” diye mi düşünmüşlerdir?
Veya “aldıkları emri” kusursuz şekilde yerine getirmekten dolayı iç huzuru mu yaşamışlardır?
Ne hissetmiş olurlarsa olsun, onlar “kazanmışlardır”.
Yani insanların yatak odalarına gizlice sızıp, orada tuzak kuran ve bunu şantaja çevirenler kazanmıştır.
Ahmet Hakan’ın deyişiyle, “alçaklar” kazanmıştır.
* * *
Şimdi önümüzdeki soru şudur:
Alçakların kazandığı bir toplumda, kazanan “dürüstler” de olabilir mi?
Kendini siyaseten kazançlı gören “dürüstler” olabilir.
Bunu telaffuz etmeseler bile böyle düşünenler olabilir.
Ama siyasetin olmasa bile, hayatın kuralı şudur:
“Alçakların kazandığı bir düzende ve nizamda, dürüstlerin sürekli kazanması mümkün değildir.”
O nedenle bu alçaklığa karşı çok güçlü bir “dürüstler ittifakı” gerekir.
Peki dürüstlük nedir?
Önce hep birlikte böyle pespaye pusucuların elinden bu pespaye silahı almaktır.
O nedenle Baykal’ın konuşmasında “Pennsylvania”ya gönderilen mesajın çok önemli olduğunu hissediyorum.
Demek ki, Fethullah Gülen, “sağlam ve güvenilir” bir kanaldan, bu işi onların yapmadığına dair “sağlam ve güvenilir” bir mesaj iletmiş.
Demek ki; Gülen ve çevresi, görüntülerin gizlice kaydedilip, internete sızdırılmasını “ahlaksızlık” olarak görüyor ve bu pisliğin üzerlerine kalmasını istemiyor.
Ben, Baykal’ın hükümeti direkt suçlamasını da doğru bulmadım.
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın, şahsen böyle bir işe tevessül edebileceğini düşünmüyorum.
Bence bütün bunlardan çıkarılacak sonuç şudur:
Görüntüleri illegal yollardan kaydedip sızdırmanın ahlaksızca ve alçakça bir iş olduğu konusunda görüş birliği var.
* * *
Gelelim asıl noktaya.
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, kendince uygun gördüğü şekilde “gereğini” yaptı.
Peki, bu görüntüleri kaydedip sızdırmanın ahlaksızca ve alçakça olduğunu düşünen insanlar da “gereğini” yapmak zorunda değil mi?
Bu olay karşısındaki tepkisini sessiz kalarak gösterenler; “alçaklık” diyenler; yapılan işi siyasette “belden aşağı inmek” olarak niteleyenler; Türkiye’nin “illegal yollarla muhalefeti susturmaya çalışan bir diktatörlüğe gittiğine” inananlar; böyle bir tehlikenin bulunduğuna inanmayanlar, demokrasiye inananlar...
Onlar da gereğini yapmak zorunda...
Böyle bir “dürüstler ittifakı” varsa, bu ittifaka katılanlar samimiyse, artık onlar da eyleme geçmeli ve gereğini yapmalıdır.
Türkiye, siyasi tarihinin bu en iğrenç komplosunu elbirliği ile boşa çıkarmalıdır.
Türkiye, artık sivil faşizmin kıskacında kıvranan bir ülke haline geldiği imajını yıkmak istiyorsa, işte fırsat...
Eğer hâlâ demokrat bir ülkeysek, Türkiye, bu şerden bir hayır çıkarmalı.
Yoksa herkesin yatak odası siyaset meydanına dönüşür.
Ertuğrul Özkök/Hürriyet
BEN, “İstifa et” diyenlerden değilim.
Gazeteci olsam da bu hakkı kendimde görmem.
Olayın patladığı sabah Baykal’ı aradım.
Sırf dayanışma duygumu, sırf bu iğrenç komployu boşa çıkarmak için aradım.
Bana, “Sence ne yapmam lazım” diye sordu.
“Ben bu konuda size arkadaşça dahi olsa bir tavsiyede bulunamam” cevabını verdim.
Kararı kendisi almıştır.
Kendisinin alması gerekirdi.
Kendimde “Doğru yaptı” veya “Yanlış yaptı” deme hakkını da görmem.
Ama şunu söyleme hakkını kendimde görüyorum.
Etkileyici bir konuşmaydı.
Direkt, kıvırmadan, her şeyin adını koyarak yapılmış bir konuşma.
Tam bir “Beni hatırlayınız” konuşmasıydı.
CHP’ye yapılabilecek en büyük katkıydı.
* * *
Baykal konuşurken ben başka birilerini düşünüyordum.
O kaseti kaydeden, servise koyan kişi ve kişiler de herhalde o açıklamayı dinliyordu.
Acaba onlar hangi haleti ruhiye içindeydi?
Utandıklarını hiç zannetmiyorum.
Merak ettiğim şu;
Sahip oldukları gücün yüklediği adrenalin acaba onlarda hangi duyguyu yaratmıştır?
İktidarın karşı konulamaz hazzını mı yaşamışlardır?
“Muhalif gördüğümüz herkesi her an devirebiliriz” diye mi düşünmüşlerdir?
Veya “aldıkları emri” kusursuz şekilde yerine getirmekten dolayı iç huzuru mu yaşamışlardır?
Ne hissetmiş olurlarsa olsun, onlar “kazanmışlardır”.
Yani insanların yatak odalarına gizlice sızıp, orada tuzak kuran ve bunu şantaja çevirenler kazanmıştır.
Ahmet Hakan’ın deyişiyle, “alçaklar” kazanmıştır.
* * *
Şimdi önümüzdeki soru şudur:
Alçakların kazandığı bir toplumda, kazanan “dürüstler” de olabilir mi?
Kendini siyaseten kazançlı gören “dürüstler” olabilir.
Bunu telaffuz etmeseler bile böyle düşünenler olabilir.
Ama siyasetin olmasa bile, hayatın kuralı şudur:
“Alçakların kazandığı bir düzende ve nizamda, dürüstlerin sürekli kazanması mümkün değildir.”
O nedenle bu alçaklığa karşı çok güçlü bir “dürüstler ittifakı” gerekir.
Peki dürüstlük nedir?
Önce hep birlikte böyle pespaye pusucuların elinden bu pespaye silahı almaktır.
O nedenle Baykal’ın konuşmasında “Pennsylvania”ya gönderilen mesajın çok önemli olduğunu hissediyorum.
Demek ki, Fethullah Gülen, “sağlam ve güvenilir” bir kanaldan, bu işi onların yapmadığına dair “sağlam ve güvenilir” bir mesaj iletmiş.
Demek ki; Gülen ve çevresi, görüntülerin gizlice kaydedilip, internete sızdırılmasını “ahlaksızlık” olarak görüyor ve bu pisliğin üzerlerine kalmasını istemiyor.
Ben, Baykal’ın hükümeti direkt suçlamasını da doğru bulmadım.
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın, şahsen böyle bir işe tevessül edebileceğini düşünmüyorum.
Bence bütün bunlardan çıkarılacak sonuç şudur:
Görüntüleri illegal yollardan kaydedip sızdırmanın ahlaksızca ve alçakça bir iş olduğu konusunda görüş birliği var.
* * *
Gelelim asıl noktaya.
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, kendince uygun gördüğü şekilde “gereğini” yaptı.
Peki, bu görüntüleri kaydedip sızdırmanın ahlaksızca ve alçakça olduğunu düşünen insanlar da “gereğini” yapmak zorunda değil mi?
Bu olay karşısındaki tepkisini sessiz kalarak gösterenler; “alçaklık” diyenler; yapılan işi siyasette “belden aşağı inmek” olarak niteleyenler; Türkiye’nin “illegal yollarla muhalefeti susturmaya çalışan bir diktatörlüğe gittiğine” inananlar; böyle bir tehlikenin bulunduğuna inanmayanlar, demokrasiye inananlar...
Onlar da gereğini yapmak zorunda...
Böyle bir “dürüstler ittifakı” varsa, bu ittifaka katılanlar samimiyse, artık onlar da eyleme geçmeli ve gereğini yapmalıdır.
Türkiye, siyasi tarihinin bu en iğrenç komplosunu elbirliği ile boşa çıkarmalıdır.
Türkiye, artık sivil faşizmin kıskacında kıvranan bir ülke haline geldiği imajını yıkmak istiyorsa, işte fırsat...
Eğer hâlâ demokrat bir ülkeysek, Türkiye, bu şerden bir hayır çıkarmalı.
Yoksa herkesin yatak odası siyaset meydanına dönüşür.
Ertuğrul Özkök/Hürriyet