DENEYİMLİ GAZETECİLER GECE SERVİSLERİNDE HARCANIYOR MU?
Çağdaş Gazeteciler Derneği Ankara Şubesi gece servislerinde deneyimli gazetecilerin yıpratıldığını savundu.
Çağdaş Gazeteciler Derneği Ankara Şubesi, yaptığı yazılı açıklamada gündüz servislerinde deneyimsiz gazeteciler görev yaparken, gece servislerinde deneyimli gazetecilerin yıpratıldığını savundu.
Dernek, açıklamada 42 yaşında yaşamını yitiren Radikal Muhabiri Behzat Miser adına ödül konduğunu da duyurdu.
İşte derneğin açıklaması:
42 yaşında kalp krizinden öldü. Gazeteciydi.
Arkadaşımız, meslektaşımız Radikal Gazetesi Muhabiri Behzat Miser’i 14 Haziran 2010 Pazartesi günü geçirdiği kalp krizi sonucu kaybettik. Başta Ankara’da kendisiyle çalışmış ve aynı görevlerde bulunmuş arkadaşları olmak üzere tüm basın camiası ve dostları, 42 yaşında yitirdiği arkadaşının derin üzüntüsünü yaşıyor hala.
Basın emekçilerinin örgütleri olarak, konunun sadece bir kaybımızla sınırlı olmadığını, Behzat arkadaşımızı ölüme götüren sürecin ‘kader’ diye tanımlanamayacağını aksine tüm basın emekçilerinin yaşadığı ortak sıkıntılardan kaynaklandığını düşünüyoruz.
Gazeteciliğe 1997’de Siyah-Beyaz Gazetesi’nde başlayan Behzat arkadaşımız, Milliyet, Sabah gazetelerinin ardından son olarak Haziran 2005’ten beri Radikal Gazetesi Ankara Bürosu’nda muhabir ve gece sorumlusu olarak görev yapıyordu.
Behzat’ın çalışma hayatına ilişkin verdiğimiz bu bilgiler onun tecrübesini ifade etmenin ötesinde bir haksızlığa da uğradığının göstergesi değil midir? 13 yıllık tecrübesiyle basın iş kolunda görev yapmakta olan arkadaşımızın son 5 yıldır hangi mantıkla gece muhabiri olarak tutulduğu izah edilmelidir.
Biz, Behzat arkadaşımız açısından bu mantığı ‘yaptığı işi sevmek, emeğinin hakkını vermek, gazeteciliği çıkar ve kariyer penceresinden görmemek’ şeklinde değerlendirirken, 2 çocuk babası olan Behzat’ı hem meslek tecrübesi hem de aile düzeni açısından gündüz muhabirliği görevine çekmeyen yöneticilerinin hangi mantığa sahip olduklarını öğrenmek istiyoruz.
Mesleğe çok kısa bir süre önce başlamış, kamuoyunun haber alma ve bilgilenme ihtiyacını algılayamamış, etik kurallarına vakıf olamamış; kişisel çıkar ve yakınlık ilişkileriyle çalışan birçok kişi basın iş kolunda gündüz mesaisinde istihdam edilirken, tecrübesi ve haberciliği tartışmasız olan Behzat Miser’in bu kadar uzun yıllar gece muhabirliği konumunda tutulması Türkiye basınında ‘liyakat esasının kaybından başka bir şey değildir.
Behzat arkadaşımız “gece sorumlusu” iken, sıklıkla istihdam edildiği gazete için gündüz saatlerinde de ‘fotomuhabiri’ göreviyle haber takip etmekteydi. Bu, "karşılıksız yapılan, eziyet iş” anlamındaki angarya değil de nedir?
Bazılarının “çalışıyordu ve karşılığını alıyordu” deyişini duyar gibiyiz. Bunu akıllardan silmek adına şunu söylemeliyiz: Ne kadar ücret alındığı, Türkiye’nin toplumsal gerçekliği içinde alınan ücretin hangi ihtiyaçları karşılayacağı ayrı hesaplama konularıdır ama herkes biliyor ki basın iş kolunda verilen emeğin, çekilen stresin karşılığı emekçilere dönmüyor. Aksine basını ‘medyalaştıran’ holdingci anlayıştaki sahiplerinin hesaplarına akıyor. Bunları girdikleri milyar dolarlık ihalelerden hepimiz takip ediyoruz. Milyar dolarlar kazanan ve milyar dolarlık ihalelere giren gazete ve televizyon sahiplerinin, Behzat’ın ve Behzatların emeğinin karşılığını verdiği düşünülüyorsa ortada en hafif ifadeyle “saflık” var demektir. Behzat’ı kaybettiğimiz dönemde Yeni Şafak Gazetesi, Akşam Gazetesi gibi arkasında holdinglerin ve iktidarların bulunduğu Türkiye’nin çok satan yayın organları, muhabirlerinin hala Mart ayı maaşlarını ödememiş durumdaydı.
Behzat meslek yaşamının çok uzunca bir kısmında sigortasız çalıştırılan, 5953 sayılı kanunla sigortasının yapılması yasal zorunlulukken yapılmayan, basın kartı Demokles’in kılıcı gibi başında sallanan, yoksulluk sınırı altında ücretlerle çalıştırılan, sendikasızlaştırılan; özetle güvencesiz çalıştırılan bir basın emekçisiydi.
Bunlar yetmezmiş gibi bir de AKP iktidarı, mesai sınırları olmayan, savaş, çatışma, deprem, yangın, kaza, sel gibi pek çok olayın birincil tanığı olmak zorunda kalan, ülke ortalamasının çok altında bir ömür yaşayan, kalp krizi, beyin kanaması gibi hastalıklar sonucu çoğu genç yaşlarda hayatını kaybeden gazetecilerin yıpranma hakkını da ellerinden aldı.
Bütün bu olumsuzluklarda payı olanların Behzat’ın ölümünde de sorumluluğu vardır. Ve ne yazık ki artık adeta bir meslek hastalığına dönüşmüş olan genç yaşta kalp krizi ve beyin kanaması riski, bütün meslektaşlarımız için geçerlidir. Çünkü basın-yayın sektöründe, Behzat’ı 42 yaşında ölüme götüren bu koşullar geçerlidir ve çalışanlar da holding medyaları tarafından örgütsüzleştirildiğinden bu koşullara karşı çıkmanın zemini zayıflamaktadır.
Bütün bunların ışığında bir kez daha dile getiriyoruz ki bundan sonra başka üzüntü yaşamak istemiyoruz ama yaşadığımız takdirde sebebini ve sorumlusunu biliyoruz.
Basın emekçilerinin örgütleri olarak bizler, Behzat arkadaşımızın kaybıyla tekrar gündeme gelen basın iş kolundaki özlük hakların yetersizliği, güvencesiz iş koşulları, örgütsüzlük, işten çıkarmalar ve angarya uygulamalara bir kez daha “hayır” diyor ve gazeteciliği, gazeteciyi kişiliksizleştirmeyi amaçlayan, halkın haklarını savunmaktan uzaklaştıran bu parya sistemine karşı her zeminde dayanışmamızı ortaya koyacağımızı hatırlatıyoruz.
Meslek duruşuyla, dayanışmasıyla gönüllerimizde yaşayacak olan meslektaşımız Behzat Miser’in anısına yaşam vermek arzusuyla, Çağdaş Gazeteciler Derneği Ankara Şubesi’nin her yıl vermekte olduğu ‘Yerel Medya Ödülleri’ kapsamındaki ‘Haber Ödülü’ dalının bundan sonraki yıllarda ‘Behzat Miser Haber Ödülü’ adı altında verileceğini sizlerle paylaşmak isteriz.
Dernek, açıklamada 42 yaşında yaşamını yitiren Radikal Muhabiri Behzat Miser adına ödül konduğunu da duyurdu.
İşte derneğin açıklaması:
42 yaşında kalp krizinden öldü. Gazeteciydi.
Arkadaşımız, meslektaşımız Radikal Gazetesi Muhabiri Behzat Miser’i 14 Haziran 2010 Pazartesi günü geçirdiği kalp krizi sonucu kaybettik. Başta Ankara’da kendisiyle çalışmış ve aynı görevlerde bulunmuş arkadaşları olmak üzere tüm basın camiası ve dostları, 42 yaşında yitirdiği arkadaşının derin üzüntüsünü yaşıyor hala.
Basın emekçilerinin örgütleri olarak, konunun sadece bir kaybımızla sınırlı olmadığını, Behzat arkadaşımızı ölüme götüren sürecin ‘kader’ diye tanımlanamayacağını aksine tüm basın emekçilerinin yaşadığı ortak sıkıntılardan kaynaklandığını düşünüyoruz.
Gazeteciliğe 1997’de Siyah-Beyaz Gazetesi’nde başlayan Behzat arkadaşımız, Milliyet, Sabah gazetelerinin ardından son olarak Haziran 2005’ten beri Radikal Gazetesi Ankara Bürosu’nda muhabir ve gece sorumlusu olarak görev yapıyordu.
Behzat’ın çalışma hayatına ilişkin verdiğimiz bu bilgiler onun tecrübesini ifade etmenin ötesinde bir haksızlığa da uğradığının göstergesi değil midir? 13 yıllık tecrübesiyle basın iş kolunda görev yapmakta olan arkadaşımızın son 5 yıldır hangi mantıkla gece muhabiri olarak tutulduğu izah edilmelidir.
Biz, Behzat arkadaşımız açısından bu mantığı ‘yaptığı işi sevmek, emeğinin hakkını vermek, gazeteciliği çıkar ve kariyer penceresinden görmemek’ şeklinde değerlendirirken, 2 çocuk babası olan Behzat’ı hem meslek tecrübesi hem de aile düzeni açısından gündüz muhabirliği görevine çekmeyen yöneticilerinin hangi mantığa sahip olduklarını öğrenmek istiyoruz.
Mesleğe çok kısa bir süre önce başlamış, kamuoyunun haber alma ve bilgilenme ihtiyacını algılayamamış, etik kurallarına vakıf olamamış; kişisel çıkar ve yakınlık ilişkileriyle çalışan birçok kişi basın iş kolunda gündüz mesaisinde istihdam edilirken, tecrübesi ve haberciliği tartışmasız olan Behzat Miser’in bu kadar uzun yıllar gece muhabirliği konumunda tutulması Türkiye basınında ‘liyakat esasının kaybından başka bir şey değildir.
Behzat arkadaşımız “gece sorumlusu” iken, sıklıkla istihdam edildiği gazete için gündüz saatlerinde de ‘fotomuhabiri’ göreviyle haber takip etmekteydi. Bu, "karşılıksız yapılan, eziyet iş” anlamındaki angarya değil de nedir?
Bazılarının “çalışıyordu ve karşılığını alıyordu” deyişini duyar gibiyiz. Bunu akıllardan silmek adına şunu söylemeliyiz: Ne kadar ücret alındığı, Türkiye’nin toplumsal gerçekliği içinde alınan ücretin hangi ihtiyaçları karşılayacağı ayrı hesaplama konularıdır ama herkes biliyor ki basın iş kolunda verilen emeğin, çekilen stresin karşılığı emekçilere dönmüyor. Aksine basını ‘medyalaştıran’ holdingci anlayıştaki sahiplerinin hesaplarına akıyor. Bunları girdikleri milyar dolarlık ihalelerden hepimiz takip ediyoruz. Milyar dolarlar kazanan ve milyar dolarlık ihalelere giren gazete ve televizyon sahiplerinin, Behzat’ın ve Behzatların emeğinin karşılığını verdiği düşünülüyorsa ortada en hafif ifadeyle “saflık” var demektir. Behzat’ı kaybettiğimiz dönemde Yeni Şafak Gazetesi, Akşam Gazetesi gibi arkasında holdinglerin ve iktidarların bulunduğu Türkiye’nin çok satan yayın organları, muhabirlerinin hala Mart ayı maaşlarını ödememiş durumdaydı.
Behzat meslek yaşamının çok uzunca bir kısmında sigortasız çalıştırılan, 5953 sayılı kanunla sigortasının yapılması yasal zorunlulukken yapılmayan, basın kartı Demokles’in kılıcı gibi başında sallanan, yoksulluk sınırı altında ücretlerle çalıştırılan, sendikasızlaştırılan; özetle güvencesiz çalıştırılan bir basın emekçisiydi.
Bunlar yetmezmiş gibi bir de AKP iktidarı, mesai sınırları olmayan, savaş, çatışma, deprem, yangın, kaza, sel gibi pek çok olayın birincil tanığı olmak zorunda kalan, ülke ortalamasının çok altında bir ömür yaşayan, kalp krizi, beyin kanaması gibi hastalıklar sonucu çoğu genç yaşlarda hayatını kaybeden gazetecilerin yıpranma hakkını da ellerinden aldı.
Bütün bu olumsuzluklarda payı olanların Behzat’ın ölümünde de sorumluluğu vardır. Ve ne yazık ki artık adeta bir meslek hastalığına dönüşmüş olan genç yaşta kalp krizi ve beyin kanaması riski, bütün meslektaşlarımız için geçerlidir. Çünkü basın-yayın sektöründe, Behzat’ı 42 yaşında ölüme götüren bu koşullar geçerlidir ve çalışanlar da holding medyaları tarafından örgütsüzleştirildiğinden bu koşullara karşı çıkmanın zemini zayıflamaktadır.
Bütün bunların ışığında bir kez daha dile getiriyoruz ki bundan sonra başka üzüntü yaşamak istemiyoruz ama yaşadığımız takdirde sebebini ve sorumlusunu biliyoruz.
Basın emekçilerinin örgütleri olarak bizler, Behzat arkadaşımızın kaybıyla tekrar gündeme gelen basın iş kolundaki özlük hakların yetersizliği, güvencesiz iş koşulları, örgütsüzlük, işten çıkarmalar ve angarya uygulamalara bir kez daha “hayır” diyor ve gazeteciliği, gazeteciyi kişiliksizleştirmeyi amaçlayan, halkın haklarını savunmaktan uzaklaştıran bu parya sistemine karşı her zeminde dayanışmamızı ortaya koyacağımızı hatırlatıyoruz.
Meslek duruşuyla, dayanışmasıyla gönüllerimizde yaşayacak olan meslektaşımız Behzat Miser’in anısına yaşam vermek arzusuyla, Çağdaş Gazeteciler Derneği Ankara Şubesi’nin her yıl vermekte olduğu ‘Yerel Medya Ödülleri’ kapsamındaki ‘Haber Ödülü’ dalının bundan sonraki yıllarda ‘Behzat Miser Haber Ödülü’ adı altında verileceğini sizlerle paylaşmak isteriz.