Deneyimli gazeteciden çarpıcı seçim analizi! 'Erdoğan bu kadarını beklemiyordu'

Yerel seçimler sonrası oluşan tabloyu DW Türkçe için değerlendiren Murat Yetkin, ekonomik sorunların yanı sıra Erdoğan’ın muhalefetin üzerine sertlikle gitmesinin de sonuç üzerinde etkili olduğunu düşünüyor.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan seçim kampanyasının son üç gününü İstanbul’a ayırdığında, artık Ankara’ya daha fazla vakit harcamadan hiç değilse İstanbul’u kurtarmak için bütün ağırlığını koymak istediği belliydi.

Türk siyasetinin geçmişinde İstanbul ve Ankara belediyelerini kaybeden siyasi partinin, inişe geçtiği, bir sonraki genel seçimi de kaybettiği epey örnek vardı. Nitekim Türk siyasetinde İslamî/muhafazakâr siyasetin yükselişi 1994 yerel seçimlerinde AKP'nin öncüllerinden Refah Partisi’nin hem İstanbul hem Ankara büyükşehir belediyesini almasıyla başlamıştı.

Şimdi, 25 yıl sonra, hem Ankara hem İstanbul İYİ Parti’nin de desteğiyle CHP’nin eline geçiyordu. 1 Nisan öğle saatlerine doğru Yüksek Seçim Kurulu (YSK) Başkanı Sadi Güven’in İstanbul’da CHP adayı Ekrem İmamoğlu’nun –tıpkı kendi iddia ettiği üzere- 28 bin küsur oyla önde gittiğini açıklaması bir dönüm noktası oldu. Bunu AKP adayı Binali Yıldırım’ın “İmamoğlu 25 bin oy fazla aldı” açıklaması izledi. Gerçi 72 saatlik itiraz süresi var. AKP'liler, geçersiz oyların yeniden sayılmasıyla hesabın kendilerine döneceğini ümit ediyor. Bu itirazların Ankara’da CHP-İYİ Parti destekli Mansur Yavaş’ın eski Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki’ye attığı yüzde 3 farkı kapatması zor ama İstanbul’daki binde 3’lük farkın kapatılma ihtimali değerlendiriliyor.
Bu durum seçim geriliminin birkaç gün daha devam edeceğini gösteriyor.

"BEKA" SÖYLEMİ NE KADAR YANKI BULDU?

Seçimlerde sadece İstanbul ve Ankara da değildi söz konusu olan. AKP'nin “Bu defa alacağız” dediği İzmir’de, eski Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi, Tunç Soyer’den 20 puan gibi açık bir fark yedi. Adana’da CHP’li Zeydan Karalar yüzde 10 farkla kazandı. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun seçim bölgesi Antalya’da yine CHP’li Muhittin Böcek kazandı.

CHP yönetimine geçen bu beş büyük belediye Türkiye nüfusunun yüzde 40’a yakın ve Türkiye ekonomisinin yüzde 80’e yakın bölümü demek.

Seçim öncesi anketlerde halkın yüzde 80’inin temel sorun olarak hayat pahalılığı ve işsizlik gibi ekonomik nedenleri göstermesinin boşuna olmadığı, Erdoğan ve ortağı MHP lideri Devlet Bahçeli’nin “beka” söyleminin ancak sınırlı çevrelerde yankı bulduğu anlaşılıyor.

Doğu illerinde AKP'ye belediye kaptıran HDP ve HDP dışındaki Kürt seçmenin, Erdoğan-Bahçeli söylemine tepki olarak CHP-İYİ Parti adaylarına oy verdiği de anlaşılıyor. Özellikle İstanbul’da İmamoğlu’nun bu kadar az farkla öne geçmesinde, HDP oylarının etkisi olduğu var sayılabilir.
Bu seçmenler CHP’li adaylara, çok beğendikleri için oy vermedi. Erdoğan’ın muhalefeti teröristlikle suçlamaya dek varan tutumunun, bu defa CHP yönetimine “ders vermek” için sandığa gitmeme niyetindeki CHP’lileri sandığa döndürdüğü de bir gerçek. Erdoğan’ın kendi seçmenini MHP ile ortaklığa razı ederek sandığa taşımak için kullandığı sert söylem, muhalefeti tepkisel olarak sandığa yöneltti.

Toplumun yarısı, neticede bütün yetkileri elinde toplayan, muhalefete ve eleştirilere sertlikle yaklaşan, medyayı propaganda aracına indirgeyen Erdoğan’a bir de ekonomik sıkıntılar nedeniyle tepki gösterince Erdoğan’ın da bu kadarını beklemediği sonuç ortaya çıktı.

ERDOĞAN, MHP'YE BAĞIMLI HALE GELDİ

AKP-MHP ortaklığının aldığı toplamda yüzde 51 oy, 2018 Cumhurbaşkanlığı seçiminde yüzde 52 ile zirveye ulaşan Erdoğan üzerinden kutuplaşmanın devam ettiğini gösteriyor. Öte yandan, Erdoğan’ın dediği gibi, muhalefetin büyükşehirleri alırken oradaki ilçe belediyelerinin çoğunun iktidar blokunda kalması, seçilen belediye başkanlarının belediye meclislerinden karar çıkartmasını zorlaştıracak. Ancak büyükşehirlerde aldığı ağır güç kaybıyla, Erdoğan’ın da dört buçuk yıl seçim olmayacağı sözüyle birlikte verdiği ekonomik reformları sürdürmesi o kadar kolay olmayacak.
Dahası, AKp'nin MHP’ye ne kadar bağımlı hale geldiği ortaya çıktı. Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı sistemiyle yürütme yetkilerini elinde toplarken "koalisyonlar devri bitiyor” demişti. Oysa sistemin ilk sonucu, fiili koalisyonlar devrinin başlaması oldu. MHP bir koalisyon ortağı gibi hükümet icraatında etkili oluyor ancak hiçbir yasal sorumluluk taşımıyor.

Erdoğan’ın MHP ile yola devam ederken ekonomide dış sermaye adımlarını, iç siyasette Kürt oylarını ve dış siyasette (S-400/F-35 tartışması kapıda beklerken) ABD-Rusya ilişkilerini yumuşatacak adımları nasıl atacağı henüz cevabını bulmuş bir soru değil.

Muhalefet açısından, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun bu defa üç önemli taktikle başarılı olduğu söylenebilir. Birincisi, Erdoğan ile polemiğe girmemek oldu. İkincisi, geçmişten ders alarak bu defa CHP teşkilatını sandığa sahip çıkartmaktı. Üçüncüsü de, adayları parti teşkilatındaki alışkanlıkların dışında belirlemekti. CHP bu sayede uzun yıllardan sonra İmamoğlu ve Soyer gibi iki yeni nesil siyasetçiye sahip oldu.

Her hâlükârda 31 Mart seçimlerinin bir dönüm noktası olduğu söylenebilir. Seçimin son düzlüğünde Erdoğan işlerin yolunda gitmediğini anlamıştı, ama belli ki bu kadarını beklemiyordu. Bu sonucun yalnızca Türkiye’nin iç, dış ve ekonomi politikaları üzerinde değil, AKP ve Beştepe bünyesinde de sonuçları olacağa benziyor; bakalım fatura kimlere kesilecek?