DEMİRÖREN AİLESİNE KIZAMIYORUM, 25 YILDIR EL ETEK ÖPEN MEDYA PATRONLARI VAR!

Vatan Gazetesi ile kısa süre önce yollarını ayıran ve siyasete yeşil ışık yakan gazeteci Can Ataklı Medyaradar röportajcısı Alev Gürsoy Cimin'e konuştu. Medyadan, siyasete dopdolu bir röportaj.

Yüzündeki tebesümü hiç kaybetmemiş, hala espriler yapabiliyor. Kırgın ama karamsar değil. Aslında bana kızgın çünkü gazete ile yollarını ayırdığını ilk Medyaradar öğrendi. Telefon açmıştım haberi yazmadan ‘Nasıl yani’ oldu, şaşırdı Can Ataklı... Çünkü hiç kimse bilmiyordu, duymamıştı. ‘Yazma, veda yazımdan öğrensinler’ dedi ama gazeteci gazeteciye küsmez kurnazlığıyla haberi verdik. Can Ataklı’yı severim. Keskin kalemi, sivri dili var ve iyi bir adam. Kimseyi kırmaz, incitmez. Düğününden, bebeğine ve hatta gazeteye veda edişine kadar her aşamasını ilk duyan ve ilk yazandık. Her defasında kızdı ama küsmedi. Vatan ile yollarını ayırdıktan sonra da sadece bana konuşma sözü verdi. Bu konuda birçok isim sözünü tutmazken o sözünde durdu, bu nedenle teşekkürü bir borç bilirim. Biliyorsunuz uzunca bir tatile ayrılmıştı Ataklı, daha doğrusu ayrılması istendi. Geçtiğimiz yılda yine benzer bir süreç yaşamıştı. Bu kez "yine döner" diye umut ettik ama öyle olmadı. Bir köşe daha kapandı anlayacağınız. Medyada her kim olursa olsun işsiz kalmaları acı verici. Bu Star yazarı da olabilir ,Sözcü yazarı da. Hükümeti çok sever de eleştirir de...Bu işin bir başka tarafı. Ben meslektaşlarımızın işsiz kalmasına dayanamıyorum. Herkes düşüncesini özgürce paylaşmalı. Can Ataklı’ya ince ince sordum hepsini.. Medyayı, Vatan Gazetesi’ni, ayrılış nedenini. Ve tabii siyasete yeşil ışık yakma nedenini. Biraz sert konuştu. Eleştiri dozu artınca ben bile korktum ne yalan söyleyeyim :) Biliyorsunuz Ataklı, CHP’den İBB başkanlığına aday adaylığını veda yazısında açıkladı. İlk icraatın ne olur eğer gerçekleşirse dediğim de "İktidarı yıkmak" dedi.. Gel de korkma :) ... Şaka bir yana keyifli bir röportaj oldu. Dilerim aynı keyfe ortak olursunuz. Çok sevgiler.

****************************************************************
RÖPORTAJ: ALEV GÜRSOY CİMİN
MAİL:

twitter: @gazetecialev

Can Bey, çok geçmiş olsun. Bugünlerde o kadar çok gazeteciye kurdum ki bu cümleyi(geçmiş olsun) her nedense şaşkınım neler oluyor Allah aşkına, Vatan neden sizle yollarını ayırdı? İyi bir okuyucu kitleniz vardı halbuki…
Aslında çok belliydi. Nedenini uzun uzadıya anlatmanın hiç bir anlamı yok. Medyanın içinde bulunduğu durum malum. Büyük bir iktidar baskısı var. Bunu artık sokaktaki bebek bile biliyor. Bu durumu artık patronları köşeye sıkıştıracak ve kötüleyecek bir şekilde anlatmanın da kimseye faydası olmaz. Benim bulunduğum kurum böyle de bir başka kurum çok farklı mı? Hayır değil. Bunu da biliyoruz. Zaten 3 aydır bana yıllık izin kullanmam tavsiye ediliyordu. Geri dönüşümün olmayacağını biliyordum, nitekim öyle oldu. Ayrıldım.

ŞARTLARI BİLEREK BU İŞİ YAPIYORUZ

Peki neler hissediyorsunuz hiç kuşkusuz üzgünsünüz...
Üzgünüm tabii ki. Yazı yazmanın müthiş bir keyfi var. Öncelikle bundan mahrum olmak insanı yıkıyor. Yazı yazmak insanı umutlandırıyor, şimdi bu imkanın bu şekilde elden alınması insanı hüsrana sevkediyor. Sonuçta biz böyle yaşıyoruz, hayatımızı yazarak kazanıyoruz. Benim yeni doğmuş bir bebeğim var. Onun bütün geleceği benim çalışmama ve bunun karşılığını almama bağlı. Şimdi bebeğim ben çalışmasam ne yapacak, işte üzücü olan bu. Kim bu günahı ödeyecek. Olayın şekli kırıcı da. Ama ne yapalım bu şartları bilerek bu işi yapıyoruz. Benim sorunum bulunduğumuz kurumların sahipleri değil. Onu zaten kamuoyu görüyor, farkında. Ben de burada zorla duramam ki. "Benim maaşımı ödeyeceksin, ben de canımın istediğini yazacağım" diyemem ki. En doğrusu kırmadan, dökmeden gitmekti.



GÖNDERİLECEĞİMİN FARKINDAYDIM

Perşembe’nin gelişi sanki çarşamba’dan belliydi sizin olayda. Çünkü uzunca bir süre yıllık izin. Ve bu 2. zorunlu yıllık izninizdi değil mi?
Birinci ayın sonunda veyahut Gezi olayları başladığında bana "dön" deselerdi tamam ama demediler. Ben zaten farkındaydım. Çok fazla sesimi çıkarmıyordum, belki şartlar düzelir diye ama olmadı. Dünyanın da sonu değil. Ne yapayım?
Gezi Parkı gibi bir süreç varken yazamamak da kötüdür değil mi bir gazeteci için?
Öyle ama twitter orada bana kurtarıcı oldu. Orada çok iyi işler yaptım. Bir tane twitimi korkup da kaldırmadım. Ayrıca doğru tespitler ve iyi analizler yaptığıma da inanıyorum. Gezi süresi boyunca 120 binin üzerinde ek takipçim arttı. Demek ki başarılı ve iyi bir süreç geçmiş ki insanlar da beni izleyip haberleri benden almaya gerek duymuş. Bu da beni umutlandırıyor.

ŞU ANDA YAZABİLENLERİN DE BİR SON KULLANMA TARİHİ VAR

Veda yazınızda “Ülkenin içinde bulunduğu koşulları aklı başında olan herkes biliyor. sorumsuzca kahramanlık yapmaya kalkmanın bir anlamı yok.” diye yazdınız. Bu kabulleniş niye?
Zor bir soru. Bak ben ilk değilim. Bundan öncede çok oldu benzer olaylar. Bütün iyi kalemler bir bir temizlendi. İktidarla ilgili tek satır yazan tefe kondu. Günah keçisi ilan edildi. Tepkiler gösterdik zaman zaman bu zulme. Aslolan şu: Ben düşündüklerimi köşemde yazabildim mi? bazılarını yazdım, bazılarını yazamadım. Ama mesela şunu söyledim. Sadece muhalif olmak değil aslolan, bu iktidarın işine gelmeyen herkes bir şekilde gitti. Çok bağımsız gibi zannedilen bir gazetemiz vardı. Ama ne oldu orada topluca işten çıkarmalar oldu. 20’nin üzerinde kişi topluca tasfiye edildi. Şimdi onlar değişik gazetelerde yazabilir ama ben onlara hep şunu söylüyordum. "Sizin bir son kullanma tarihiniz var, böyle giderse bu iktidar sizi harcayacak" neden biliyor musun bu iktidar kendinden olanı biliyor. Destekçilerini de. Onları kullandığı kadar kullanıyor. Son kullanma tarihleri gelenleri gördük. Onların hepsi gitti. Sırada daha çok gidecek isimler var. Biz bunlar için etkili bir tepki gösteremedik. Ben ilk değilim son da değilim. Belki bu röportaj daha yayına girmeden yeni arkadaşlar işinden olacak. Hiç birşey artık sürpriz değil ya da tesadüf.

AKP EN BÜYÜK AYIRIMCIDIR…

İyi de ne oluyor, neden medya bu halde?
Bakın Türkiye’de hiç böyle bir durum yaşamadık. Bugünkü iktidar sizin bildiğiniz bir iktidar değil.Klasik iktidarlar vardır ya bunlar öyle değil. Şimdi ben bunu söylerken diyecekler ki "efendim siz statükolara alışıksınız". Hayır öyle değil. Bu iktidar temelden bütün Türkiye’yi dönüştürmek istiyor. Şu anda AKP normal siyasi bir mücadele vermiyor, her şey yalan. Hukuka bağlılık, özgürlük,demokrasi hepsi yalan. Her türlü ayrımcılığa sözde karşılar ama ayrımın en büyüğünü kendileri yapıyor. Bizim için "Müslüman, Yahudi,Ermeni hiç biri farketmez " dediler ancak bir Gezi oldu. Sadece bana "sen Ermeni tohumu musun, Rum p... misin, Hristiyan mısın, Alevi misin " gibi ayrımcı tepkiler gelmeye başladı. Düşünün ki bunlar sadece twitterdan bana gelenler. Nasıl bir etki altında kalıştır bu, siz hesap edin.
Gezi Parkı’nda olanlar neydi?
Polis olur olmadık anlarda zırt pırt müdahalelerde bulundu. Sürekli gereksiz gaz kullanıldı. Olur olmaz jop kullanıldı. Kimse şunu diyemez "göstericiler yakıp yıktı, olay çıkardı" yalan hepsi. Ben gözlerimle birçok olaya tanıklık ettim. Sivil polisler ön ayak oldu bu gerilime. Taksim’in ortasında çevik kuvvet yazan bir minibüs bıraktılar akşama kadar kimse dokunmadı. Ama o eli sopalılardan biri benim gözümün önünde gitti ön cama vurdu, ondan sonra birkaç kişi daha geldi. 1 milyon kişinin olduğu yerde kitle psikolojisi farklıdır. Siz ambulans gibi kutsal bir aracı kullandınız. İnsanlar ona yol veriyor ama onlarınki öyle kurnazlık ki içinde gaz bombası taşıyor. Bu iktidar kandırdı herkesi. Medyaya da bir güruh sürdüler. Adlarının önünde profesör yazan koca koca adamlar ekranlara çıkıp utanmadan demokrasi masalları anlattılar. Vatandaşa pembe yalanlar söylediler. Bunlar bir süre sonra hiç bir insan içine çıkamayacak. Onun da zamanı gelecek.



MEDYANIN YATACAK YERİ YOK!

Gezi olaylarında medyanın da tutumu oldukça tartışıldı. Siz bu konuya nasıl bakıyorsunuz?
Hiçbirinin yatacak yeri yok. Büyük günahlar işlendi. Yalan, yanlış haberler yapıldı. Özellikle Gezi olayları Türk basınının utancıdır. Ben penguen medyasını arıyorum. Keşke o günlerdeki gibi olsa. Çünkü bugün yine ilk şoktan sonra o güruhu soktular ekrana, abuk subuk konuklarla. İki de bir mağduru oynuyorlar. Olayı çözüm sürecine bağlıyor vs.. Sıkıldım ağlamalarından. Yeter kardeşim artık ağlamasınlar. Bana mağduru oynamasınlar.

KOVULMAMI BAŞBAKAN İSTEDİ…

Gezi süresince birçok gazeteci işini kaybetti. Kimi yazdıklarıyla. Kimi oradaki direnişe destek vererek. Kendilerini "hükümet mağduru gazeteciler" olarak nitelendiriyorlar, siz de kendinize öyle diyor musunuz?
Elbette öyle. Durup dururken olmadı. Ben kötü yazdığım, beceremediğim ya da gazeteye zarar verdiğim için işimden olmadım değil mi? Ben durumu biliyorum, izan sahibi adamım. Beni durup dururken niye böyle konuşturuyorsun. Bugün Başbakan’ın bir arzusu olmasa bu konuda ya da dayatması olmasa, bunu bir şekilde hissettirmese beni neden göndersinler. Bu gazeteyi alan işadamı beni tanımıyor mu, bu gazete neden satıyor bilmiyor mu? Buna rağmen, tiraj kaygısına rağmen sonuç bu oluyorsa ben daha ne yapayım. Neden patronlarla savaşayım sorumlu onlar değil ki. Efendi "dik dursaydı" ee duramamış. Demirörenler medyaya en son girmiş. 25-30 yıl medyada olanlar boyun eğip, bel büküp, ceket ilikliyorsa benim patronuma en son kızılması gerekmiyor mu?



DEMİRÖREN AİLESİNE KIZAMIYORUM, 25 YILDIR EL ETEK ÖPEN MEDYA PATRONLARI VAR…

Biliyorum patrona çok değinmek istemiyorsunuz. Böyle bir hassasiyetiniz var ama samimi bir soru sormak istiyorum. Siz hiç istifa etmeyi düşünmediniz mi, "böyle bir ortamda rahat yazamıyorum veyahut zırt pırt izne gönderiyorlar beni" diyerek?
Hayır düşünmedim. Sonuçta yazımı yazdığım ve konulduğu sürece hiç bir müdahale ile karşı karşıya kalmadım. Ne sansür, ne otosansür. Ama yazı çıktıktan sonra rahatsız olduklarını çok kez dile getirdiler. Ayrıca ben sesimi çıkardığım sürece çıkarmaya çalışırım neden istifa edip de kendi kendimi sansürleyeyim. Beni çağırır,hakaret eder, mobing yapar, maaşımı indirir, kişilik haklarıma saygısızlık yapılır,yazı sayımı indirir. İşte o zaman istifa ederdim. Ancak bunların hiç biri olmadı. Son derece rahat yazdım, uyarıları dikkate almadım. Ben bulunduğum kurumun meşrebine göre yazan bir isim değilim. Neresi beni çağırırsa gider orada aslanlar gibi konuşurum. Ben mesela Samanyolu TV’ye bile çok sık katılırım. Oraya katıldığım için onların görüşüne göre konuşmam. Ayrıca Gezi Parkı’nın ilk günlerinde yine STV’deydim. Medyada birçok ahlaksızlıkların yapıldığını anlattım. Spiker de boş bulundu. "Neresi yaptı Can Bey" dedi. Ben de "işte burası" dedim. hatta "en çok da burası yaptı" diye ekledim. Ben her yerde doğru bildiğimi konuşurum. O yayından sonra yine beni STV’ye yayınlara çağırdılar. Ulusal kanalda ne söylüyorsam, Vatan’da da onu yazarım.

YAZILARIMDAN DOLAYI ÇOK KEZ UYARILDIM AMA FREN YAPMADIM

Peki, hiç uyarı almadınız mı, yani size “biraz daha yumuşak yaz” kal diyen olmadı mı? Bir de öyle bir uyarı alsaydınız kalır mıydınız, kaleminizi esnetir miydiniz?
Yazılarımdan dolayı uyarı aldığım çok oldu. Ancak az öncede söylediğim gibi fren yapmadım. Ne düşünüyorsam, ne görüyorsam, doğru olduğunu düşündüğüm her konuyu yazdım. Kalemimi asla esnetmedim. Yapmam da.


TEDİRGİN OLSAM DA FRENE HİÇ BASMADIM

Sizin gidişiniz gazetedeki diğer yazarları da tedirgin etmiş olabilir mi, çünkü böyle durumlarda hep "sıra bana ne zaman gelecek" endişesi olur değil mi?
Bakın her giden diğerlerini tedirgin ediyor. Bizim gazeteden onlarca kişi gönderildiğinde ben de bunu yaşadım. Diğerleri de. Yine bunu yaşıyoruz. Ama şunu da söyleyeyim gazete adım adım boşaltılırken "Dur ya daha dikkat edeyim, şunu yazmayayım,frene basayım’ demedim. Geçen yıl beni yine bir ay izne gönderdiler, döndüm ve kaldığım yerden devam ettim.



BEN GİTTİM GAZETENİN TELEFONLARI SUSMUYOR

O dönemi de hatırlıyorum gazeteye epey tepki vardı sanırım?
Kesinlikle öyle. Oldukça yoğun tepki vardı. Hatta şu anda gazetenin santral telefonları susmuyormuş. Yüzlerce, binlerce telefon, yöneticilere mailler yağıyormuş, ancak hiç farketmiyor.
Sürekli bu kıyımlar yapılıyor da tek sesli bir medya kimi mutlu edebillir ki, kimsenin işine gelmez bana kalırsa...
Hayır çok işlerine geliyor. Siz klasik bir hükümet gibi düşünüyorsunuz hala bunları ama değil. Ben iktidarda olsam benim işime gelmez. Erdoğan ve AKP hükümetinin ise oldukça işine geliyor. Bakın yedi gazete aynı manşeti attı. Bunu arzuluyorlar. Başbakan Türkiye’yi dönüştürmek istiyor bunu yaparken de müthiş bir korku içinde. Çünkü "ben bunları yapıyorum ama Türkiye’nin de bir derin damarı var" diyor. Bu halk AKP’ye oy verir ama Atatürk’ü sever. Kendi seçmeni bile biraz daha Cumhuriyet’in, Atatürk’ün, devrimlerin üzerine giderse ona "bir dakika orada dur" diyecek bunu biliyor. Onun için bunları yumuşatarak halka yedirmesi lazım, bunu kim yapacak tabii ki medya. O nedenle medyanın tek sesli olması işlerine fazlasıyla geliyor. Medyayı kullanıyorlar hem de en etkili şekilde.

EN BÜYÜK SORUNUMUZ OTOSANSÜR

Şu anki medyanın en büyük problemi ne?
En büyük sorun otosansür. Herkes kendi iç kaygısıyla hareket ediyor. Sindirilmişlik, korku hakim. Mesela internet sitelerinde haberler yazılıyor "efendim Can Ataklı’yı patron gönderdi. Başbakan neden göndersin. Bundan patron vazife çıkardı" diye. Kötü olan bu aslında. Başbakan zaten telefon açıp da "ya bu Can Ataklı’yı at" demiyordur... Ama öyle şeyler söyleniyor ki "at" demekten beter. Patron zaten seninle çalışmak istese de buna cesaret edemiyor. Otosansür de işte burada başlıyor. Türkiye otosansür ülkesi oldu.

ASKERİ DÖNEMİ ARIYORUM...ÇÜNKÜ’ ...

Kötü bir dönemden mi geçiliyor, yoksa abartılıyor mu?
Ben bir TV kanalında dedim ki "askeri dönemi arıyorum"... büyük tepkiler aldım. Hiç olmasa o zaman neyi yazıp neyi yazmayacağımızı biliyorduk. "Şu suyu içmeyeceksin diyor" sen de onu içmemen gerektiğini biliyorsun. Durum şimdi öyle değil ki. Oto sansür çok farklı. Acaba içmeli miyim, içmemeli mi? o zaman düşünüyorsun en iyisi içmeyeyim diyorsun. Şu an en büyük sorunumuz otosansür.

İKTİDAR BASKISIYLA İŞTEN ATILMA AKP’YE ÖZGÜ BİR DURUM

Geçmiş dönemde hiç iktidar baskısı ya da müdahalesiyle karşı karşıya kaldınız mı?
Bu iktidar baskısıyla işten atma AKP’ye özgü bir şey. Bundan öncekiler şikayet ederdi. Rahmetli Turgut Özal açardı küfür ederdi. "Ulan bu puşta hala mı yazdırıyorsun" derdi. Ama bilirdi ki onu söyledi diye Zafer Mutlu onu atmayacak. Atmaz... ! Ha ne yaparlardı baskı olarak bir bakmışsınız kağıdın KDV’si onsekiz olmuş. Dağıtım vergisi artırılmış. Ama yayına baskı asla yapılmazdı. Bu baskıyı bir Demokrat Parti’de gördük bir de bunlarda. Adam habercilik yapılmasını istemiyor. "Bunlar" diye konuşan bir Başbakan var bir kez. Biz bunlar mıyız yahu, sen bütün ülkenin Başbakanısın bunu anla bir kez?
‘Ömür biter yol bitmez’ diye başlamıştınız veda yazınıza yeni yol nereye çıkıyor, belli bir rota var mı?
Yeni yolu bilmiyorum. Gayet güzel otoyolda gidiyorduk sonra saptık bir şekilde, burada geri vitese takmayı bileceksin. Ama yollar hiç bitmez. Sen akıllı olacaksın. Bu yollar sapa yollar, çıkmaz yollar olabilir ama mücadele etmesini bileceksin. Yol bitmez.



GAZETEME KIRGINIM AMA KOVULDUĞUM İÇİN DEĞİL..

Kimseye kırgınlığım, öfkem yok diyorsunuz. Sanırım ben olsam çok kırılırdım.. 2006’dan 2013’e dile kolay, onca emek verdiniz Can Bey.
Kırgınlık var aslında. Hem de hayli fazla. Ama ben şahıs şahıs bunu anlatamam ki. Anlamı yok.

57 YAŞINDA BABA OLDUM, GAZETEM TEK SÜTÜNLUK HABER YAPMADI BUNU

En büyük kırgınlığınız neye ve kime?
Bak 57 yaşında baba oldum ben ama benim gazetem tek satır bunu haber yapmadı. Hatıra fotoğrafı bile çekmedi. Belki bir 15 yıl sonra lazım olurdu. Arşivde kalsaydı. En gereksiz haberler bile haber değeri taşırken benim bebeğimin mi haber değeri yoktu. Bir kırgınlık daha anlatayım. Ben tek kişilik bir oyun yaptım. Bir tek arkadaşım gelmedi Mustafa Mutlu dışında. Gazetem ilgilenmedi. Zoraki küçücük sütuna sığdırılmış bir haber sıkıştırdılar "Can Ataklı’dan tek kişilik dev gösteri" diye. Dev ise sen niye minicik verdin, kimse okumasın görmesin diye mi? Evlendim bir satır koymadılar, bir çiçek, bir çikolata göndermediler. Patrondan, çalışma arkadaşlarıma kadar hiçbiri. Bunlar kurumsal kırgınlıklar. İnsani ilişkiler çok zayıftı. Ayıptır ya böyle olur mu? Kimseyi suçlamıyorum ama kurumsal kırgınlıklar hayli yüklü.

EVLENDİM GAZETEM BİR ÇİÇEK BİLE GÖNDERMEDİ

Bana kırgın değilsinizdir herhalde bütün hepsini Medyaradar’da adım adım verdim hem de manşetlere taşıyarak.
Benim ayrıldığımı da bana ilk sen söyledin ona da şaşırdım. (Kahkaha atıyor) Nerden öğreniyorsun bunları? Eşim dedi ki bizim 3 önemli olayımız vardı, bu 3’ünü de Medyaradar verdi. Evliliğimizi de hamile kalmamı da hep bunlar yazdı, kim var burada diye sordu (Gülüyor) ben de seni söyledim. Nerden duyuyorsun, kimden haberleri alıyorsun hala anlamadım.
Bu da meslek sırrı. İlişkilerin kuvveti... Neyse devam edeyim. Veda yazınızda gazeteden ayrılmanızdan bile daha fazla dikkat çeken bir detay vardı. Siyasete yeşil ışık yakmışsınız. Gazetecilerin siyasete girmesi nasıl bir şeydir?
Bilmem onu Rahmetli Bülent Ecevit’e soracaksınız. Başbakan oldu.



AKP İKTİDARININ YIKILMASINI İSTİYORUM

Neden CHP?
Ben şuna inanıyorum AKP iktidarı İstanbul’da yıkılırsa genel iktidar da bundan yara alır ve yıkılır. AKP iktidarının yıkılmasını istiyorum.
Neden böyle bir şey istiyorsunuz?
Geleceğim için... Şimdi bunu şuç gibi söylüyorlar hayır değil. Ben daha iyi yönetirim.

AKP TÜRKİYE’Yİ DÖVEREK YÖNETİYOR

Aman Can Bey, "darbeci" diyecekler. Neler söylüyorsunuz öyle.
Haa çok güzel. Hükümeti istemiyorum demek darbecilik oluyor değil mi? Çünkü neden, bunların aklında darbe yapmaktan başka birşey yok. Ellerine fırsat geçtiğinde darbe yaparlar. Bugünkü Silahlı Kuvvetleri değil de halk milislerini kullanırlar. Mantık öyle. Şu anda Türkiye’yi zorla yönetiyorlar. Döverek yönetiyorlar, işkenceyle yönetiyorlar. Hukuksuzlukla yönetiyorlar. Topladıkları güruhla, o kendilerine aydın diyen sözde aydınlarla tüm bunları halka demokrasi diye yutturmaya çalışıyorlar. Bu büyük bir alçaklık. Şimdi buna karşı bir yerde bir şey yapmak lazım. Bugün siyasi atmosfere baktığında AKP’nin en yakın rakibi CHP. Şimdi ben CHP’nin genel iktidarı konusunda değil yerelde adayıyım. Şimdi İstanbul’u aldığında iktidarı çok rahat devirirsin. Bugüne kadar hep öyle oldu. ANAP’a da yıkılamaz diyorlardı ama ne oldu yıkıldı. İstanbul’u bir kaybetti. Dikiş tutmadı, kimyaları bozuldu.

İSTANBUL’U ALIRSAM AKP’Yİ DEVİRİRİM

Ben Başbakan’ın yerimde olsam bu sözlerinize öfkelendirdim. Hayli sertsiniz. İktidar yıkma vs.
Eee hep öfkeli. Çok öfkelenecek biliyorum. 15-16 yaşlarındaki çocuklar Taksim’de "Ne vuruyorsun ya" dedi. Başbakan’ın kimyası 2 aydır düzelmedi. Hala gergin, hala sert. "Tencere tava çalanları ihbar et" diyor. "3-4 kişi öldü kıyameti koparıyorsunuz" diyor. Sanki böcekten bahsediyor. Mısır’da 300 kişi ölmüş kimse ağzını açmıyormuş. Tüm bunlara bir son demek için bu nedenle İstanbul’u almak lazım. İstanbul’u almak için de AKP’den rahatsız olanların gönül rahatlığıyla oy verebilecekleri biri olmalı. Bunlardan biri de ben olabilirim diyorum. Benim demiyorum. O halde diyorum ki CHP’ye sor halka. Senin düşündüğün isimleri de koy ankete. Ben önde çıkarsam burdayım aslanlar gibi de hazırım. Önde çıkmama rağmen koymazsan da yine senin takdirindir diyorum.



İSTANBUL’U RAHAT ALIRIM

Peki Can Ataklı’nın diğerlerinden farkı ne olacak? Ben eğer aday olursanız neden size oy vermeliyim? Beni nasıl ikna edeceksiniz? Ben de bir İstanbulluyum, bir vatandaşım Kadir Topbaş’tan farklı olarak ne hizmetleriniz olacak?
Bir hükümeti yıkacağım. Hiç birşey yapamazsam zayıflatır ve hizaya sokarım. İstanbul 20 yıldır bu zihniyeti çekiyor. Ahtapot gibi her yeri sarıyorlar.
İyi işler de yapıyorlar ama hepsini bir çırpıda silemeyiz değil mi?
Tamam yapıyorlar ama tüm bunları koy bir yana. Bu kadar uzun süre bir iktidar iktidarı zehirler. Başındaki adamı değiştirebilirsiniz ama öyle bir sarmıştır ki oralardan siz samimi, dürüst, ahlaklı, iyi iş çıkarma imkanınızı da kaçırıyorsunuzdur. Çünkü onlar için artık rutin hala gelmiştir. Kendilerini değişmez kral zannederler. İşte bunun en büyük örneği Taksim Gezi Parkı’dır. Katı, inatçı, uzlaşmaz. Ben yaparım olur tavrı... Çamlıca’ya camii diye tutturdular. Yapma demiyorum ama niye bin yıl önce yapılmış Ayasofya’nın aynından yapmaya çalışıyorsun? insanlara neden zorla bir şeyleri deklare ediyorsun be adam?
Can Bey, bizim siyasiler sadece birbirini eleştirmeye alışmış, siz henüz siyasete bulaşmadınız. Ben icraatlardan bahsetmek istiyorum. Ben bir gazeteciyim iktidarı yıkmak ilk önceliğim dediniz. Bu bir hizmet değil bana göre, benim için başka ne yapacaksınız. Medyanın hangi sorununa el atacaksınız. Siz benim hangi sorunumu çözeceksiniz?
Sana soracağım bunu. Yapacağım çok basit şeyler var. İstanbul halkı ne istiyor. Bunu onlarla bizzat konuşarak yapacağım. Aklımda birçok proje var. Hepsi de halk için.

TRAFİK VE PAHALI ULAŞIM SORUNUNU ÇÖZERİM
Diyelim ki aday oldunuz ve ardından İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanlığına seçildiniz. Kadir Topbaş’tan farkınız ne olur?
Gezi Parkı’nda biz Kadir Topbaş’ı başkan gibi göremedik. Mesela Başbakan belediye başkanlığına soyundu. Ben öyle cılız kalmayacağım. İstanbul’un en büyük sorunu trafik mesela. Bana göre ulaşım da çok pahalı. İnsanlara daha rahat, daha ucuz ve daha konforlu imkanlar sağlamak çok kolay. İstanbullu’nun gününün yarısı yollarda geçiyor. İstanbul’un daha estetik daha güzel görünmesi sağlanabilir. İstanbul’un boş arazilerinin peşkeş çekilmesinin önüne geçerim. Kötü yapıların gidip yerine modern yapıların gelmesini sağlarım. Benim esas projem ise insanlarla birebir olmak, onları dinlemek. "Talep demokrasi" diyorum ben buna. Yanımdaki ekibim de çok sağlam olur. Benden daha akıllı insanları seçer, adam gibi projeler üretirim.



İSTANBUL’DA AKP’NİN ÇÖKME İHTİMALİNİ GÖRÜYORUM

Peki iddialı mısınız, adaylığınızı koysanız kazanır mısınız?
Çok iddialıyım. yüzde elli elli, ben İstanbul’da AKP’nin çökme ihtimali olduğunu görüyorum. Ben çok gezen adamım. Cebimde akbil kartım var. Ücretsiz seyahat ediyorum. Ben motora biniyorum, metroya, minübüse, otobüse herşeye biniyorum. Halkın içinde rahat rahat geziyorum. Seviliyorum da. Diyelim bir otobüse biniyorum, muhabbete başlıyoruz. Daha önce AKP’ye oy verdiği için pişman olan insanlar "sen ol, sana oy veririz" diyorlar. Ben sevildiğimi düşünüyorum. Tabii sevilmek yetmiyor halkın taleplerini karşılayacak durumda mıyım? Ona da elbette diyorum.

YEREL SEÇİMLER İÇİN İDDİALIYIM

Ama bir o kadar da sevmeyeniniz vardır belki, öyle değil mi?
O zaten ben nerede olursam olayım beni istemez ki sevmeyen. Yazımı da okumaz ona bakarsan. Onlar zaten AKP’ye oy veriyor. Beni sevmemesinin nedeni zaten benim savunduğum görüşler. Benim derdim arada kalmış, alternatif arayan kişiler. Hatta AKP’ye oy vermiş ama artık bu partiyi de sevmeyen, icraatlarına kızan kişiler. CHP’li olup da CHP’yi de beğenmeyenler. İddialıyım ben yeterince.
Ya parti buna ne diyor, sıcak bakıyor mu?
Bunu da yeri zamanı gelince göreceğiz. Tabii ki olumlu düşünülüyor.

KIZIMA GÜZEL BİR TÜRKİYE BIRAKMAK İÇİN İSTANBUL’U ALMAYA ADAYIM

Siyaset gazetecilikten çok farklıdır, nereden çıktı bu, emin misiniz, hatta son kararınız mı diye sormak bile istiyorum…
Ben yıllardır yazı yazıyorum. Siyasetten de anlıyorum. Ülkenin içinde bulunduğu durumu görebiliyorum. Mesela CHP diyorsunuz. Türkiye’nin en köklü, en büyük, en eski partisi. Ama çok üzülerek söylüyorum ki aday üretemedi. Bakın adaylığını ilk açıklayan isim benim. Aday yok, adı konuşulanlar var. İnsanlar CHP’ye baktığında şu aday çok iyi diyemiyor. Ben kızıma güzel bir Türkiye bırakmak için elimi taşın altına koyacağım. İsterseler o başı ezmeye çalışsınlar. Doğru aday mıyım bilmiyorum ama adayım.
Can Bey, yeni bir bebeğiniz oldu. Biz gazetecilerin maalesef ki şartları ortada bisiklet taksidine bile giremezken şimdi bir işiniz yok. Baba olmak da başka bir sorumluluk zaten. Bildiğim kadarıyla eviniz bile kira, nasıl geçineceksiniz. Zor günler kapıda değildir umarım?
Ben bir yerden bir yere büyük paralarla transfer olmadım. Primler almadım. Tek yerden, tek bir gelirim oldu. 4 yıl işsiz kaldım. Varımı yoğumu kaybettim. Zaten zor süreçler atlattım. Ama karamsar da değilim. Geçer hepsi. İnternet üzerinden bile para kazanma imkanı var artık. Twitterda reklam bile alabiliyorsun. Takipçi sayın çok fazla ise. Bir blog açarsın yazarsın, oraya reklam alırsın. TV kanallarına konuk gidersin vs.. vs..Ben üreten, çalışan adamım. Taşın altına elini koymazsan kimseyi kurtaramazsın. Kendini bile...

YİĞİT BULUT İKTİDARA ÇOK ANGAJE BİR GAZETECİ

Diyelim seçimlerde şansınız tutmadı.. Siyaset olmadı.. Danışman olmayı düşünmez misiniz? Ne de olsa yeni trend bu. Yiğit Bulut buna en iyi örnek. Sahi ne düşünüyorsunuz bu konuda?
Ben bunu hiç düşünmedim açıkçası. Faydalı olabilir. Ama ben yerimde oturmayı sevmem. Belediye başkanlığında da oturmam. Sürekli gezerim. Yüksek politikalar üretmem. Ben halka hizmeti düşünürüm. Ben takım elbise de giymem. Giyer spor ayakkabılarımı İstanbullu’yu dinlerim. Masa adamı olmam. Yani Kadir Topbaş’a hiç benzemem. Çok da iyi yaparım. Halkı iyi tanıyorum. Bir lokantaya gider lokantacıyla konuşurum. Engellilerin sorununa el atarım. Pazarcılara giderim. Yiğit Bulut’un adaylığına gelecek olursak çok eleştirildi ama ben bunu doğru bulmuyorum. Başbakan’ın tercihi. Bulut bir gazeteci. Bana göre iktidara çok angaje. "Ben onun için ölürüm söylemleri" yanlış. Bunu dememeli. Başbakan,Yiğit’ten faydalanacağını düşünüyorsa yapar onu kendine danışman.



TEKLİFLER VAR AMA ‘TOROS’ MUAMELESİ HOŞ DEĞİL

Kılıçdaroğlu’ndan size danışmanlık teklifi gelse kabul eder miydiniz?
Bilmiyorum ki ne istiyor... Önce onu öğrenmeli. Var mı böyle bir ihtiyaç. İlk hedefim yerel seçimler...
Tüm bunları söylerken kalbim hala yazmanızdan, gazeteciliğe devam etmenizden yana. Sahi Sözcü Gazetesi’nden belki teklif alırsınız, gider misiniz, Uğur Dündar gibi birçok saygın isim var o gazetede. Hepsi de kurumlarından sansür, baskı yüzünden ayrılmış ya da kovulmuş insanlar.. Rahat rahat da yazarsınız hem orada…
Neden gitmeyeyim. Seve seve giderim. 350 bin tirajı olan bir gazete, daha ne isteyeyim. Şuna da çok kızıyorum. Herkes bir yerlere gel diyor ama sonrasında" ya bizim imkanları biliyorsun" diyerek maddi açıdan kapıyı kapatıyor. Sana pazarlık şansı bırakmıyor. Benim bir değerim varsa o değeri vermelisin değil mi, şimdi işsiz mecbur gelmeye mantığıyla bakamazsın. Ben Mercedes’im ben BMV’yim bana Toros muamelesi yapma. Hoş değil.
Çok teşekkür ediyorum Can Bey. Tekrar geçmiş olsun. Dilerim yeni bir kurumda yazılarınızla tekrar okuyucuyla buluşursunuz.Haberini de ilk yine Medyaradar yapacaktır emin olun:)